Bulgaristan'la Hiçbir Alakası Olmadan, Orayı İlk Defa Gezip Gören Birinin İzlenimleri

"Madem schengen vizem var, neden gitmiyorum ki..." diyen bir Sözlük yazarının anlatımı, sizi de Bulgaristan sokaklarına şöyle bir götürecek.
Bulgaristan'la Hiçbir Alakası Olmadan, Orayı İlk Defa Gezip Gören Birinin İzlenimleri
iStock

bulgaristan'la en ufak bir bağı olmayan biri olarak "madem shengen vizem var, neden bulgaristan'a gitmiyorum" diyerek gitmişliğim var.

edirne çıkışında herkes sallana sallana geçerken, sadece bizim pasaportu çok incelediler, anladım bir cinslik olacağını. meğer bizden başka gelen herkesin orayla bir bağı ve sürekli giriş çıkışı varmış. bizim gibi alakasız ve ilk defa gelen birileri, buralarda çok şaşırtıcıymış, sebebini gezince anladım.

tarih 2018 eylül, sabah 6.00 gibi sofya'ya vardık, o saatte otele giremeyeceğimiz için yaşam belirtisi olan tek yer olan tren garına girdik. kafeterya var, 1970'ler türkiye köy bakkalları gibi, içinde iki çeşit bisküvi, 3-5 çeşit mal var. biraz ileride kadın çalışanların olduğu börekçi var, pırasalı olduğunu sandığım börekten aldım, doğru dürüst bir ambalaj yok, bir poşete konulup verildi, ileride bir masanın üstünde döke saça yedik, kötü bir börek ve kötü hizmet.


hava aydınlandı, otele doğru 1 km'lik yolu yürümeye başladık. kılıksız, yaklaşık 50 kilo civarı 2 perişan ve uğursuz kişi bizi takibe başladı. ancak o kadar bitkin, o kadar zayıf ve çaresizler ki, korkmak yerine acıdım arkadaşlara. çağırıp anlatmak istedim: arkadaşlar avınızı bu kadar aşikar izlemeyin, her şey anlaşılıyor, sakata gelirsiniz diye.

öğlen saatlerinde pazara girdik, sofya'da roman bol, bulgarlar romanlara türk diyor, nedendir bilmem. pazar, bizim kasaba pazarları gibi... tek değişik ve güzel şey, önünde dizilmiş fıçılara doldurulmuş güzel şaraplarıyla bir şarapevi olması. musluğunu açıp üzerinde cabernet, merlot, syrah vb. cinsi ve fiyatı yazılı şarabı, bedavadan az yüksek fiyatlarla kadehle veriyor, şahane.


şehrin ortasında kocaman bir avm var, heyecanla girdik, mağaza, yerel bir şeyler falan bakarız diye. bazıları brandayla örtülmüş tadilatta veya kapalı dükkanlar karşıladı bizi. dükkanların birçoğu kapalı, açık olanlara da pek giren yok.

şimdi inkar etmeyelim, kafelerde hizmet kalitesi kötü de olsa nişantaşı benzeri bir cadde var, gezilebilir.


şehir merkezinde birkaç güzel ve görkemli, sanat eseri niteliğinde yapı var.

gün ilerledikten sonra göreceli janjanlı bir kafede espresso makinesini görünce kapuççino istedik ama makine henüz çalışmıyordu galiba, o yüzden üçü bir arada geldi.

batı tarzı yemekleri olan, yaygın bir restoran zinciri ve ultra mini etekli güzel kızların çalıştığı bir yerde yemek yedik, iyiydi.

gece en otantik, çoban kepenekli ve yöresel kıyafet dekorlu bir restorana, yerel bulgar yemeklerini yemeye gittik. aralık kapıdan yere düşen köftemsi şeyi getirip sofraya koyduklarını gördüm. kaliteli yemek yenebilecek çok az yer var.

trenle geçerken terk edilmiş gibi görünen hayalet kasabalardan geçtik.

Tırnova

plovdiv fena değil, yürümesi 15 dakika süren turistik ve eğlenceli bir caddesi, yorgun ve soluksuz bir ırmağı var, bir de antalya kale içine benzer restore edilmiş tarihi ve güzel evleri olan bir tepesi. plovdiv sofya'ya göre daha kozmopolit bir yer, halk türklere daha sıcak.

otel kaliteli ve otantik bir şekilde dekore edilmişti. orada bir güzellik yaşadık, otelde adımızı tahtaya yazıp türkçe "hoş geldiniz" yazmışlar. ayrıca bir şişe şarap yolladılar odaya ikram olarak. bunlar ince düşünülmüş güzel detaylardı.

Plovdiv

kaşkaval yumuşak nötr tadlı bir kaşarımsı, bana göre abartılmış bir peynir.

black ram diye bir viskileri var, beğendim, türkçesi kara koç. bulgaristan'da viski üretildiğini bilmiyordum, hoş bir sürpriz oldu. bence bulgaristan'ın en iyi şeyi bu olabilir.

bulgaristan enteresan bir yer: sessiz, seyrek, sakin, ölüm döşeğindeki yaşlı bir hasta gibi

gençler avrupa'ya çalışmaya gitmiş, köyler kasabalar terk edilmiş... yöneticiler ne düşünüyor bilmiyorum ama 50 yıl sonra yok olabilirler. bence nüfus, işgücü ve sosyal hayatı canlandırmak için asyalı nüfus veya türkleri almalılar.

yoksa yok oluş kaçınılmaz.