Chuck Palahniuk'un Kimilerine Göre Dövüş Kulübü'nden Daha İyi Olan Romanı: Gösteri Peygamberi

Gösteri Peygamberi, Palahniuk'un Dövüş Kulübü gibi bir bestseller'ın ardından yayınlanmasına rağmen onun gölgesi altında kalmayan bir iş.
Chuck Palahniuk'un Kimilerine Göre Dövüş Kulübü'nden Daha İyi Olan Romanı: Gösteri Peygamberi

adım tender branson. aslında benim bir ismim dahi yok. ben creedish tarikatının ismi ve kaydı olmayan çocuklarından biriyim. tender isminde birçok erkek kardeşim var. hatta kız kardeşlerimin ismi de biddy. bizler isimsiz ve kayıtsız çocuklar birliğiyiz. modern dünyaya kölelik edecek ve yaşadığımız süre boyunca da tarikatın para kasası olacak insancıklarız. ben bir cinsiyete ait değilim yalnızca bir köleyim; yalnızca zihni iğdiş edilmiş bir köle. ben bir hiçim; creedish kilisesinin çirkin, garip kıyafetleri içinde yaşayan, bana uygun görülen temizlikçilik işini ömrü billah yapmak zorunda olan dış dünyaya atılmış bir tarikat artığı.

ve bir gün geldi ailemle birlikte kilise topraklarında yaşayanlar topluca intihar ettiler. ve bir gün geldi dış dünyadaki bizler, teker teker ölmeye başladık. ve bir gün geldi bu dünyada yalnızca ben kaldım; son creedish tender branson. sonra ünlü oldum. hem tüm amerika'yı etkileyecek kadar çok ünlü hem de bir medya maymunu olup tüm inandıklarımı cehennemin dibini yolladım. hani demiştim ya sizlere ben bir köleydim diye. ben bir köleydim ve bu köleliğim sonraki hayatımda da aynen devam etti. ben yalnızca bana çocukluktan itibaren öğretileni yaşadım. benim efendilerim hiç bitmediler ki... çocukken kilisedekiler, dış dünyadayken yanında çalıştığım zengin aileler, psikolojik danışmanım, menajerim ve en sonunda koruyucu meleğim fertility.

burası, boeing 747-400 uçağının kokpiti ve kara kutu benim size anlattığım tüm zırvaları kaydetti. ben, ailem gibi, kilisedekiler gibi, dış dünyadaki diğer creedish mesnupları gibi intihar etmeyeceğim. ben son creedish üyesi tender branson, bu kara kutu sayesinde ölümsüz olacağım. ben hayatımda ilk defa, kendi kararımı kendim verip özgürlüğü doyasıya yaşayacağım.


orijinal ismi "survivor" olan bu roman, chuck palahniuk'un muazzam ve enteresan hayal gücünü bizlere gösteren son derece değişik bir eser

kitap biz okurları, son derece başarılı bir kurgu ve harika bir finalle karşılıyor. boeing 747-400 uçağının kokpitinde başlayan hikaye, dünyanın birçok yerinde benzerleri olan bir sapık modern dünya tarikatı creedish kilisesine, kilise dışına gönderilmiş modern dünya kölesi gençlere, gücü kendi mutluluğuna bile yetemeyen psikolojik danışmana, intihar etmemek için telefondaki sesten yardım isteyen zihni bozulmuş insanlara, medyanın gücüne ve imparatorluğuna, kitlelerin nasıl da kolayca uyutulduğuna, ünlü olmak adına her türlü rezilliğe bulaşıp insanlıktan çıkanlara uzanarak bizler kaotik bir modern zaman paranoyası sunuyor. aslında kitabın bize bir filmmiş gibi izlettiği hikaye, tender branson karakterinin varlığı -daha doğrusu yokluğu- altında modern zaman insanının yaşama "tutunma" anlatısıdır.

peki kitap beni bir okur olarak tatmin etti mi? el cevap: hayır. aslında kitabı üç bölümde inceleyebiliriz. ilk bölümde tender branson'ın dış dünyadaki hayatı, ikinci bölümde menajerle karşılaşıp ünlü oluşu ve üçüncü bölümde de modern dünyadan kaçış. ilk bölüm diye belirttiğim kısımda, tender branson'ın hayatını son derece başarılı bir şekilde anlatılırken, kitap bir anda menajerin sahneye girişiyle klişelerle bezenmiş bir modern dünya eleştirisine dönüşüyor. sonrasında branson'ın kaçışıyla birlikte yeniden eski formuna dönüp harika bir finalle kapanışı yapıyor.

