Bilinmeyen Yönleriyle Baştan Sona The Beatles'ın Hikayesi
john, paul, george ve ringo. aynı beşamel sos gibi: yağ, un, süt ve tuz. john, paul, george ve ringo.
şimdi burada the beatles'ın doğuşu, geçirdiği evrim ve sgt pepper s lonely hearts club band'a kadar olan süreci yazdım sadece. önemli olan nasıl doğduğudur zaten. ilk albümden sonraki olayları yazmadım. sadece temeli ve doğuşu. the beatles'ın ince ayrıntılarını, konserler, rekorlar gibi bilgileri daha sonra editleyip ek yapacağım. aslında ne yalan söyleyeyim, the beatles'ı özellikle oturup fazla dinlemem. the beatles'ın benim için önemi, müziği getirdiği noktadır.
bismillah...
yıl 1950 ingiltere'si. 2. dünya savaşından yeni çıkmış bir avrupa ve savaştan en çok etkilenmiş olan ingiltere halkı. savaş sonrası o hitler in darmadağın ettiği ingiltere yeniden toparlanma sürecine girmiş ve toplum yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. okullar restore edilmiş ve 2. dünya savaşı sonrası ve savaştan önce ve savaş sırasında doğan çocuklar büyümeye başlamışlardır. her pazar kiliseye giderler ve okullarda o güzel kıyafetli, güzel taranmış, kızıl saçlı, çilli ve iğrenç sivilceli çocuklar serpilmeye başlamışlardı. müzik konusunda o zamanın ingiltere si çok fazla genç nüfusa hitap eden müzik üretemiyorlardı ve 2. dünya savaşında müttefik olan amerikalı askerlerin dinlerdikleri ve onlar sayesinde tanıştıkları müzisyenleri dinlemeye başlamışlardı.
kimdi bunlar chuck berry, frankie laine, bill halley, lonnie donegan ve elvis presley gibi sanatçılar. tabii, bu müzik ve sanatçılar liverpool'a da ulaşmıştı ve bazı çocuklar bu müzikleri dinlemeye, babalarının aldığı gitarlarla bu adamların yaptığı türde müzik yapmaya başlamışlardı. ama müzik ingiltere gençliğine çok ham geliyordu ve bir eksiklik vardı. sanki aynı melodinin üstüne değişik tempolar verilerek çalınıyor gibiydi. bu tür sayesinde de bu müzikle büyüyen bir genç topluluğu, dört tane çakır oğlan vardı ve bu dört çakır oğlan asrın en büyük müzik grubunu kuracaklardı.
john lennon 9 ekim 1940 yılında dünyaya geldi. anne ve babası ayrı olduklarından daha çok teyzesi büyüttü. normal bir eğitim sürecinden geçti.
ama annesinin hala o'nun üzerinde büyük bir etkisi vardı. annesi de bir müzisyen sayılırdı. john lennon'nun annesi banco çalardı ama devamlı çalışmak zorunda olduğundan fazlada ilgilenemiyordu john'la. john ise bu ilgisizlikle beraber annesini kendisine ucuz bir gitar almasına ikna eder. bir yandan da annesinden banco dersleri alır ve bu öğrendikleriyle kendi gitarıyla değişik akorlar yaratmaya başlar. [ aslında john'un müzik genlerinin annesinden geldiği de burada anlaşılıyor.] john, yetenekli bir çocuktu ama ailesi tarafından desteklenmiyordu. çünkü para kazandıracak bir meslek olarak görülmüyordu müzisyenlik o zamanlar. john buna rağmen okuldaki arkadaşlarıyla bir müzik grubu kurar. adı the quarry men'dir. bir müddet sonra aynı okulda okuduğu paul mccartney ile tanışır. paul, 18 haziran 1942 liverpool doğumlu babası piyano çalan liverpool enstitü de okuyan bir gençti. ama paul piyano değil trompet çalarak işe başlamıştı. trompetten haz almayınca bas gitar çalmaya başladı. kendisi bir solak olarak zorlanmasına rağmen inatla çalmaya çalışıyordu. bir yandan çalarken iyi de şarkı söylüyordu. [ tam bir elvis presley hayranıymış ]
o aralar paul'la beraber yine aynı okulda okuyan ve aslında kendilerinden biraz daha genç olan ve okulda güzel gitar çalmasıyla konuşulan george harrison adlı bir genç vardı. george 25 şubat 1943 doğumluydu. o da diğerleri gibi liverpool enstitüsünde okuyordu. george tam bir tembel ve yaramaz diye nitelendirebileceğimiz bir öğrenciydi. hatta okulda öğretmenler tarafından nefret ediliyordu. sıkıntılı ve sorunlu bir öğrenci. ama o zamanlar aklı fikri sanat ve gitar çalmaktaydı. zaten sadece anlaşabildiği tek insan müzik öğretmeniydi. öğretmeni de onu çok severdi. george bir müddet sonra okulu bırakır ve bir elektrikçinin yanında çırak olarak çalışmaya başlar. paul ise en sonunda george'a kurdukları gruba katılmaları için teklif götürür ve george da bu tekflifi kabul eder. hatta en son çalıştığı elektirikciyle kavga eder, dükkanı dağıtır ve ben gidiyorum der. daha sonra john ve paul okulu bitirir ve george da onlara katılarak avrupa da gezmeye başlarlar. almanya ve iskoçya'ya giderler.
