Darwin'in Önce Ayıplanan, Sonra da Doğrulanarak Kabul Gören Cinsel Seçilim Teorisi

Darwin, canlıların hayatta kalma yetilerini evrim üzerinden anlatırken insan ilişkilerine dair de çok şey söylemişti aslında. Kendisine ait olan cinsel seçilim teorisi, bugünkü ikili ilişkilerimize bile ışık tutacak nitelikte.
Darwin'in Önce Ayıplanan, Sonra da Doğrulanarak Kabul Gören Cinsel Seçilim Teorisi
iStock

Nedir, ne değildir?

cinsel seçilim teorisi, doğal seçilim teorisinin açıklayamadığı insan davranışlarını açıklamaya çalışan teoridir. charles darwin tarafından 1859 tarihli türlerin kökeni kitabında açıklanmıştır. bu teori, erkek bireyler arasında yaşanan dişiye sahip olma savaşından ileri gelir.

evrimin ve evrimsel psikolojinin toplum, insan davranışları, eş seçimleri üzerindeki etkisi, çok geniş ve eğlenceli bir konu olmasına rağmen günümüzde bu alanı çirkinleştiren bazı insanların varlığı yüzünden yanlış yönlere saptırılıyor. her şeyin genlerimizle açıklanabileceği indirgemecilik türü yüzünden yapılan yanlışlar bu dönemde yerini, her şeyi insan evrimiyle ve insanın her davranışını evrimsel psikolojiyle açıklamaya çalışan indirgemeciliğe bırakmak üzere gibi.

o dönemlerde yaşasalar seksüel seçilimi, "kadın denilen şeyin seçimleri evrimi yönlendiremez çünkü onlar beyinsizler, bir şeyden anlamaz, seçemezler" diye reddedecek insanlar, şimdi; "bak sen şu kadınlara, hep zengini yakışıklıyı seçiyorlar, bu yüzden bu haldeyiz işte" diyerek yine kadınlara karşı kullanıyorlar. bunu yapanlar sadece düşük iq'lu ve akademik hayatta hiçbir etkisi olmayan insanlar olsa yine kabul edilebilecekken, sadece bunlar arasından çıkmaması üzücü oluyor.

seksüel seçilim teorisinin, uzun yıllar boyunca "bilim adamları" tarafından görmezden gelinmesi ve çeşitli iddialarla yalanlanmaya çalışılması, benim bu konuda bulabildiğim en güzel kitap olan the mating mind'da (sevişen beyin) geoffrey miller tarafından, şu şekilde açıklanıyor;

"bence dişilerin tercihi teorisinin reddedilişi, 19. yüzyıl doğa tarihi disiplininin önyargılarına, özellikle de darwin dışındaki birçok biyoloğun düşüncesizce yaptığı cinsel ayrımcılığa dayanıyordu. bu reddediş, bilimsel iddiaların kılıfıyla gizleniyordu, ancak reddedişinin nedeni bilimsel değildi. dönemin birçok bilimcisi için hayatın herhangi bir alanında kadınların bilme ve seçme yetenekleri yoktu. dişi hayvanlar, erkeklerin uğrunda savaştıkları yumurta depoları olarak görülerek aşağılanıyordu. bilimciler kapitalist toplumdaki kariyere dayalı rekabeti andıran bu erkekler arası mücadelenin erkek hayvanların fiziki ve davranışsal özelliklerini açıklayabileceğine inanmaya hevesliydiler. ancak dişi hayvanların cinsel isteklerinin evrimin görkemli sürecini etkileyebileceğini kabul edemiyorlardı."


tamamen erkek egemenliğinde olan bilim dünyasının, kadınları aşağı gördükleri için bilimsel gerçeklerden uzaklaşıp kendi düşüncelerini doğrulamak için objektifliği bir kenara bırakmaları keşke sadece o dönemler için geçerli olsaydı ancak insanın olduğu yerde %100 tarafsızlığa rastlanmasını beklemek fazla iyimser bir yaklaşım oluyor.

