Bir Bilim Projesinde Yunusla Cinsel Yakınlık Kuran Kadın: Margaret Lovatt

1960'larda NASA'nın finansa ettiği, yunuslarla iletişim kurmak amacıyla gerçekleştirilen bir projede yer alan Margaret Howe Lovatt, projenin önüne geçen olaylar yaşamış.
Bir Bilim Projesinde Yunusla Cinsel Yakınlık Kuran Kadın: Margaret Lovatt
Fotoğraflar: Lilly Estate

1960'larda yunuslarla iletişim kurmak için nasa tarafından finanse edilen bir proje vardı: "bir insan ve bir yunus arasındaki fiziksel yakınlık." bu deneyin baş rolündeki insan da margaret lovatt adında bir genç kız.

eksantrik sinirbilimci dr. john lilly'nin 1961'de yazdığı yarı bilimkurgu kitabı "man and dolphin", yunusların insanlarla iletişim kurmak istediği (ve muhtemelen yapabilecekleri) teorisi üzerine olan bir kitaptı. lilly'nin yazıları, biraz ters giden bir deneyi harekete geçiren türler arası iletişime bilimsel bir ilgi uyandırdı.

gökbilimci frank drake, batı virginia'daki ulusal radyo astronomi gözlemevi'nin green bank teleskobu'na başkanlık eden bir bilim insanı. diğer gezegenlerden yayılan radyo dalgaları aracılığıyla dünya dışı yaşam arayışı olan ozma projesi'ne öncülük etmişti. haliyle, lilly'nin kitabını okuduktan sonra drake, heyecanla kendi çalışmasıyla lilly'ninki arasında paralellikler kurdu. drake, doktorun vizyonunu gerçekleştirmesi için nasa ve diğer devlet kurumlarından fon sağlamasına yardımcı oldu: "insan ve yunus arasında iletişimsel bir köprü"


nasa'dan ve devlet kurumlarından aldığı fon ile dr. lilly, üst katında bir çalışma alanı ve altta yunus barındırabilecek bir laboratuvar inşa ettiriyor. karayipler'in pitoresk sahilinde gizlenen bu binaya da "dolphin point" adını veriyor.

bu esnada hikayeye margaret lovatt dahil oluyor. lovatt, çocukken hep konuşan hayvanlar ile ilgili hikayelerle büyüyor ve büyüdükçe de bu duruma karşı ilgisi hiç bitmiyor. bir gün -1963 noelinde-  kayınbiraderi, adanın doğu ucunda yunuslarla çalıştıkları gizli bir laboratuvardan bahsediyor. margaret, ertesi yılın başlarında laboratuvarı ziyaret etmeye karar veriyor. 23 yaşındaki margaret howe lovatt, laboratuvarın var olduğunu fark ettiğinde, sırf merakından oraya gittiğini de vurguluyor röportajlarda. oraya giderek gençliğinde dinlediği o hikayelerdeki -en sevdiği karakterler- konuşan hayvanlardan bir kaçını gerçekten de görebilme ihtimali olduğunu umuyordu. 

lovatt laboratuvara vardığında, kendi başına ünlü bir antropolog olan direktör gregory bateson ile karşılaşır. bateson, lovatt'ın neden orada olduğunu sorduğunda ise, "yunuslarınız olduğunu duydum ve yapabileceğim bir şey veya yardım edebileceğim herhangi bir yol olup olmadığını görmek için geleceğimi düşündüm..." şeklinde bir yanıt alır. habersiz ziyaretçilere alışkın olmayan ve onun bu rahatlığında etkilenen bateson, margaret'i davet eder, hayvanlarla tanışmasını ister ve bir süre onları izlemesini ve gördüklerini yazmasını söyler.


bilimsel eğitimi olmamasına rağmen lovatt, hayvan davranışlarının sezgisel bir gözlemcisi olur. bateson ona ne zaman isterse geri dönebileceğini de söyler. lovatt laboratuvara yakın yaşadığı için gidip gelir günlerce ama projedeki amaca yönelik gelişmeler çok yavaş ilerler. durumdan sıkılan margarett, dr. lilly'yi laboratuvarda yaşamasına, üst odaları su geçirmez hale getirmeye ve yaklaşık 1 metre suyla doldurmaya ikna eder.

laboratuvarda üç yunus vardır: peter, pamela ve sissy. lovatt; yenilenen, sürükleyici dil deneyi için peter'ı seçer. haftanın altı günü laboratuvarda birlikte (lovatt ve peter) yaşarlar. yedinci günde peter, pamela ve sissy ile kapalı alanda zaman geçirirler.

peter'ın tüm konuşma dersleri ve ses eğitimi boyunca lovatt, "yapacak hiçbir şeyimiz olmadığında en çok yaptığımız zamandı... anatomimle çok ama çok ilgilendi. ben burada oturuyor olsaydım ve bacaklarım suda olsaydı, gelip uzun uzun dizimin arkasına bakardı. o şeyin nasıl çalıştığını bilmek istedi ve ben bundan çok etkilendim.” diyor.

