Damat Girdiği Saraydan Boğdurularak Çıkan Sadrazam: Nevşehirli Damat İbrahim Paşa

III. Ahmet'in kızı Fatma Sultan'la evlenerek damat olarak girdiği Osmanlı sarayından, Patrona Halil İsyanı sonucu öldürülerek çıkan sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın hikayesi.
Damat Girdiği Saraydan Boğdurularak Çıkan Sadrazam: Nevşehirli Damat İbrahim Paşa

meşhur edirne vakası ile ikinci mustafa tahttan indirilip yerine amcazadesi üçüncü ahmet getirildiğinde osmanlı için bambaşka bir devir başlamıştı. üçüncü ahmet, başta ihtiyatlı davranıp isyancılara tavizler verirken gücü elde ettiğinde de onların kökünü kurutmakta tereddüt dahi etmemişti.

sonrasında sadrazamlığa getirilen baltacı mehmet paşa'nın meşhur prut savaşı'nda rusları köşeye sıkıştırmışken yeterli kararlılığı gösterememesi ve hatta onun ruslardan rüşvet aldığı iddiaları bir bakıma baltacı'nın da sonunu hazırlamıştı.

akabinde gelen osmanlı - avusturya savaşları vatansever bir sadrazam olan ali paşa'nın sonunu getirmiş, bir kurşunla alnından vurularak hakkın rahmetine kavuşmuştu.

artık osmanlı yorulmuştu. yarım asırdan beri süregelen muharebeler osmanlı'nın savaşacak takatini bırakmamıştı. bu noktada üçüncü ahmet, radikal bir karar vererek tam bir sulh taraftarı olan ibrahim paşa'ya sadaret makamını teslim etmişti.

ibrahim paşa nevşehirli bir türktü. avusturya seferinde silahtar damat ali paşa ölünce dul kalan üçüncü ahmet'in kızı fatma sultan'la evlenip hanedana damat olmuş, lakabını da buradan almıştı.

pasarofça antlaşması'nın imzalanıp, osmanlı'nın avusturyalılarla kalıcı bir sulh sağlamasında yeni sadrazamın payı büyüktü. üçüncü ahmet'in ibrahim paşa'nın şahsına büyük bir itimadı ve muhabbeti vardı. padişahın biraz daha cebi sıkıyken, ibrahim paşa cömertliğiyle tanınır, özellikle ilim irfan sahiplerine , şairlere ve sanatkarlara karşı büyük ihsanlar bahşederdi.

ibrahim paşa, mevkisinde rahat edebilmek, icraatlarını kolaylıkla gerçekleştirebilmek için nepotizm yöntemini tercih etmişti. bu husus tabii birtakım çevreler tarafından eleştirilmesine sebep olmuştu.

paşa en büyük gayretini, rusya ve avusturya arasında imzalanan 1725 ittifakının bozulmasını önlemeye verdi, bu hususta polonya ve rusya ile dostane münasebetler geliştirdi. ilim ve sanat anlamında avrupa'nın üstünlüğünü kabul etmişti. ordunun eksikliklerinin farkındaydı. memleketi ilim ve sanat bakımından geliştirmenin musiki ve edebiyatla zevklerin incelmesine hizmet etmenin zamanı geldiğine inanıyordu. bir huzur devri açmak ve yaşatmak istiyordu.

bu kanaat ve düşüncelerle, paşa sarayda ve istanbul'un muhtelif semtlerinde köşkler, saraylar inşa ettirdi. saray halkı ile birlikte bütün istanbul halkının mesirelerden istifade etmesi için çalıştı.

onun zamanında, laleler açıldığı zaman çırağan şenlikleri yapılır, devlet erkanına muhteşem ziyafetler verilirdi. her gün yeni ve ince bir zevk mahsulü olan oyunlar ve eğlenceler icra edilirdi. inşaata çok meraklı olan paşa bununla kalmamış, istanbul'un her yerine çeşmeler ve sebiller de yaptırmıştı. bunlardan en önemlisi uğruna şiirler yazılan meşhur üçüncü ahmet çeşmesi'dir. aynı zamanda, kağıthane'de ve diğer yerlerde camiler, mektepler, hamamlar, kütüphaneler yaptırdı. peygamberin türbesindeki örtüyü türk sanatkarlarına yaptırarak kabe'ye göndertti.

en büyük değişim kağıthane civarında olmuştu. burada halk kasırlarda, köşklerde rengarenk çiçeklerle süslenmiş bahçelerde huzur içinde eğlenirlerdi. haliç'te ise saz ve hanendelerle kayık safaları yaparlardı.

