Çok Tartışılan Yunanistan Ekonomisi Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar ve Açıklamaları
egemen düsturlara karşı düşünce kılavuzu geliştirmenin ehemmiyetini gözler önüne seren bir ülke yunanistan
şimdi ekşi'de bol keseden solculara sallayan, "gominist ekonomi güttüler olmadı" diye uydurmasyon atan, "kapitale karşı bir bok yapamazsın" diyen fakat kendi ülkesinde tayyip rantına söverek oksimoronun tillahına imza atan yazarlara birkaç düzeltme getireceğim, sıkı durun. ("özet geç piç"çilere üzülerek söylüyorum ki zaten durumu sığ argümanlarla okumanın temelinde özet geçmek yatıyor ve bugün kapitalin söğüşleme stratejileri özet geçilmeyecek kadar aleyhinize işliyor, biraz araştırın, kafa yorun. burada lizbon antlaşmasının 123. maddesi, fractional-reserve banking, structural primary deficit gibi kavramlara girilecek, hiç okumadan eksileyebilirsiniz).
yanlış 1: yunanistan tembel ülke
yardım planı henüz başlamamışken yani 2008'de oecd rakamlarına göre yunan vatandaşları, almanlardan daha fazla çalışıyordu. ortalama yılda 2120 saat.
yunanlar tembel değil fakat türkiye'de, almanya'da, dünyada kısacası sermayenin kurallarını dayattığı her yerde olduğu gibi çalışanların ürettiği değer (aslında buna değer demenin yanlışlığını biraz sonra açıklayacağım) gsmh payında azalırken sermayedarların çalışmadan hatta üretmeden elde ettiği ve vergilendirmeden muaf tutulan bir yığın aktivite sektöründeki gelir gsmh'deki payını gitgide arttırıyor fakat buradan dediğim gibi vergi alın(a)mıyor. yunanistan'da bu sorunun temelinde armatörler ve kilise yatıyor. bir diğer sorun, çalışan aktif vatandaş oranının almanya'ya göre düşüklüğü (%61 < %68) ama o da öyle işkembe-i kübradan sallayıp tembel yaftası yapıştıracak kadar büyük bir fark değil.
almanlar 70'lerden beri gitgide daha az çalışıyorlar ve inanır mısınız, olması gereken de bu:
http://research.stlouisfed.org/fred2/graph/?g=3w5
peki oecd'de yunanlardan daha fazla çalışan tek keriz millet hangisi? tabii ki türkiye. hem de açık ara...
http://stats.oecd.org/index.aspx?datasetcode=ave_hrs&lang=fr
aktif nüfustan bahsetmiyorum, çalışanların haftalık çalışma saatlerinden bahsediyorum. ha bugün sosyal demokrasi safsatasına yenik düşmemiş sol partiler ve yeşiller zaten aktif nüfusu çoğaltmak için kollektif çalışma saati azaltılmasından bahsediyor ama "ne iş olursa yaparım" kafa yapısının işveren lehine nasıl bir işçi sömürü ortamı yarattığının, asgari işsiz sürüsünün (işsizlik oranı) iş gücü fiyatınını nasıl azalttığının ve bunun da sermaye tarafından nasıl bilerek belli bir seviyede tutulduğunun tartışmasını burada yapmayayım. yani çok çalışmak toplumsal açıdan her zaman övünülecek bir şey değil.
yanlış 2: hem çok çalışıyorlar hem gsmh'leri düşük, demek ki değer üretemiyorlar, demek ki verimsizler
liberal lügatın en imrendiğim başarısı kavramları karıştırıp insanlara suni şeyleri gerçekmiş gibi sunmayı başarmasıdır. örnek: değer - fiyat ilişkisi. arz-talep dengesinin fiyatı belirlediği bir ekonomide fiyat, sadece değere işaret etmez. özellikleri yani değerleri eş seviyedeki iki malın gelir seviyesine, piyasaya göre fiyatı değişebiliyor. fransa ve almanya'da bir saat çalışma 50 dolar civarında fiyat (siz ona katma değer diyorsunuz) üretirken yunanistan'da bu bir saat çalışmada ortalama 30 dolar fiyat üretiliyor. ama tabii buna değer deyince, üretilen malların öz değerlerinin farklı olduğu izlenimi uyanıyor oysa olabilir, ama mutlak bir doğru değil bu. ekmek ekmektir, ekmek her yerde aynı sürede üretilir, aynı malzeme kullanılır fakat fransa'da almanya'da 2 euro'ya satılırken türkiye'de örneğin bunun yarı fiyatı bile etmez. bizim ekmeğimiz daha mı değersiz?
