Bekaret ve Kızlık Zarı, Farklı Kültür ve Tarihlerde Neden Tabu Olarak Algılandı?
bekaret konusunda fikir beyan eden en üst entelektüel otorite sigmund freud'dur. freud, bekaret ile ilgili fikirlerini aşk psikolojisine katkılar (contributions to the psychology of love) isimli kitabında "bekaret tabusu" (alm. das tabu der virginitat), (ing. the taboo of virginity) kavramı üzerinden açıklamıştır. bazı toplumlarda bekaret tabusunun neden bunca üstünde durulan bir şey olduğunu merak eden freud, bu merakını antropoloji üzerinden giderebileceğini fark eder. hemen hemen bütün primitif insan toplulukları bekarete takıntılıdır. ancak bu takıntıların sonuçları bugünkü islam toplumlarının genel takıntısından farklı bir şekilde tezahür eder.
örneğin, avustralya'daki bazı kabilelerde genç kızın kızlık zarı yaşlı bir kadın tarafından suni olarak (elle ya da bir aletle) delinir.
bazı avustralya kabilelerinde kızlık zarı suni olarak delindikten sonra bir grup genç erkek, kız ile sırasıyla cinsel anlamda birlikte olur.
ekvator afrikasında bu işlem kız evlenmeden önce tören şeklinde yapılır.
hindistan'ın bazı bölgelerinde yeni evlenen kadınların kızlık zarı ahşaptan oyulmuş bir tanrı penisi heykelciği/putu (bkz: lingam) aracılığı ile delinir.
filipinlerdeki kabilelerde gelinlerin evlenmeden hemen önce kızlık zarının cinsel birleşme ile delinmesi bir grup erkeğin özel görevidir, yani bu işlem için görevli kişiler vardır ve bu işlemi hep aynı kişiler yapar.
bazı eskimo kabilelerinde kızlık zarının bozulması görevi kabilenin ruhani liderine/rahibine aittir.
roma döneminde bereket tanrısı priapos heykelciği aracılığı ile kızlık zarı delme operasyonlarının yapıldığına dair antik metinler mevcuttur.
kan her halükarda ürkütücü bir sıvıdır. kimilerinin görüşüne göre evlenme arefesindeki kadının bekaretinin bu tür seramonilerle suni olarak alınması, gerdekte "kan görerek korkacak kocaya" yapılan bir iyiliktir.
diğer bir görüş ise bekaret tabusunun, menstrüasyon tabusu ile ilişkili olduğudur.
iki durumda da ortada kan vardır. adet görmeye yeni başlayan bir kızın özellikle ilk reglini bazı ilkel insanlar, "ruhani bir canavar tarafından ısırılma" şeklinde hayal etmişlerdir. hatta bu ısırılmanın geçmişteki ataların ruhları tarafından yapıldığına inananlar olmuştur. bu durum, regl görmeye başlayan kızı, geçmişteki atalarının ruhlarına ait bir şey yapmıştır. freud'a göre kızlık zarının delinmesi işlemi aynı zamanda bir "kan dökme" eylemidir. kızlık zarının gerdekte cinsel ilişki ile koca tarafından delinmesi işlemi aslında iki taraf için de huzursuz edici bir eylemdir. şöyle ki, özellikle tarih öncesi ilkel toplumlarda erkekler genelde kadınlardan kaçınmış, uzak durmuşlardır. hatta erkeklerin uzak duruşundan ve sürekli kadın kadına konuşmaktan kadınların kendine özgü diller ve lehçeler oluşturduğu bazı toplumlar da mevcuttur. erkek, kadın tarafından zayıf düşürülmekten, kadının kadınlığı ile enfekte edilmekten ve kendini aciz göstermekten korkar. bu korku erkekte hadımlık endişesi temellidir.
bugün protestan, katolik ve ortodoks hristiyan toplumların genelinde artık bekaret tabusu diye bir şey kalmadı
bir araştırmaya göre bugün amerika birleşik devletlerinde insanların sadece %3'ü gerdek gecelerine hala "bakir/bakire" olarak girebiliyor. ve bu yüzdede kadınlarla erkeklerin oranı aşağı yukarı eşit. çin'de yapılan bir araştırma evlilik öncesi seks oranının %71 olduğunu gösteriyor.
bekarete konu olan "kızlık zarı" ya da bilimsel tabiri ile "himen" sadece homo sapienste değil; şempanze, at, balina, kobay, köstebek, lama vs. gibi bir çok memeli hayvanda da mevcuttur. kızlık zarı aslında bir zar da değildir, şeklen şöyle versiyonları mevcuttur. özellikle anne karnındaki fetüste ve küçükken vajina iç bölgesini mikroptan koruma özelliği olan bir bariyerdir. ve evrimsel biyolojide en fazla kabul alan görüşe göre üreme yolunun embriyolojik gelişiminin bir sonucudur.
himen (hymen) aslında latince ve hatta öncesinde antik yunanca bir kelimedir. "bekaretin el değmemiş tarihi" isimli kitabın yazarı hane blank'in belirttiğine göre aristo'dan gelen metinlerde kullanılan "hymen" spesifik olarak kızlık zarı değil düpedüz "zar" anlamında kullanılmış: beyin zarı, soğan zarı gibi... "hymen" kelimesi ancak 15. yüzyılda yazılan "practica maior" isimli kitapta kızlık zarı anlamını kazanıyor. bundan önce ibn-i sina tarafından kızlık zarı "rahim ağzında kan damarları ve hassas bağ dokuları ile örülmüş ağ" şeklinde tanımlanmış ve ibn-i sina'nın himene dair çeşitli çizimleri mevcutmuş. ancak kızlık zarının bir kadavra üzerinde incelenmesi 1544 yılında yapılabilmiştir. bu tarihte ilk defa bakire olarak öldüğü düşünülen iki kadının kadavrası üzerinden himenleri incelenmiştir.
bekaret ile namus kavramını birbirine bulamamanın gerekliliği üzerine düşünenler olabilir
yani "dostum ben namus tabusunu aştım, dindar falan değilim, belki inançsızım hatta ama ısırılmış elma pek hoşuma gitmez, çaktın mı?" diyenlere yukarıda freud üzerinden anlattığım bekaret tabusuna antropolojik bakış açısını biraz araştırmalarını öneririm. zira ilkel bir polinezya kabilesinde köyün büyücüsü tarafından elle bekaret zarı delinen ya da bu işe memur kılınmış birileri tarafından seks ile bekareti alınan kızlara köyden hiç kimse "ısırılmış elma" bakışı atmaz. zira, ısırılmış elma tabiri de islamın ve ibrahimî dinlerin yarattığı bir kavramdır. o da özünde aslında namus tabusundan ortaya çıkar. yani öyle zannediyorum ki bekaret tabusunu genel olarak namus tabusundan ayırmak pek mümkün değildir. çünkü bu coğrafyada insan hayata namus tabusunun binlerce yılda oluşturduğu bir terminoloji penceresinden bakar. bu pencerenin dışına çıkmadan da "ben namus tabusunu aştım" demek mümkün değildir.