1958'de ilk kurdukları the quarry men grubunu dağıtırlar ve bu üçlü; johnny and the moondogs adlı yeni bir grup kurarlar. ama bu grup da fazla başarılı bir grup sayılmazdı. ama bu grup da başarısız olunca grubun ismini bir kez daha değiştirirler. bu kez ismi the silver beatles olarak belirlediler. bu 3 çakır oğlanın asıl problemleri davuldu. doğru düzgün aklı başında bir davulcu bulamamışlardı. buna rağmen liverpool'da çeşitli cafe ve barlarda yevmiye usulu çalışarak çalmaya devam ettiler. silver beatles gibi yüzlerce grup vardı o zamanlar. ama bu çocuklar diğer çalan gruplara göre biraz farklıydı ve londra'nın dikkatini çekmeye başlamışlardı. böyle olunca da ünlü çakal menejer larry parnes'ın da dikkatini çekmişti. daha doğrusu çektirilmişti. larry parnes, the beatles adını ilk kez liverpool'daki jakaranda clup'ın sahibi allan williams'ın kendisine yazdığı mektupla duyar. larry ilk önce cevap vermez ve fazla ciddiye almaz. daha sonra kulübün sahibi kendisine telefon eder ve liverpool'a gelmesini ve onları canlı dinlemesi için ısrar eder, hatta o kadar ısrar eder ki larry rahatsız bile olur. larry kalkıp liverpool'a gider, grubu dinler ve hoşuna gider. özellikle john lennon'ın tuhaf bir karizması vardır ve grupla menejerlik anlaşması yaparak onları iskoçya ve galler'de ufak turnelere göndermeye başlar.
"larry parnes o zamanlar john lennon arayıp kendisinden zırt pırt paramız bitti, bize para gönder, avans ver diye başının etini yediğini anlatır."
ama gel gelelim grup hala bir davulcu sorunu yaşıyordu. larry parnes ufak turnelere ara verip onları jacaranda club'ta devam etmelerini ister. john lenon kulübün sahibi william'a "bize davulcu bulman gerekiyor" der. alan'da john'a bu konuda ilgileneceğim" der. bu arada william da grubun potansiyelinin farkındadır ve grubu pazarlamak için almanya'ya gider. oradaki kulüplere giderek kaydettiği the beatles şarkılarını dinleterek onlara iş ayarlamaya çalışır. grup da almanya'ya giderek çeşitli kulüplerde para kazanmaya başlar.
alan, davulcu problemini geçici olarak bir ara çaldıkları küçük bir kulübün sahibinin küçük oğlu olan pete best adlı çocuğu önerir ve beraber çalmaya başlarlar. ouldan yakın arkadaşları ve uzun bir müddettir beraber takıldıkları basçı stu sutcliffe'de gruba daimi olarak katılır.
