Dünya Tarihinin Gördüğü En Başarısız Generaller

Tarihin akışını felaketle sonuçlanan kararlarıyla değiştiren, en başarısız 9 generalin hikayesi.

quintus servilius caepio

bu liste yalnızca roma komutanlarıyla doldurulabilir, ancak içlerinden biri öyle bir beceriksizlik sergilemiştir ki, mantığı altüst eder. marcus licinius crassus, partlarla anlamsız bir savaşa giren kendini beğenmiş bir fırsatçıydı, publius quinctilius varus ise teutoburg ormanı’nda üç lejyon kaybetmişti. ancak prokonsül quintus servilius caepio, arausio muharebesi’ndeki eylemleriyle her ikisini de geride bırakır. konsül gnaeus mallius maximus, caepio’nun üstüydü, fakat caepio, yalnızca maximus’un emirlerine uymayı reddetmekle kalmadı, onunla aynı kampta bulunmayı bile kabul etmedi.

maximus, cermen kabilesi olan cimbrilerle müzakereler yürütürken, caepio 6 ekim mö 105 tarihinde düşüncesizce cimbri ordusuna saldırdı. cimbri ordusu caepio’nun kuvvetlerini yok etti ve bu zaferin ardından maximus’un kampına yöneldi. maximus, adamlarını savaşa hazırlamayı başardı ama bu yeterli olmadı. romalılar yaklaşık 80.000 piyade ve tahmini 40.000 yardımcı birlik ve süvari kaybetti, bu rakamlar, cannae muharebesi’ni bile gölgede bırakır.

caepio savaştan sağ kurtulmuş olsa da, roma vatandaşlığı elinden alındı ve sürgüne gönderildi. ayrıca, sorumluluğu altındaki 15.000 talentlik tolosa altını kayboldu ve bir daha asla bulunamadı. bu durum, onun hakkında çeşitli spekülasyonlara yol açtı.

gideon johnson pillow

amerikan iç savaşı sırasında kuzey’in maddi açıdan açık bir üstünlüğe sahip olduğu, buna karşılık güney’in daha yetenekli komutanlar çıkardığı sıkça dile getirilir. bu değerlendirme özellikle doğu cephesi için büyük ölçüde geçerlidir; öyle ki, o cephede görev yapan en başarısız kuzeyli general bile batı cephesindeki emsallerine kıyasla daha az eleştirilebilir. ancak batı cephesinde durum oldukça farklıydı. george henry thomas, philip sheridan ve william tecumseh sherman gibi üstün kuzeyli komutanlar, konfederasyon generallerini sürekli mağlup ettiler. ulysses s. grant, iç savaş’taki ilk deneyimini belmont muharebesi’nde, konfederasyon generali gideon johnson pillow’a karşı yaşadı. pillow bu çarpışmada grant’e göre biraz daha fazla kayıp verdi ve bu durum belmont’u muhtemelen pillow’un askerî kariyerinin zirvesi haline getirdi.

siyasi bağlantılarla atanmış birçok yeteneksiz generalin görev yaptığı bu savaşta, pillow her iki taraf açısından da muhtemelen en kötü generaldi. yetersizliğini ilk kez meksika-amerika savaşı sırasında göstermiştir. başkan james k. polk’un dostu olması sayesinde tümgeneral rütbesine atanmış, ancak camargo’da askerlerine tahkimatın yanlış tarafına mevzilenme emri vererek kendisini gülünç duruma düşürmüştür. cerro gordo muharebesi’nde üstlendiği rol de başarısızlıkla sonuçlanmış ve bu zaferin en zayıf halkası olmasına yol açmıştır. kendi başarısızlıkları kişisel şan arayışına engel olmamış; contreras ve churubusco muharebelerindeki eylemleri hakkında çeşitli gazetelere uydurma hikâyeler göndermiştir. bu durum, amerikan ordusunun genel komutanı winfield scott’un öfkesini üzerine çekmiştir.

belmont’taki başarısının ardından grant, mississippi nehri üzerindeki stratejik hedeflere yöneldi. birlik kuvvetleri, tennessee ve cumberland nehirleri boyunca ilerleyerek konfederasyon savunmasını yarmayı amaçlıyordu. bu harekâtın bir parçası olarak grant, fort donelson’u kuşattı. ilk saldırı, grant’in birliklerini geri püskürtmüştü. ancak pillow, zafer fırsatını değerlendirmek ve nashville’e ilerlemek yerine birliklerini kaleye geri çekti. gece karanlığından yararlanarak kaçan pillow, komutayı simon bolivar buckner’a bıraktı. buckner ertesi sabah kaleyi ve 15.000 konfederasyon askerini teslim etmek zorunda kaldı. fort donelson’un kaybı, birlik kuvvetlerine kentucky ve tennessee'nin kapılarını açtı ve bu, batı cephesindeki konfederasyon direnişinin sonunun başlangıcını işaret etti.