dersiniz ki yunanların çalıştığı ekonomik çerçeve onların iş gücünün karşılığını bulmasını engelleyecek kadar çağdışı, ona eyvallah fakat bir halkı komple tembel, verimsiz diye yaftalamadan önce iki satır okumak, hadi onu da yapmadıysanız vicdan denen şeye danışmak faydalı olabilir (güneydoğu ile marmara arasındaki gelir ve üretim dengesizliğini "kürtler tembel" diye açıklayan bir millete de ne anlatacaksam...) çizdiği siyasi yönetim modelini tartışsak da kapitalist ekonominin işleyişini en iyi anlatmış yazar olan karl marx'ı okursanız misal, değer ile fiyat arasındaki farkı ve ilişkiyi daha derin öğrenebilirsiniz. çekinmeyin, komünizm yok orada, safi liberal ekonomiyi anlatıyor. sonuçta komünizm iyi bir şey olsaydı marx onu da detaylı anlatırdı :/
yanlış 3: bütçe açığı arttıysa bu imkanlarının üzerinde yaşadıkları içindir
işte bu ânı sabırsızlıkla bekliyordum. kredi kartı fiyaskolarıyla ünlü bir ülkenin vatandaşlarının, benzer durumdaki ülkeye bok atması paha biçilmez bir keyif veriyor bana. burada borçlanmadan bahsedeceğiz. yunanistan'ın bütçe açığı artışındaki en önemli sebep aldığı ana parayı ödeyememesi değil. ab ülkelerinin çoğunun devlet borcu artıyor ve bu artış 1980'lerden itibaren hızla tehlikeli boyutlara geldi. bunun sebebi devletlerin bütçeleri daha kötü yönetmeleri değil.
ekonomiyi bir banyo olarak görün. banyoya az su koyarsanız ekonomi dönmez. çok su koyarsanız taşar, ya ekonominiz gerçek anlamda büyüyordur yani banyo büyüyordur ve sorun yoktur ya da ekonominin yani banyonun kaldıramayacağı kadar su yani paranız vardır ve enflasyon riski belirir. büyüyen banyoyu doldurmanın yani para akıtmanın iki yolu var: merkez bankasının para üretmesi veya kredi üzerinden para bulmak. devletler bile yani normal şartlarda para politikalarını yöneten birimler bile artık borç vermiyor ab'de. bu prensip nihayet ab anayasa projesinde (181. madde) ve lizbon antlaşmasında (123. madde) katı biçimde kurala bağlandı, neoliberal politikalar sağolsun. peki banyoyu nasıl dolduruyoruz? özel bankalardan alınan krediyle. peki özel bankalar para basmadıklarına göre nasıl kredi veriyorlar? bingo! olmayan parayla. buna fractional reserve banking deniyor, bankalar merkez bankalardan aldıkları teminat ve gerçek paranın 6 katını scriptural money yani suni, kağıt üzerinde para şeklinde kredi olarak verebiliyorlar. (bkz: kaydı para) devletler bile böyle borçlanıyor ve bu durumda ne oluyor? bingo! faiz ödüyorlar. yani teminat verdikleri ve böylelikle ayakta tuttukları, kıyak geçtikleri, battıklarında kurtardıkları bankalara borçlanıyorlar ve bu kıyak yetmezmiş gibi neredeyse piyasa fiyatından faiz ödüyorlar.
peki 1980'den beri uçan devlet borçlarında anapara / faiz payı nedir? haydi yunanistan'ı geçiyorum, onlara ders veren (!) fransa'yı örnek alıyorum, ne de olsa onlar süper ya. fransa 1973'ten beri merkezi parayla borçlanmıyor yani özel sektörden kaydı parayla borçlanıyor. bu dönemden bugüne kadar ödediği faiz yaklaşık 1.408.000.000.000 (bin dörtyüz sekiz milyar) euro. peki fransa'nın bütçe açığı aynı dönemde ne kadar artmış? 1.348.000.000.000 (bin üçyüz kırk sekiz milyar) euro. yani fransa borçlandığı kadar üretmiş fakat faiz farkı bütçe açığını neredeyse birebir arttırmış.
kriz patlayana kadar yani 2007'ye kadar yunanistan'ın borcu nasıl seyrediyor? aynı şekilde, gsmh'nin üzde 20'sinden yüzde 100'üne fırlayan açıktaki yüzde 80'lik artışın yüzde 60'i borç faizi.