"dişinin seçmesi değildir canım onun sebebi, bizim rekabetimizdir" diye seksüel seçilim teorisini aşırı saçma bir şekilde reddeden "bilim adamları"nın olduğu toplumlarda halk ne durumdaydı, kadınlar nasıl bir yerdeydi, orasını biz düşünelim.

yine aynı kitapta, seksüel seçilimin önünün açılmasının, 1960'lı yıllarda yaşanan cinsel devrim ve feminizmin yükselişiyle birlikte kadınların bilim alanında çalışmaya başlamasına bağlı olabileceği söyleniyor:

"jane goodall, dian fossey, sarah hrdy, jeanne altman, alison jolly, barbara smuts gibi kadınlar dişilerin kullandıkları toplumsal ve cinsel stratejileri araştırdılar. dişilerin tercihinin evrimin yönünü etkileyebileceği düşüncesini reddetmek, hem seksist, hem de bilim dışı görünmeye başladı. 1970'lerde sosyobiyoloji, hayvanlardaki sosyal ve cinsel davranışın evrimine dikkatleri çekerek feminizmin insan cinselliği ile ilgili yaptıklarını hayvan cinselliğiyle ilgili çalışmalarında uyguladı."

bu teoriyle ilgili benim en ilginç bulduğum nokta "runaway" ve "handicap" konularıdır

önce handicap prensibi meselesini açıklayalım. israilli amos zahavi 1975 yılında der ki; hayvanların (ve insanların) erkeklerinde doğrudan yaşam avantajına dönüşmeyen ve esasen cinsel seçilimde avantaj sağlayan (dişilerin dikkatini çekip eş olarak seçilme şansını artırıcı) süsler (ing. ornament, tam süs gibi değil de, abartılı, dikkat çekici manasında - tavus kuşunun kuyruğunu örnek veriyoruz) esasen bir "reklam" mekanizmasıdır.

yani en güzel renkli, parlak tüylü, dikkat çekici kuyruğa sahip tavus kuşunun yaptığı reklam şudur:"ben birey olarak, bu bana yük olan koca kuyruğu taşıyabilecek kapasitede güçlüyüm - benim bunu taşıma lüksüm var (can afford to) - zira benim genetiğim süper iyi ve besin bulmakta zorlanmıyorum, doğal düşmanlarıma ve rakiplerime kolay lokma olmuyorum. binaenaleyh beni eş olarak seçiniz"

bunun benzeri reklamları birçok hayvanda görüyoruz ve sadece süs olarak da görmüyoruz.

the selfish gene'de richard dawkins reyiz ağaçların en üstteki dallarına çıkarak öterek tehlikeleri diğer kuşlara haber veren küçük kuşların yaptığını diğer kuşlara "iyilik" (altruism) olsun diye yapmadığını, tam olarak aynı handicap prensibi sebebiyle "bakınız ben öyle über bir kuşum ki, beni avlayabilecek yırtıcı kuşlara rağmen en üst dallara çıkabilecek kadar güçlü, kuvvetli bir kuşum" mesajını vererek "uygun eş" reklamı yaptığını anlatır.

bu bonibondan daha küçük beyni olan kuşların yaptığı reklam, bizim türümüzde rolex saat gibi ferrari gibi şeylerle de realize oluyor, cesurca dediğimiz hareketlerle de realize oluyor. "ben buna muktedirim, bu bana vız gelir çünkü ben güçlüyüm, herkes de bunu duysun görsün".


ikinci prensip de "runaway" prensibi.

darwin bunu the descent of man'da güzelce anlamış ve açıklamıştı. diyor ki "bir türün erkeklerinin, dişilerin dikkatini çekecek süsleri, bireye aşırı maliyet getirecek kadar gelişebilir".

bu adaptasyonlar hızını alamayabilir yani.

burada 1-2 adım geri atıp tavus kuşunun kuyruğundan örnekle bu "süs" olayının nasıl geliştiğine bakalım - bu 2 metrelik parlak kuyruk 1 gecede olmadı.

diyelim bir ilkel (proto - henüz kuyrukları güzelleşip gelişmemiş, tavuğa benzeyen) tavus kuşu kolonisinde 100 tane erkek var. bunları kuyruk tüylerinin güzelliğine göre sıraladık - kuyruk güzelliği gerçekten bir "sağlık ve yeterlilik" sinyali ise, bu erkekleri eş olarak tercih eden dişilerin yavruları da güzel kuyruklu doğduğu gibi, sağlıklı ve yeterli oldukları için yaşam şansları artıyor - dolayısıyla eşleşme şansları da artıyor (yavruyken ölmüyor mesela) ve bu güzel kuyruk geni, bir sonraki nesle aktarılıyor.