francisco solano lopez

güney amerika haritasına bakın, paraguay’ı bulun. şimdi, kuzeyinde ve güneyinde uzanan o uçsuz bucaksız toprakları görüyor musunuz? francisco solano lopez neredeyse tüm bu topraklarla savaşa girmeyi başardı. lopez, 19. yüzyılın ortalarında paraguay’ı önemli ölçüde modernleştiren bir diktatör olan carlos antonio lopez’in oğluydu. baba lopez, oğluna bölgesel standartlara göre oldukça güçlü bir ordu bırakmış, ancak bu orduyu diplomatik sorunları çözmek için kullanmaması konusunda onu uyarmıştı. bu nasihat de tıpkı diğer ebeveyn öğütleri gibi pek ciddiye alınmadı

aralık 1864’e gelindiğinde paraguay, brezilya ile savaşa girmişti. arjantin, paraguay ordusunun topraklarından geçiş talebini reddedince, lopez bu ülkeye de savaş ilan etti. bunun üzerine arjantin, brezilya ve brezilya’nın desteklediği uruguay hükümeti, 1 mayıs 1865’te bir ittifak kurarak paraguay’a savaş açtılar. üçlü ittifak savaşı paraguay’ı yerle bir etti. savaş öncesi nüfusun yarısından fazlası yok oldu; savaşabilecek yaştaki erkeklerin ise tahmini yüzde 90’ı hayatını kaybetti. lopez, savaşın ilerleyen safhalarında, muhtemelen zihinsel çöküntü içinde, aile fertlerinin de aralarında bulunduğu yüzlerce kişiyi idam ettirdi. 1 mart 1870’te bir çatışmada öldü.

douglas haig

birinci dünya savaşı, birçok yetersiz komutanın kendini gösterebildiği bir zemin sundu. bu isimler arasında, italyan general luigi cadorna da vardı, isonzo cephesi’nde tam bir felakete dönüşen caporetto yenilgisine kadar bir düzine başarısız saldırı yürüttü. avusturya genelkurmay başkanı franz conrad von hötzendorf ise hangi ülkeyi işgal etmesi gerektiğine karar veremediğinden, alman genelkurmayı onun ordularını doğrudan kontrolüne aldı

ancak batı cephesi, başarısızlık için çok daha büyük bir sahneydi ve britanyalı komutan douglas haig bu fırsatı sonuna kadar değerlendirdi. haig, makineli tüfeğin savaş alanındaki etkisini ciddi biçimde göz ardı ediyor; önceki müttefik başarısızlıklarının, balistik hızla yağan mermilerin oluşturduğu ölümcül bir bariyerden değil, başka nedenlerden kaynaklandığına inanıyordu. bu nedenle, 1 temmuz 1916’da birinci somme muharebesi’nde askerlerine siperlerden çıkıp saldırmalarını emretti. bu emre uyan 20.000 asker neredeyse anında hayatını kaybetti (saldırının ilk gününde toplam 60.000 ingiliz kaybı yaşandı).

sadece bir günde, arthur wellesley’nin (1. wellington dükü) tüm ispanya yarımadası savaşı boyunca verdiği kayıpların yaklaşık iki katını vermesine rağmen haig, taktik değiştirmedi. yıpratma savaşını, almanya’yı yenmenin en etkili yolu olarak görmeye devam etti, somme’da yaklaşık 420.000 ingiliz askeri hayatını kaybetti.

bir sonraki büyük ingiliz taarruzu, haig’in 275.000 askerini daha kaybettiği ve anlamsız kıyımla anılan passchendaele muharebesi’nde (31 temmuz – 10 kasım 1917) gerçekleşti. savaşın ardından, 'eşekler tarafından yönetilen aslanlar' ifadesi britanya ordusuyla ilişkilendirildi.