john lennon, paul mccartney , stu sutcliffe, pete best. bu dört kişi the silver beatles olarak almanya'da turnelere çıkarlar. ama almanya'da çaldıkları zamanlarda yaptıkları müziğin sesi çok yüksek ve hareketli olduğundan tuhaf bir şekilde insanlar şikayet edip duruyorlarmış. en sonunda bir gün polis gelip çaldıkları bir kulübü basar. bunu fark eden, daha doğrusu bir hayranı tarafından önceden uyarılan grup hemen ağır parçalar çalmaya başlar, hal böyle olunca da bütün gençler kulübü terk eder ve kulüp sahibi de onları kovar. ama kontratlatrı alan tarafından çok sağlam yapıldığından ve kontratta müzik sesiyle ilgili bir madde olmadığından alacakları parada sorun yaşamazlar. başka bir kulübe geçerler ve rory storm and the hurricanes adlı grupla beraber çalmaya başlarlar. [ rory storm and the hurricanesın davulcusu ringo star adlı bir çakır oğlandı. ]
rory storm and the hurricanes grubu onlardan daha ilgi çekici bir gruptu ve the beatles buna çok bozuluyordu ve olmadık taşkınlıklar yapıyorlardı. ilgi çekmek için seyirciyle iletişime geçiyorlar ve argo espriler yapıyorlardı. bu da sorun yaratmaya başlamıştı. ama bu asi davranışlarını beğenen bir kitlesi vardı ve yavaş yavaş bir hayran kitlesi yakalamaya başladılar. bu arada george un 18 yaşının altında olduğu öğrenilince kulüplerde çalması yasaklanmış ve ingiltere'ye postalanmıştı. george gittikten sonra top ten adlı bir clup ta çalmaya başlarlar ve grup üyeleri taşkınlık yapıp yangın çıkartılar ve başları belaya girer.
bu olay sonrası hepsi almanya dan kovulurlar ve liverpool'a geri dönerler. liverpool'a döner dönmez bu sefer daha kaliteli kulüplerde çalmaya başlarlar. çevrede iyice tanınan grup, isimlerini de the beatles olarak değiştirirler. en sonunda the beatles ortaya çıkmıştır.
the beatles'a tekrardan almanya'dan top ten clup'ın sahibi tarafından iş teklifi yapılır.
ücreti de iyi olunca tekrardan almanya'nın yolunu tutarlar. 3 ay boyunca her gün çalarlar ve günde 7-8 saat çalmalarından dolayı grup üyeleri de birbiriyle iyice kaynaşır. iyi bir tecrübe olmuştur. almanya'da da öğrenciler arasında sıkı bir hayran kitlesi yakalarlar.
the beatles'ın saç stilinin ortaya çıkmasının hikayesi de şu şekilde olmuştur. top ten clup'ının fotoğrafçısı ile stu sutcliffe arasında bir aşk başlar. stu, kızın isteğiyle saçlarını iyice yıkar ve briyantinden filan temizler, öne doğru sade bir şekilde tarar. diğer grup üyeleri önce garipseseler de onlar da aynı şekilde yaparlar. pete hariç diğer tüm grup üyeleri saçlarını artık bu şekilde tararlar ve o ünlü saç stili ortaya çıkar. [ gereksiz bilgi ]
top ten clup'ta çaldıkları zaman bir plak şirketinin ortaklarından alfred shuaft adlı menajerin ilgisini çekerler ve diğer ortaklarını da ikna ederek onlarla bir plak anlaşması yapmaları için ikna ederler. ilk albüm anlaşmalarını yapmışlardır. aslında daha doğrusu o zamanlar top ten de beraber sahne aldıkları tony sheridan a eşlik etmişlerdi. albümün ismi cry for shadow dur. the beatles'ın ilk albümleri almanya'da piyasaya çıkmıştır. stu da aşkı uğruna gruptan ayrılmıştır. mecburen de bass gitara paul geçmiştir.
liverpool'a tekrar dönerler. ellerinde kayıt yaptıkları albümleri de vardır ve bu albümleri diğer plak şirketlerine verirler. en sonunda the beatles'ı beatles yapan brian epstein ile tanışırlar. brian bu çocuklardaki potansiyelin farkındadır. işte yeryüzünün en büyük grubunun asıl doğuşu bu tanışmayla başlamış olur.