ama bu nesilde "sıra dışı" olan kuyruk, 4-5 nesil sonra belki "standart" hale gelmiş olacak. çünkü kısa ve mat kuyruklara sahip erkekler çiftleşemeyecek ve bu kuyruk modeli gen havuzundan elenecek. e ne oldu? erkeklerin hepsinin kuyruğu 4-5 nesil önceki atalarına göre parlak ve güzel oldu. şimdi elimizde güzel kuyruklu 3-4 tane değil 100 tane erkek var.

peki dişiler bu durumda "ee hepsi demek ki sağlıklı ve yeterli" mi diyorlar? hayır. bu sefer "bu 100 tane güzel kuyruklu tavus kuşu arasından en üst 10 tanesi eşleşmeye değerdir" diye mevcut erkeklerin en güzel kuyruklularına meylediyorlar.

erkekler de dişileri kolay dölleyebildiği için en tepedeki güzel kuyruklu erkekler dişileri tekeline alıp bir çok kez baba olurken atalarına göre kuyruğu daha güzel ama akranlarına göre kuyruğu daha zayıf erkekler çiftleşemiyor ve genleri havuzdan eleniyor.

şimdi runaway kısmına geliyoruz - darwin şunu fark etti- bu süreç bir positive feedback loop - pozitif geri besleme döngüsüne giriyor ve kuyruk parlaklığı, boyu vs sürekli olarak artıyor. zira her nesilde daha güzelleşen kuyruğun sürekli en tepesindeki kuyrukları seçen bir dişi popülasyonu var.

erkeğin umrunda değil, onun olayı "numbers game" yani bulabildiği kadar çok sayıda dişiden yavru yapmak. bunların sayısı ne kadar çok olursa o genler için o kadar iyi, zira sonraki nesle aktarılma ihtimalini artırıyor. ama dişi için gebelik riskli ve maliyetli, yavrular küçükken dişi için risk büyük (av olma ihtimali yüksek), o yüzden mecburen en iyi erkekten yavru yapmaya çalışıyor. bu yüzden mevcut ortamdaki en iyi erkeği hedefliyor. tutup "ya babamın kuyruğu bundan kötüydü, bu yine idare eder" demiyor. en güzel kuyruğa gidiyor, onu seçiyor.

peki erkekler arası rekabet nerde? erkekler arası rekabet her seviyede var.

mesela haremi olan bir erkek yaşlanıp güçten düştüğü zaman onun haremine erişim isteyen daha genç erkekler var, burada statü atlamak isteyen erkekler ve statükoyu korumak isteyen erkekler arası rekabet var.

bir cinsel strateji olarak tecavüz görülen türler olmasına rağmen çiftleşmelerin büyük çoğunluğu dişinin "olur"u olmadan gerçekleşemiyor.

darwin'in bu "dişiler seçer" gözlemi, 150 sene önce iyi karşılanmadı. hatta en büyük eleştiriler doğal seçilimi darwin ile aynı zamanda keşfeden wallace'tan geldi. wallace'ın bugün sallanmamasının sebeplerinden birisi bir türlü teistik bakış açısını bırakamaması, doğal seçilimin "ruh" gibi şeyleri açıklayamadığını iddia etmesidir.

neyse - runaway konusuna geliyorduk. darwin fark etti ki bu kısırdöngü, sürekli olarak kuyruğu büyütecek. ne zamana kadar? ta ki bu kuyruk, erkekler için aşırı büyük bir maliyet olup, türün zayıflamasına hatta neslinin tükenmesine sebep olana kadar.

bakınız burada ilginç bir detay var -türün ilk başta sağlıklılık ve yetkinlik sinyali olan güzel kuyruğu, bir noktadan sonra sağlık ve yeterliliği lineer olarak göstermeyi bırakıyor ve hızını alamayıp daha da büyüyor- runaway kısmı bu.

başlarda erkeğin sağlıklı ve yeterli olduğuna güzel bir işaret olan kuyruk, o kadar büyüyor ki, lineer olarak sağlık ve yeterlilik göstergesi olmayı bırakıyor, logaritmik olarak büyüyor. şunun gibi:


darwin için bu gayet normaldi, zira sürüyle türün nesli tükendiği gibi hala o veya bu sebeple tükenmeye devam ediyordu. bu süslerin, reklam görevi gören özellik ve davranışların nihai noktada türün yok olmasına gidecek bir süreç olduğu gerçeği, o zaman evrim ve doğal seçilimi "türün gelişmesini sağlayan süreç" olarak gören akranları tarafından destek görmedi. 1905'te bu sürecin matematiksel modelleri yapıldı, yine ilgi görmedi, ta ki 1960'lara kadar.

iyice anlaşılması 1980'leri buldu.

