Birinin Depresyonda Olup Olmadığı Kullandığı Kelimelerden Nasıl Anlaşılır?

Birinin kaygılı veya depresyonda olup olmadığı kullandığı sözcüklerden nasıl anlaşılır? Stanford ve Pennsylvania üniversitelerinden araştırmacılar bu konu hakkındaki bulgularını paylaştılar.
Birinin Depresyonda Olup Olmadığı Kullandığı Kelimelerden Nasıl Anlaşılır?

birinin kaygılı veya depresyonda olup olmadığı kullandığı sözcüklerden nasıl anlaşılır? "journal of psychopathology and clinical science" dergisinde yayınlanan bir makalede stanford ve pennsylvania üniversitelerinden araştırmacılar bu konu hakkındaki bulgularını paylaştılar.

yaygın anksiyete (kaygı) bozukluğu ve majör depresyon ortak ama aynı zamanda benzersiz dil kalıplarına sahiptir.

kaygının dil belirteçleri geniş bir yelpazede olumsuz duygu sözcüklerini içerir ve inkar sözcükleri depresyona göre azdır. kaygının doğasına uygun olarak geleceğe dair ve dış etkenlere ilişkin bir dil vardır.

depresyonun dil belirteçleri arasında daha az olumlu duygu bulunurken, daha fazla "ben" kullanımı ve üzüntüyle ilgili kelimeler yer alıyor. depresyonun doğasına uygun olarak geçmişe dairdir ve kişinin kendisi ile ilgilenmesi daha baskındır.

hem klinik araştırmacılar tarafından değerlendirilen hem de kişinin kendisi tarafından bildirilen bulgular, depresyon ve anksiyetede ortak olan bir dizi dil özelliği gösterdi; örneğin, algısal süreç sözcüklerinin (örneğin, "söylemek", "bakmak"), vücut sözcüklerinin (örneğin, "uyku", "kafa", "kalp") ve his kelimelerinin (örneğin, "hissettim", "acı", "zor") daha fazla kullanılması. bu dil modeli muhtemelen içsel durumlarla meşgul olunduğunu gösterir.

kaygı ve depresyon arasındaki diğer dil ortaklıkları ve bu ortak noktaların potansiyel anlamları şunlardır

- uğraşlarla ilgili daha az kelime ("eğitim", "okul", "iş", "ofis"): bu, uğraş eksikliğini veya belki de iş ve okul gibi dış olaylardan ziyade iç durumlara daha fazla önem verildiğini gösterebilir.

- artan nedensellik dili ("çünkü", "neden", "bundan dolayı"): bu, bilgiyi işlemenin daha değerlendirici ve soyut bir yolunu, duyguların ve olayların ardındaki nedenlere daha fazla odaklanmayı ifade edebilir.

- daha fazla edat ("yaklaşık", "gibi"): bu, kesinlik arzusunu yansıtabilir.

- daha fazla soru ifadesi ("ne", "nerede", "ne zaman"): bilgi aramayı ve belirsizliğe tahammülsüzlüğü yansıtabilir.

- daha az işaret zamiri ("bu", "şu", "o"): bu bulgu benzer şekilde dış dünyaya dikkat eksikliğine işaret ediyor olabilir. aslında işaret zamiri genellikle sandalye veya köpek gibi duyularla algılanabilen şeyleri ifade eden somut isimlerden önce gelir.

- yaygın fiillerin sık kullanımı ("bilmek", "olmak"): genellikle "ben" kullanımıyla ("ben öyleyim", "sahipim", "biliyorum") eşleştirilir. bu durum kişisel mesafeyle ilgili sorunlara işaret edebilir.