devrin ünlü şairi nedim osmanlı'daki bu değişimi şu şekilde mısralara dökmüştü:

bu şehri istanbul ki bimisl-ü behadır
bir sengine yekpare acem mülkü fedadır
bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
hurşid-i cihantab ile tartılsa sezadır.

ibrahim paşa'yla padişah arasındaki muhabbetin çok ileride olduğunu yukarıda söylemiştik. padişahla veziri sık sık birbirlerini ziyafetlere, helva sohbetlerine davet ederler, bu ziyafetlerde vezir, hünkara pek kıymetli hediyeler takdim ederdi. çırağan alemleri pek muhteşem olurdu. padişah ve devlet erkanı bu alemler için ekseriya ibrahim paşa'nın asfaabad kasrı'nı tercih ederlerdi.

paşa ile padişah birbirlerini helva sohbetlerine şu şekilde çağırırlardı. padişah ona:

çırağımsın benim sen, hem vezir-i nüktedanımsın
nazirin yok, sadakat ile meşru cihanımsın

şeklinde itiraflarda bulunur. ibrahim paşa da padişahına:

senindir hane, yoktur minnetin şevketlü hünkarım
kerem kıl, sohbet-i helvaya gel, ikbal-ü şevketle

mısralarıyla helva sohbetine davet ederdi.

özetle, ibrahim paşa memleketi harpten, baruttan ve kandan uzak, sanat ve kültürle yoğrulmuş, istikbalinden emin bir huzur ortamına sokmak istemişti. ticaret ve bilimin serbestçe icra edilebilmesini dilemişti. halkın zevki incelsin, hayatı sevsin, çalışmayı savaştan üstte tutsun diye gaye etmişti. sadareti zamanında, halka zulüm etmemiş, valilerin halka zulmünü engellemiş, anadolu'yu eşkıyadan temizlemiş, kadılıkları ehillerine vererek adaleti tesis etmiş, kadınları ise devlet yönetime sokmamak için eksra bir gayret sarf etmiştir.

pek tabii böyle bir şeye alışkın olmayan halkta bu bir noktadan sonra huzursuzluk yaratmış, özellikle ayak takımı diye tabir edilebilecek kişiler birtakım devlet erkanından bazı kimseleri de arkalarına alarak bu devri sonlandırmaya ant içmişti. bunların başında patrona halil, kahveci ali, manav muslu gibi şahsiyetler gelmekteydi.

ayrıca paşa, yeniçeri ocağını da lağvetmeye kararlıydı. üçüncü selim'den de önce nizam-ı cedid adı altında yeni bir ordu kurmak ilk defa onun fikriydi. bu durum de bonnak sefaretnamesinde yazmaktadır.

tüm bunlar birleşince, halkın iftiraları da dinmek bilmiyordu. her yerde dedikodular baş göstermekteydi. iranlıların türk askerlerine yaptıkları zülmü acıklı bir şekilde anlatıyorlar, ibrahim paşa'nın israfları, sefahati ve kadınlara düşkünlüğünden mukabil ağza alınmayacak şeyler söylüyorlardı. hatta paşa'nın rüşvet ve iltimasla milyonluk bir servete malik olduğu dillendiriliyor, halk bu noktada fiştekleniyordu. halbuki ibrahim paşa'nın idamından sonra bu servetin ancak 2004 keseden ibaret olduğu açığa çıkmıştı ki bu orta halli bir zenginin bile malik olduğundan az bir miktardı.

paşa'nın en büyük gafleti ise memleketine yaptığı hizmetlere güvenerek, kendi aleyhine bir isyanın çıkmasına asla ihtimal vermeyişi ve bu noktada hiçbir tedbir almayışıdır. aslında böyle bir isyan hareketinin açığa çıkacağı dilden dile söylenmekte idi.

böyle böyle isyan büyüyüp kapıya dayanınca üçüncü ahmet kendi koltuğunu da kurtarabilmek umuduyla, değerli dostu ibrahim paşa'yı feda etmiştir. ibrahim paşa ve yanındaki birkaç devlet görevlisi gece yarısı orta kapıya gönderilerek orada boğulmuşlar, cesetleri de at meydanı'ndaki asilere gönderilmişti. lale devri'nin bu değerli vezir-i azamının çıplak cesedini artık köpekler çiğnemekteydi. halkın büyük bir bölümü içinse bu kabul edilemeyecek bir durumdu.

kaynak: zuhuri danışman osmanlı imparatorluğu tarihi, wikipedia