özetle bu "bakın ben sağlıklı ve yeterliyim" reklamları türün aşırı maliyetli özellikler geliştirmesine sebep olabiliyor. bu durum sadece kuşlarda böceklerde vs yok. sinir sistemi az biraz gelişmiş tüm canlılarda var. insanlarda da var ve gayet kompleks sistemler çalıştırıyoruz bu aynı prensipleri işletmek için. ve akla getirdiği paralellikler pek de iyi değil, insanoğlunun yeterlilik sinyali olarak kullandığı şeyler türümüz için aşırı maliyetli hale gelmiş durumda diyebiliriz.

örneğin global ısınmayı ben doğrudan bu sürece bağlayabiliyorum.

ekonomik kaynakları yaratma ve tutabilme becerisi, birçok türde bir "tavus kuşu kuyruğu" durumunda. insanların rolex, ferrari vs gibi şeylere itimat etmesi, statü ürünleri (positional goods) almaları ve talep etmeleri "ben bunu alma lüksüne sahibim" sinyali verme güdümüz sebebiyle. çünkü karşı cinsi etkilemek istiyoruz.

peki kadınlar niye atıyorum pazar çantasıyla yetinmiyor da michael kors alıyor? onlar seçmiyor mu zaten erkeği? ne gerek var bu maliyete katlanmaya?

çünkü tıpkı güzel tavus kuşları arasında en güzel kuyrukluyu seçen dişi kuş gibi, insan dişileri de becerebildikleri en iyi erkek ile eşleşmeye çalışıyor. michael kors çanta ile kendi statüsünü yükseltiyor -bu çantayı gören erkekler "bu kadın zaten belli bir statü altındaki erkekleri asla değerlendirmez bile" mesajını şıp diye alıyorlar- daha doğrusu genellikle alıyorlar.

elbette arada bu mesajı almayan, veya sallamayan ve şansını deneyen veya (burası çok önemli) -ekonomik olmasa da başka şekillerde yüksek statü sahibi (michael kors çanta alma lüksü yoktur ama sefil de değildir ve über bir sanatçıdır mesela) erkekler bu kadınlara yazabiliyorlar- ona da genellikle "taciz" diyoruz.


neyse... dişilerin sürekli olarak daha fazla x-y-z olan erkekleri tercih etmesi, sonu gelmeyen bir runaway efekti yaratıyor. tavus kuşunun kuyruğu kendi boyunun 2 katına çıkıyor, insanoğlunun da -doğayı yok etme pahasına- kaynakları (ve diğer insanları) sömürüp kendinde biriktirmesi ve bunun sonunun asla gelmemesi olarak gerçekleşiyor.

insanoğlu hayvanlardan farklı olarak sosyal bazı dengeler geliştirmiş, daha doğrusu bazı gelenekler tıpkı doğal ve cinsel seçilim gibi sosyal seçilime uğramışlar.

mesela poligami ya da poliamori gibi pratikler birçok kültürden silinmiş durumda. evlilikler (ki resmi bir sözleşme türüdür) monogami olarak düzenlendiği gibi bunun bozulmaması (kurallara göre oynamama) için caydırıcı önlemler var. bunun faydası en tepe %20'lik dilimdeki erkeğin tüm kadınları tekeline almasındansa erkek ve kadınların çift olarak mümkün mertebe monogamik olması, alttaki %80'lik erkeğin üretime katılması sağlandığı gibi cinsel açıdan tatminsizliklerinin yok edici şiddete dönüşmesini engellemesi.

bu açıdan evliliğe kadar cinselliğin yasak olması, evlenme yaşının düşük olmasının toplumsal olarak faydası var (bireysel olarak en optimum olmayan çözüm, grup açısından en optimum olabiliyor)

bir diğer nokta hayırseverlik yapmanın da güzel bir reklam stratejisi olması, gayet sağlam bir statü artırıcı/sağlamlaştırıcı olması. burada bir win-win durumu var.

hatta türümüz altruism -karşılıksız iyilik- yapmayı psikolojik olarak da ödüllendirecek mekanizmaları evrimleştirmiş. "iyilik" yapmak beyindeki ödül mekanizmasını tetikleyerek bizi ödüllendiriyor. bunlar da türümüzün başarılı olmasını sağlayan adaptasyonlarımızdan...

Kadınların Statü Olarak Kendilerinden Üstün, İyi Genlere Sahip Eş Arama Eğilimi: Hipergami