http://alencontre.org/europe/grece-pourquoi-une-dette-a-100-du-pib-avant-la-crise.html
yani yunanlar aldıkları parayı vermemezlik etmiyorlar, anapara payı 2010'a kadar neredeyse yoktu yunan borcunda, her ülke gibi halkın ürettiği gelir üzerinden palazlanan bankalara ve sermayedarlara inanılmaz bir kümülatif faiz yüküyle borçlanıyorlar. fransa'yı yunanistan'dan ayıran tek şey, tamamen suni bir gösterge olarak gsmh'ye oran olarak fransa'nın borcunun yüzde 90'larda, yunanistan'ın borcunun yüzde 170'lerde seyretmesi.
yanlış 4: bu durumdan çıkmak için yeterince çaba sarf etmiyorlar, kemer sıkma iyidir
size hiçbir yerde okuyamayacağınız bir bilgi vereyim mi? yunanistan, ab içinde 2010'dan beri aslında en çok aşama kaydeden ülke. borcun faizi sayılmadığında (bkz: primary deficit) (bkz: birincil açık) ve hatta parasal dalgalanmaların yarattığı farklar da törpülendiğinde (bkz: structural primary deficit) 2010'da ab içinde en büyük açığı veren yunanistan, 2014'te yüzde 4 ile en yüksek faiz dışı fazlayı veriyor. yani bu alanda en iyi ülke. en kötüsü ise yine herkese çok güzel ders verenlerden birleşik krallık.
yani diğer ülkelerdeki gibi zenginlerin elde ettikleri finans gelirlerinden vergi toplanamamasına rağmen diğer ülkelere göre çok daha yüksek bir faiz dışı fazlası veriyor fakat ne var biliyor musunuz? o ekşi'de çok övülen troïka'nın kemer sıkma politikaları ve gelir getirici üretim faaliyetlerine yatırım ve teşvikin sınırlanması, insanların alım gücünün kısıtlanması yüzünden yunanistan'ın gsmh'si yardım programının başlangıcından beri yaklaşık yüzde 25 azalma gösterdi. yani yardım edeceğiz diye verilen paranın nasıl kullanılacağını da dikte eden sermayedarlar, ülkedeki her 4 euro'dan birini kemer sıkma politikaları yüzünden iç etti. yüzde 25 üretim eksisiyle yüzde 4 faiz dışı fazla verdiğinde bile borcunu ödeyemiyorsun, bunu sermayedarlar da biliyordu fakat amaçları yunanistan'a yardım değil, geçmiş kümülatif faizleri ödettirip yine faiz getirecek yeni anapara borcuyla daha çok kâr etmekti.
yanlış 5: çipras gominist bir programı kabul ettiremeyeceğini biliyordu
bak buna da hastayım sevgili kardeşim. 22 haziran 2015'te yunan hükümeti ab'ye ve imf'e şu önerileri yaptı:
+ tüm emekli maaşlarına %5 dayanışma vergisi getirilmesi (iki yılda 240 milyon euro tahmini gelir)
+ emekli maaşlarından kesilen sağlık sigorta priminin %4'ten %5'e arttırılması (iki yılda 405 milyon euro tahmini gelir)
+ çalışanların maaşlarından emeklilik için kesilen payın %1 arttırılması (iki yılda 300 milyon tahmini gelir)
+ özel emeklilik birikimlerine verginin %0,5 arttırılması (iki yılda 370 milyon euro tahmini gelir)
+ özel dayanışma vergisi getirilmesi ve buradan planlanan tahmini gelirin 470 milyon eurosunun işçi kesimine yüklenmesi
özet geçmek gerekirse toplam 8 milyar euroluk tasarruf planında 4,5 milyar euro tasarruf işçi ve emekli üzerinden elde ediliyor, zaten vergi kaldırmanın sorun olduğu işveren ve sermayedarlara düşen dayansıma payı 3 milyar euro.
ama tüm bu tasarrufları insaflı biçimde, insanların alım gücüne fazla yüklenmeden ve üretimi (dolayısıyla gsmh'yi) olduğu seviyede tutabilecek şekilde yapmayı önerdiler. bu öneri avrupa ve imf tarafından reddedildi.