brian; the beatles'ı tuhaf reklam ve pazarlama taktikleriyle tanıtmaya başlamıştı. özellikle kolej ve üniversitelerde konserler düzenleyip gençler arasında popülerliğini artırmaya başlamıştı ve yavaş yavaş isimleri duyulmaya başlamıştı. bu hareketli müzik, gençler arasında beğenilmeye tutulmaya başlar. brian, grubun her şeyiyle ilgilenmeye başlamıştı. önceden kot pantolon ve deri ceketle dolaşıyorlardı ama brian buna karşı geldi ve onlara önce süveter sonra da takım elbise giymeleri için baskı yapmıştı. grup üyeleri brian'a o kadar çok güveniyorlardı ki, her dediğini yapıyorlardı. brian bcc'de bir programa çıkmaları için en sonunda başarmış ve ilk kez televizyon da takım elbiseli olarak arz ı endam eylemiş oldular. saç, kılık kıyafet tamamlanmıştı.
bu ilk sahne aldıkları zaman bcc studyosu o kadar fazla sıcakmış ki, giydiği takım elbiseler sırık sıklam olmuş ve bu kıyafetlerden bunalan john cehetini yırtı atmış. tabii bu bilinçsiz haraketle beraber ilerki yıllarda sahnede bu kıyafet parçalama işi de çımış olmuş. grup sahnede çok başaralı olur ve çakma çakılmış olur.
o zamanlar the beatles'la beraber palazlanan en büyük rakipleri the rolling stones ve jerry and the peacemaker'la beraber çeşitli anketlerde karşılaştırılmaya başlanmışlardı. ama her seferinde the beatles en sevilen grup çıkmaya başlamıştı. brain ise bu popülerliği kullanarak plak şirketleriyle hergün görüşmeler yapıp, bir plak anlaşması yapmak için uğraşıyordu. en sonunda decca plak şirketinin sahibi olan mark smith liverpool'a gelir ve kendi şirketiyle kontrat imzalaması teklifi götürür. ama şartlar çok kötüdür. mark smith the beatles'ın müziğinde değişiklikler yapmasını ister ve anca bu şekilde bir anlaşma yapabileceğini kendilerine iletir. bu durumdan memnun kalmayan grup, tam bir hayal kırıklığı yaşar.
grup tekrardan top ten'de çalmak için son bir kez daha almanya dan teklif gelir. ama aynı zamanda top ten'e rakip olarak başka bir kulüp açılmak üzeredir. ismi de star clup'tır. the beatles'daki potansiyeli bilen kulüp sahipleri the beatles'a kendi kulüplerinde çalmaları için teklif götürür. teklif çok cömerttir. ama daha önce brian top ten'e söz verdiğini söyler ve teklifi geri çevirir. ama teklif de çok cömerttir. top ten gruba haftada 400 mark teklif ederken, star clup haftada iki katı, 800 mark teklif eder. biraz düşündükten sonra teklifin geri çevrilemeyecek kadar cömert olduğuna karar verirler ve anlaşmayı yaparlar. 17 nisan 1962 yılında star clup'ın açlışı için hamburg'da olacaklarının sözünü verirler. hamburg'a gittiler. kulübün açılışında çaldılar. tek kelimeyle muhteşem olur. muhteşem olmasının yanında kulübün açılışına gelen kitle the beatles dan çok etkilenmişti. aralarında plak yapım şirketi sahiplerinden tutun da, menejerlere kadar önemli insanlar olduğundan bu, onların kendilerini pazarlamaları için de mükemmel bir fırsat olmuştur. açılış mükemmel olmasına mükemmeldir ama bu olaya gölge düşüren bir ölümün haberini alırlar. yakın dostları ve grubun esk basçısı, aşkı uğruna grubu bırakan stu sutcliffe'in bir hastenede öldüğü haberiydi bu. beyin kanamasında ölmüştür. john lennon saatlerce ama saatlerce ağlamış stu'nun ölümüne. çünkü bu konuda kendisini suçlu hisseder john. stu ve jhon bir bar kavgasına karışılırlar ve o kavgada stu, kafasına aldığı darbe sonrası beyni hasar görmüştür. ölümünün sebebinin de bu olduğu söylenir. bu sebeple john, kendisini her daim suçlu hissetmiştir.
stu çok önemli bir adamdır. the beatles'ın felsefesi ve görünümü, imajı ile alakadar grubun ilham kaynağı ve yönlendiricisi olmuştur. kendisi bir sanatçıydı zaten. iyi bir ressamdı. yaşasaydı belkide iyi bir ressam olacaktı.