özellikle ikinci bölüm diye tabir ettiğim, branson'ın ünlü oluşunun anlattığı kısımda tamamen klişelere batmış, yer yer sıkıcı ve tekrara dönen bir modern zaman eleştirisi bizi karşılıyor. ayrıca kitabın içeriği son derece farklı ve güçlü olmasına rağmen anlatımı da bir o kadar sade ve tekdüze. özellikle modern dünya eleştirisinde adeta bir "kör gözüne parmak sokma" durumu söz konusu. farklı anlatım biçimlerini kullanan, atıflarla anlatım yapan, söylemek istediklerini ve eleştirilerini cümlelerin içine gizleyen kitaplardan hoşlanan benim gibi okurları asla tatmin etmeyecek bir roman. böyle okurları bir kaotik modern zaman anlatısı için thomas pynchon'ın 49 numaralı parçanın nidası romanını okumalarını tavsiye ederim.

son olarak bir de yeraltı edebiyatı konusunda değinmek istiyorum

evet bu kitap bir yeraltı edebiyatı romanı ama anlattıklarıyla o tür için bile düşük dozajlı diyebilirim. yani yeraltı edebiyatının belki de en önemli unsurlarından olan müstehcenlik, argo kullanımı bu kitapta son derece kararında ve okuru rahatsız etmeyecek bir şekilde yer almış. ayrıca creedish kilisesinin topraklarının porno ürün çöplüğüne dönüştürülmesi gibi harika bir ironik anlatı da kitapta yer almaktadır.

chuck palahniuk, kitaplarında harika kurgu ve enteresan içeriklerle okuyucuyu kendine hayran bıraktıran bir yazar. özellikle bu roman da okuduğu kitabın yalnızca içeriğiyle ilgilenen okurlar için son derece sevecekleri bir eser. fakat yukarıda da belirttiğim gibi özellikle işin edebi anlatım kısmında beni kesinlikle tatmin etmiyor. buna rağmen sırf "yazarlık yeteneği" için bile chuck palahniuk, tüm kitapları okunabilecek son derece özel bir yazar. ondandır ki kendisini takip etmeye ve okumaya devam.

bu incelemeyi okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum diyenler için: chuck palahniuk - gösteri peygamberi (kitap incelemesi)


kitabı daha çok seven birinden bir başka yorum

kendi tarzını diğer kitaplarında daha çok belli edecek olan palahniuk fight club sonrası yazdığı bu kitabıyla güzel bir ısınma yapmıştır bir sonrakı kitapları için.

kitabın sayfalarının tersten okunacak halde tasarlanması en baştan ilginçlik katıyor olaya zaten.

aynı cümlelerin tekrarlanmasından zevk alabilenlerin, tamamen farkı konulardan profesyonelce aynı anda bahsedilmesini sevenlerin, kitabın son kısmının en başlardan belirlenerek sona doğru okunacak her sayfada nefesini tuta bilme şansı kazanmak isteyen birisinin kitabıdır gösteri peygamberi. tıp bilgisini yeniden her bölümünde sergilemeye çalışan palahniuk, üstüne mezheplerle alakalı çok ilginç bilinmeyen gerçeklerle, "nasıl asi olunur" sorularına verilecek cevaplarla, "27 yaşında bakir bir erkeğin hayata bakışı nasıldır" ve diğer kitaplarında da kendini belli edecek olan "lüks yaşam tarzı neleri gerektirir"lerle acılı bir yaşamı ifade eden, okunması kolay olmamakla birlikte bitirmeden de rahat uyutmayacak olan, olayları zekice inceleme, açıklama ve sorgulama yeteneği olan kahramanın götürdüğü bir senaryoyla baş başa bırakıyor bizleri.

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.

en sevilen kısmı bana göre fertility hollis'in kendine aşık olunabilecek kadar çekici olamamakla birlikte uzun bir süre aklınızdan gitmeyecek kadar unutulmaz bir karakter olarak tarif edilen bir karakter olmasıdır. geleceği görebiliyor ve hayatınızı bok edebilmesine rağmen sizi mutlu edebiliyordur gwen. rezil bir işi vardır ve kitaba renk katacak olan, tender branson'un 1 santimetresini içine alarak onu mutlu edecek olan, ygddrasil'in zirvesindeki kartal gibi bilge ve sevecendir.

ve adam branson. hayallerindeki dünyayı kurmak için her şeyini ortaya koyan olan zavallı adam. iyidir adam. kötüdür adam. zavallıdır adam. artık ölü biridir adam kitabı bitirdiyseniz. ama ölü olmasın istemediğiniz biridir adam. trevor hollis'i de, bütün biddy'leri de bütün creedishleri de sikeyim, kurduğunuz düzeni sikeyim, hayallerinizi sikeyim diye küfür ettirecek olan karakterdir adam son anında. kardeşi için adam gibi adamdır adam. tender branson'a nefret edebilme ihtimalinizdir adam.

tender branson - pislik götelek gavatın tekidir. insanlarla oynamayı seven, ev işlerine dair her boku bilen lanet bir peygamberdir. o gerçek bir katildir ve bunun farkında değildir, garfield'den bir farkı olmayan bir malvo'dur. siktir git tender, o şeyi yaptın ya hamsun'un otobiyografisindeki o boklu heriften hiç bir farkın yok artık benim için, hakkında daha fazla bahsetmek hiç hoş olmuyor yemin ederim. ajandana baksan sonsuza kadar iyi olurdu...

kitaptan son bir alıntı

“insanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. dramlarının, önemsiz meselelerinin, hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar; büyük ve korkunç bir bilinmeyen…”