bu arada, dolphin point'te hayvanların sağlığıyla ilgilenen veteriner andy williamson, “yunuslar cinsel dürtüleri olabilir” diyordu ve öyle de oldu. lovatt,“peter benimle olmayı severdi” diye açıklıyor. "dizime, ayağıma ya da elime sürtünürdü. ve ilk başta onu kızlarla birlikte alt kata koyardım” diyor. ama peter'ı her seferinde alt kata taşımak lojistik olarak da zorlanmalara ve kabuslara neden oldu. böylece, margaret howe lovatt isteksizce yunusun cinsel dürtülerini elle tatmin etmeye karar verdi. “buna izin verdim” diyor lovatt ve “sert olmadığı sürece bundan rahatsız olmadım. bir kaşıntı gibi olan bitenin bir parçası haline gelecekti. sadece ondan kurtul, kaşı ve yoluna devam et. ve bu şekilde işe yaramış gibi görünüyordu. özel değildi. insanlar bunu gözlemleyebilir.” diyordu.


ve margaret lovatt şöyle devam ediyordu açıklamasına: “benim açımdan cinsel değildi… duyusal belki. bana bu bağı daha da yakınlaştırıyor gibi geldi. cinsel aktivite nedeniyle değil, kırılmaya devam etme zorunluluğunun olmaması nedeniyle. ve gerçekten hepsi bu kadardı. peter'ı tanımak için oradaydım. bu peter'ın bir parçasıydı."

bu durum, yani lovatt'ın peter'la cinsel karşılaşmaları olayı, 1970'lerin sonlarında hustler dergisinde onlarla ilgili bir hikaye çıktığında, sonunda tüm deneyi gölgede bıraktı. dergideki yazıda bir de çizim vardı peter ve loatt'ın olduğu. bu haberlerle ilgili lovatt, "biraz rahatsız edici. bir yerde okuduğuma göre dünyanın en kötü deneyi ben ve peter'mışız. sorun değil, umurumda değil. ama bunun amacı ve sonucu bu değildi. o yüzden görmezden geliyorum.” diyor.

1966'da lilly, lsd'nin zihin değiştiren gücüyle yunuslardan daha fazla büyülenmişti. lilly, flipper filminin yapımcısı ivan tors'un karısı tarafından bir hollywood partisinde uyuşturucuyla tanıştırıldı. lilly, hükümet tarafından lsd'nin etkilerini araştırmak için lisans verilen özel bir bilim adamları grubuna dahil oldu. laboratuvarda hem kendisine, hem de yunuslara doz verdi. (lovatt'ın ısrarıyla peter olmasa da.)

şans eseri ilacın yunuslar üzerinde çok az etkisi var ya da hiç etkisi yok gibi görünüyordu. ancak, lilly'nin hayvanın güvenliğine yönelik yeni şövalye tutumu bateson'ı araştırmadan soğuttu ve laboratuvarın finansmanına son verdi. böylece margaret howe lovatt'ın bir yunus peter'la yaşadığı deneyim sona erdi. lovatt, “birlikte olma zorunluluğu, birlikte olmaktan gerçekten zevk almaya, birlikte olmayı istemeye ve o yokken onu özlemeye dönüştü” şeklinde değerlendirdi olayı.


margaret lovatt, peter'ın lilly'nin çok az güneş ışığı alan sıkışık miami laboratuvarına gitmesine engel oldu. birkaç hafta sonra, gelen bir habere göre peter'ın intihar ettiği öğrenildi. dolphin project'ten ric o'barry ve dr. lilly'nin arkadaşı, intiharı doğruladılar: "yunuslar bizim gibi otomatik hava soluyan canlılar değiller... her nefes bilinçli bir çabadır. hayat dayanılmaz hale gelirse, yunuslar sadece bir nefes alır ve dibe batarlar.” şeklinde açıklama yaptılar.

onlara göre kalbi kırık bir peter, ayrılığı anlamadı. ilişkiyi kaybetmenin acısı çok fazlaydı. margaret howe lovatt, peter'ın ölümüne üzüldü ama sonunda peter'ın miami'deki sınırlı laboratuvarda yaşamasına gerek olmadığı için rahatladı. onun için, “mutsuz olmayacaktı, sadece gitmişti ve bu iyiydi." dedi.


sonraki yıllarda, john lilly yunus-insan iletişimini incelemeye devam etti, onlarla konuşmaya çalışmanın başka yollarını araştırdı. bazıları tuhaf bir şekilde mistik, telepati kullanarak ve bazıları daha bilimsel, müzik tonlarını kullanarak. ama hiç kimse bir daha yunuslara ingilizce konuşmayı öğretmeye çalışmadı.

margaret howe lovatt adada kaldı ve deneyin fotoğraflarını çeken fotoğrafçıyla evlendi. birlikte dolphin point'e geri döndüler ve sonunda onu üç kızı büyüttükleri bir aile evine dönüştürdüler.

kaynaklar: 12