grup almanya da sahne alırken, brain da ingiltere de grubu pazarlamakla meşguldu. en sonunda brain, bir plak şirketini ikna eder. bu isim, sonradan the beatles'ın hemen hemen tüm albümlerinin yapımcılığını yapan george martin dir. brain deneme kaydı yapmak için grubu almanya dan ingiltere ye çağırır. geroge, grubu dinler ama müziklerini fazla beğenmez. ama gruba dair bir şey vardır. grbunun müziklerinden çok grup elemanlarına sempati duyar. onların hal ve hareketleri, kişilikleri ve espri anlayışları hoşuna gider. şarkılardan çok sahne performansı george'u etkiler aslında. george, bir kontrat yapmanın kendisine bir şey kaybettirmeyeceğini düşünür ve bir plaklık kontrat imzalar. karşılıklı otururlar. bu arada geroge ve stüdyonun kayıt teknisyenleriyle beraber nasıl bir şey olması gerektiği ile alakadar gruba telkinlerde bulunurlar. daha sonra, george gruba dönerek, "biz ne istediğimizi söyledik, siz ne diyorsunuz, sizin fikirlerinizi duyalım" der. grup üyeleri avala aval adamlara bakar. bir şey demezler. sonra geroge herrison öne doğru eğilerek, "evet, söylemek istediğim bir şey var, kravatınızı çok beğendim, bana verir misiniz" der. grup birden kahkaha patlaması yaşar. george martin ve adamları gruba bakmaktadırlar. anlamamışlardır ilk önce. bir şaşkınlık yaşarlar ve daha sonra onlar da gülmeye başlar. işte o anda iletişim ve ilişki başlamış olur. bu espri sayesinde belkide koca bir the beatles imparatorluğunun temelleri atılmış oldu. espri deyip geçmeyin! george martin, gruba şimdi gitmelerini ve benden haber beklemelerini söyler.
brian ise gruba konserler ayarlamakla meşguldür. çeşitli festivallerde grubu alt grup olarak yerleştirir! koskoca the betales alt grup olarak çıkıyor ya yaa..hayat işte, ne diyelim. ama grup yaptığı müzikten çok sahne performanslarıyla yer edinmeye başlamıştı. o zamanlar bunların yaptığı müziğe olumlu tepki yoktu. hatta bazı performanslar fiyaskoyla sonuçlanıyordu ama morallerini bozmuyorlardı. john ve paul, pete best'ten memnun değildiler. yeteneklerinin sınırlı olduğunu ve tempoya yetişemediğini, sahnede devamlı olarak ritm kaçırdığını ve bir sürü aksaklık yaşattığını düşünüyorlardı. pete'in gruptan atılmasına karar verirler ve tekmeyi basarlar. pete'in yerine ise en uygun aday, almanya günlerinden beri arkadaş oldukları richard strarkey'di. yani ringo starr! zaten ringo ile devamlı suretle iletişim halindeydiler ve pete kovulduktan sonra hemen ringo'ya haber salarlar ve uzun zamandır gruba dahil olmak isteyen ringo hemen daveti kabul eder ve gruba katılır. ringo hemen sakallarını keser ve the beatles giysisi alır ve gruba hemen dahil olur.
12 ağustos 1962 yılında the beatles tamamlanmış olur. john, paul, george ve ringo. ilk kez bir gece kulübünde bu dörtlü sahne alır. the betales işte tam anlamıyla doğmuş olur.
yani the betales'ın evrim süreci; the quarrymen - johnny and the moondogs- the quarrymen - the beatals - the silver beetles - the silver beatles - the beatles. the beatles evrimin son halkasıdır. ayrıca evrime inanma ve evrimin kanıtıdır da.
en sonunda gerçek the betales olarak ilk albümlerini yapacaklardır. george martin tüm ayarlamları yapar, grup büyük bir stres altına girer ve şarkılarını yazmaya başlar. bu arada yaptıkları onlarca parça brian'dan veto yer. en sonunda kararlaştırılan şarkılar için stüdyoya girerler ve 22 mart 1963 yılında please please me albümünün kayıtlarını yaparlar.. belkide en çok bilinen the beatles parçalarından birisi olan love me do ve ps i love you şarkılarının olduğu albümdür bu.
mart 1963'te de albümü piyasa en sonunda sürerler. love me do parçası listelerde 17. sıraya, please, please me ie 2inciliğe kadar yükselir.