- daha yüksek kelime sayısı: bu genellikle görüşmeciye daha fazla sayıda sorunun bildirilmesiyle ilişkilidir.

anksiyete ve depresyonun pek çok ortak noktası olmasına rağmen, bazı dil özellikleri daha spesifiktir

örneklemek gerekirse kaygı, "endişeli", "stresli", "daha kötü", "kötü", "zor" veya "hasta" gibi çok çeşitli olumsuz duygu sözcükleriyle ilişkilendirildi. depresyon ise, çoğunlukla yalnızlık ve kişisel üzüntüyle ilgili daha sınırlı sözcüklerle ("üzgünüm", "keyifsizim", "kaybolmuşum") ve olumlu duygu sözcüklerinin eksikliğiyle ("nazik", "iyi", "güzel", "daha iyi", "sevgi", "ilgi") ilişkilendirildi.

her ne kadar "ben" kullanımı daha önce olumsuz duygu durumu, genel sıkıntı, nevrotiklikle ve sonuç olarak hem kaygı hem de anksiyeteyle ilişkilendirilmiş olsa da, "ben" kullanımı ("ben", "benim", "kendim") depresyonda daha yaygındı.

"ben" kullanımı genellikle kendine odaklı dikkati gösterir; yani çevreden gelen bilgiler yerine içsel düşünce ve duygulara fazla odaklanmak. kendine odaklı dikkat, genellikle kendisiyle ilgili olumsuz içeriğe odaklanmayı içerdiğinden, içsel durumlarla bu aşırı meşguliyet olumsuz sonuçlara yol açabilir. örneğin, olumsuz iç deneyime dar bir şekilde odaklanmak, kendine mesafeli bir bakış açısı benimsemeyi engeller. önceki araştırmalar, kendinize mesafe koyabilmeyi, depresyonun azalması ve hayattaki daha büyük bir anlam duygusuyla ilişkilendirmiştir.

veriler ayrıca daha önce bildirilmemiş olan depresyon ve anksiyete ile ilgili dil özelliklerini de ortaya çıkardı

spesifik olarak, depresyona sahip bireylerin potansiyel olarak yorgunluk veya psikomotor geriliğin bir sonucu olarak daha kısa kelimeler kullandıkları görüldü. ayrıca yeme konusuna ve kiloya atıfta bulunma olasılıkları daha yüksekti. bunun nedeni, olumsuz vücut imajı, yüksek vücut memnuniyetsizliği veya depresyonda sık görülen iştah, kilo ve gastrointestinal rahatsızlıklar (örn. kabızlık) olabilir.

yaygın anksiyete bozukluğu olan bireylerin, depresyonu olanlarla karşılaştırıldığında, olumsuz ifadeleri kullanma olasılıkları daha düşüktü. görünüşte bu bulgu kafa karıştırıcı görünebilir. ancak, araştırma görüşmelerinde olumsuzlamanın daha fazla kullanılmasının, sorunları inkar etme eğilimine işaret edebileceğini unutmamalıyız. bu nedenle, olumsuzlamaların olmaması muhtemelen kaygılı kişilerin görüşmeciyle daha fazla sorun paylaştığını gösterir. kaygılı insanların gerçekten de paylaşacakları daha fazla sorunları var, çünkü veriler onların depresyonu olanlara göre daha fazla komorbid tanıya (bir kişide iki veya daha fazla farklı hastalığın aynı anda bulunması) sahip olduklarını gösteriyor.

yazarlar, "bağlaçların (sorunlar hakkında konuşma anlamına gelebilir) ve soru işaretlerinin (belki de cevap aramayı yansıtıyor), kaygının tartışılarak ifade edildiğine dair daha fazla kanıt sağladığını" ekliyor.

kaygıya özgü olan dil özellikleri şunlardı

- olumsuzlayıcı kelimelerin daha az kullanımı ("değil", "hiçbir şey")
- olumsuz duygu sözcüklerinin daha fazla kullanılması ("acı", "zor")
- benzersiz duygusal dil belirteçleri ("endişe", "stres")

depresyona daha spesifik olan dil belirteçleri şunlardı

- ben kullanımı ("ben", "benim")
- üzüntü sözleri ("kayıp", "yalnız")
- daha az olumlu duygu kelimesi ("sevgi", "ilgi")

özetlemek gerekirse, insanlar kaygılarını en son yaşadıkları sorunları ve yaşam zorluklarını anlatarak dışa ve geleceğe dönük bir şekilde ifade ederler. bunun tersine, insanlar depresyonu içsel duygu ve deneyimlerini paylaşarak içe ve geçmişe dönük bir şekilde ifade ederler.

kaynakpsychologytoday.com