vaktiniz, ingilizceniz varsa şuradan bakabilirsiniz öneriye:
http://s.kathimerini.gr/resources/article-files/protasi--2.pdf
şimdi ileri zekalı "ne iş olursa yaparım"cı gençliğe göre bunlar gominist ekonomi önerileri ve zaten o yüzden hiçbir geçerlilikleri yok. bana en çok tasarrufu işçi üzerinden yapmayı vaad eden bir komünist hatta sosyalist ekonomi planı gösterin lütfen. hayır biz o dönemleri görmedik ama sermayenin bile az buçuk insaflı davrandığı, üretime prim verilen bir dönem vardı 1980'den önce, ona komünizm falan değil, keynesyen ekonomi deniyordu. hani o liberal sistemin en büyük refahı ürettiği ve gelirleri görece en adil dağıttığı dönem var ya, belki babalarımız hatırlar. gidip bir sormak gerek. keşke syriza gerçekten komünist bir program güdüp her şeyi kamulaştırasydı, yemin ederim ekşi'de belki bilincinde bile olmadan değirmenine su götürülen sermayedarların suratını görmek isterdim. adamlar kemer sıkmayı reddetmedi bile, sadece insaflıca yapılması için imkanları zorladı ve ağababalar bunu bile kabul etmedi. komünist programlar çökmüş, he ya...
yanlış 6: adamlar zorla euro'dan çıkacaklar, avrupalılar her yolu denedi
avrupa yunanistan'ın bu az yukarıda linkini verdiğim planını reddederek bir darbe gerçekleştirmiştir. bu planı kabul edip ekonominin doğrulmasını seyretme riskine girmek istemediler çünkü ab'nin ekonomik doxa'ları dışında bir çözümün var olabilmesi bile onları ürkütüyor. bana biri şunu açıklayabilir mi mesela: bir sermayedar için en önemli unsur parasını geri almak değil midir? peki avrupa birliği ve imf neden paralarını kaybetmeyi bile göze alıyor fakat yunanistan'a başka çıkış yolu imkanı bırakmamak ve kendi politikalarını dikte etmekte diretiyor? çünkü sermayenin gördüğü şu: bugün 200 milyar kaybetmek, ileride sistemin sürdürülebilir olmadığını anlayacağı için itibar etmeyecek 500 milyon vatandaşın güvenini ve kayıtsız şartsız biatını kaybetmek kadar tehlikeli değil onlar için. işte bu yüzden avrupa'nın amacı yunanistan'ın doğrulması, avrupa'da kalması veya çıkması, euro'ya devam etmesi veya etmemesi değil. avrupa'nın amacı diğer ülkelerde çıkabilecek podemos gibi oluşumların yükselişini kırmak için syriza'yı kendi seçmeni önünde rezil etmek, onurunu kırmak ve onları ikilemde bırakmak:
- çıkın, hiçbir ortağınız kalmasın, ekonomik kriz dolayısıyla popülarite kaybedin;
- kalın, dediklerinizi yapamadan kalın ve uzun vadede sözlerinizi tutamadığınız için popülarite kaybedin.
oysa tarih, itibarı ve onuru zedelenen, aşağılanan halkların nasıl tehlikeli hale geldiklerini yeterince yazar. görülen o ki sermayedarlar, o tehlikeyi bile gelecekteki yatırımlarını kaybetmeye tercih edecek kadar aklı dengelerini yitirmiş durumda.
izlanda, arjantin gibi ülkeler herkese siktiri çekerek başka bir modelin mümkün olduğunu gösterdiler fakat onların ekonomileri yunanistan'ınki gibi başka ülkelerde kayıp yaratabilecek karmaşıklıkta değildi. işte yunanistan bugün başka bir modeli içeriden zorluyor, kör göze parmak sokuyor. yenilebilir ama bu yenilgiye sevinenlerin bilmesi gereken şey: kazananlar arasında onlar da olmayacak, sen ve ben de olmayacağız.
havuz medyasından hallice avrupa medyaları şimdiden "yunanistan'ın iflası bize vatandaş başı kaça mal olacak?" diye haber yapıp korku salmaya başladıysa, bunun bir sebebi var. bunu anlayın, bir düşünün. siz olsanız bu dayatmaya evet der miydiniz diye.
son olarak, piketty, stiglitz gibi yunanistan'ın borcunu silin diyen dünyaca ünlü ekonomistler salak, brussels solvay business school'daki bazı ekonomistler bile borcun sadece kağıt üstünde değerlendirilen suni bir şey olduğunu söyleyebilecek kadar salak ama bir tek bizim ekşiciler akıllı. sermayedarın dilinden konuşmak kötü...