1. i saw her standing there
2. misery
3. anna
4. chains
5. boys
6. ask me why
7. please please me
8. love me do
9. ps i love you
10. baby its you
11. do you want to know a secret
12. a taste of honey
13. there s a place
14. twist and shout
işte the beatles'ın doğuşu bu şekildedir az cümleyle. beatlemania da artık başlamış olur.
1966 yılına revolver albümüne kadar the beatles* (1963) a hard day's, night (1964), beatles for sale (1964), help! (1965) ve rubber soul (1965) albümlerini yayınladılar. bu albümler klasik the beatles soundu taşırlar. hepsi bir birinin benzeridir. taaaaki revolver albümüne kadar. the beatles bu albümde daha fazla rock ağırlıklı şarkılar yapmış ve the beatles ın müziği evrim geçirmişti. şimdi bu albüm şu ana kaar yapılan tüm zamanların en iyi albümleri listesinde her zaman ilk beşte yer bulur. aslında gerçek the beatles soundu, karakterinin temel taşıdır bu albüm. aslında sgt pepper s lonely hearts club band'ın da habercisiydi. yani, belkide rock'un kök hücresi olan sgt pepper s lonely hearts club band'ın! doğu ezgileri, daha çok gitar, orkestral parçaların olduğu bir albüm.
taxman (harrison)
eleanor rigby (mccartney)
i'm only sleeping (lennon)
love you to (harrison)
here, there and everywhere (mccartney)
yellow submarine (mccartney)
she said she said (lennon)
good day sunshine (mccartney)
and your bird can sing (lennon)
for no one (mccartney)
doctor robert (lennon)
i want to tell you (harrison)
got to get you into my life (mccartney)
tomorrow never knows (lennon)
1 nisan 1967 günü. büyük gün!
aslında dünya rock günü olarak kutlanılması gerekir. the beatles'ın bu albümü dünya müzik ve rock tarihinin de dönüm noktası olması sebebiyle de önemlidir. dünya rock tarihinin dönüm noktalarından biridir sgt. pepper s lonely hearts club band.
hatta bu albüm sayesinde rock ve alt türleri şu anki durumu ve seviyesine gelmiştir. dünya müzik tarihinin en ilk konsept albümüdür. ilk konsept progressive rock albümüdür aynı zamanda. bu önem sadece albümün konsept bir albüm olması, ilk progressive rock albümü olmasından da öte, albümün tasarımının kapağından tutun da, kullanılan çalgılar, o zamanın teknolijisi ve grubun marketing stratejisi açısından da irdelenmesi gerekiyor. zaten progressive; ilerici, devrimci, daha önce kimsenin yapmadığı ve aklına gelmediği şeyleri yapmak, denemek, başarmak ve yol göstermek demek değil midir? işte bunu yapmışlardır.
bu albüm sayesinde, belki ilham almaları dolayısıyla pink floyd doğmuştur mesela. daha sonra the rolling stones bu albüm saysinde blues'la klasik ingiliz rock müziğini harmanlamaya girişmişlerdir. ilk sert rock gruplarından biri olan the who'ya ilham kaynağı olan, yardbirds'ün ortaya çıkmasını sağlayan, andy warhol'un velvet underground'daki o "art rock" konseptini hayata dönüştürmesine ön ayak olan da. herşeyin başlangıcı bu albümdür. içerisindeki parçaların beğenilmesinden ziyade ortaya koydukları vizyon ve gösterdikleri yol içindir bu önem. onun içindir ki, bu albüm; dünya rock tarihinin en önemli, en iyi ve ingiltere'de de en çok satan albümüdür.
kaynak; http://inci.sozlukspot.com/e/23737822/
not: bu yazı tamamen şahsımın alın teri olup, vakti zamanında itü sözlük mecrasında yayınlamıştım. daha da bunun gibi yazının devamı olan 4-5 yazı daha vardır fakat itü sözlük'te uçtuktan sonra kaynak olarak kalmadı tabii. o zamanlarda da inci sözlük yazarı arkadaşımız yazıyı alıp inci'de yayınlamış. şimdi ben de kendi yazımı kaynağını inci'den alayım da çok da güzel olsun!. çünkü yazım kaynak belirtilmeden alıntı olduğu için gg sebebiyle silinmişti.