erich ludendorff

birinci dünya savaşı’nda alman ordularına komuta eden erich ludendorff, birçok savaşı kazanmasına rağmen, savaşı kaybeden generallerin en çarpıcı örneklerinden biridir. aslında, almanya’yı savaşa sürüklemede büyük pay sahibidir. 1937’de öldüğü için ıı. dünya savaşı’nda doğrudan bir rolü olmadı. birinci dünya savaşı'nın ilk ayında ludendorff ve paul von hindenburg, tannenberg’de ruslara karşı ezici bir zafer elde etti. ancak ludendorff ve alman genelkurmay başkanı helmuth von moltke, almanya’nın iki cepheli bir savaş için hazırladığı genel savaş planı olan schlieffen planı’nı değiştirerek batı cephesi’ndeki saldırı gücünü zayıflattılar. fransız savunmalarını çevreleyip büyük bir kuşatma hareketi gerçekleştirmek yerine, alman ordusu marne nehri muharebesi’nde fransız ve ingiliz kuvvetleri tarafından durduruldu.

bu, almanya'nın tarafsız ve müttefiklere olumlu yaklaşan bir ülkeyi provoke etmemesi halinde belki de kötü sonuçlanmayabilirdi. ancak ludendorff’un, müttefiklere ait deniz taşımacılığına karşı sınırsız denizaltı savaşı uygulanmasını savunması, amerikan gemilerinin de batırılmasına neden olarak abd’nin savaşa katılmasını tetikledi. bu da onu, hızlı bir sonuca ulaşmak için batı cephesi’nde harekete geçmeye zorladı. ikinci somme muharebesi, bir dizi başarılı alman taarruzunun ilkiydi. ludendorff bu taktik zaferleri daha geniş çaplı bir stratejik plana entegre edemedi. sonuç olarak, müttefiklerle nihai bir hesaplaşma yaşamasına alman siyasi liderleri engel oldu, amerikalılar, cepheye gönderecek asker konusunda almanya’dan çok daha avantajlıydı.

versailles antlaşması'nın ağır şartları almanya’yı zayıf düşürürken, ludendorff, kendisi ve ordularının savaş alanında aslında yenilmediği yönündeki inancı yayarak weimar cumhuriyeti'ni fiilen sabote etti. bu “sırtımızdan bıçaklandık” düşüncesi, adolf hitler’in yükselişinde önemli bir rol oynadı, ludendorff da hitler’in öncülüğündeki birahane darbesi’nde kilit bir rol oynadı. daha sonra nasyonal sosyalist alman işçi partisi’nden milletvekili olarak alman parlamentosunda görev yaptı. ayrıca insanlığın sürekli bir savaş hali içinde yaşadığını ve bunun neden olumlu bir şey olduğunu savunan bir kitap yazdı. her ne kadar sonrasında hitler’i reddetmiş olsa da o noktada ludendorff mistisizme o kadar kapılmıştı ki, kimse onu artık ciddiye almıyordu.

george mcclellan

george mcclellan, kağıt üzerinde gerçekten harika görünen generallerden biriydi. west point'ten sınıf ikincisi olarak mezun oldu (sınıf arkadaşları stonewall jackson, george h. gordon ve george pickett'in oldukça önündeydi). kırım savaşı sırasında yaptığı gözlemcilik görevi, endüstrileşmiş bir ordu için lojistiğin önemine dair ona içgörü kazandırdı ve illinois merkez demiryolu'nda baş mühendis olarak geçirdiği yıllar, demiryolu taşımacılığının dönüştürücü doğasının farkına varmasını sağladı.

‘küçük mac’ lakaplı mcclellan, ordusunu düzenli tutan ve askerlerin moralini yüksek seviyede koruyan bir komutandı. ancak aynı zamanda, düşman kuvvetlerinin büyüklüğünü abartma konusunda inanılmaz bir eğilimi vardı. bu yüzden, üstün olduğunu düşündüğü bir kuvvetle karşılaşma korkusuyla çoğu zaman çatışmaktan kaçındı. oysa bu, birlik ordusunun başkomutanı için ciddi bir sorundu.

aylar süren hareketsizliğin ardından başkan abraham lincoln, mcclellan’ı sonunda harekete geçirdi. ortaya çıkan yarımada seferi (nisan–temmuz 1862), planlama açısından harika olsa da uygulamada tam bir başarısızlığa dönüştü. mcclellan, konfederasyon’un hükûmet merkezi olan richmond’a doğrudan kara saldırısı düzenlemek yerine, james ve york nehirleri arasındaki yarımadanın güneydoğu ucunda bulunan fort monroe’ya 100.000’den fazla askerle etkileyici bir denizden karaya çıkarma harekâtı gerçekleştirdi. ancak mcclellan, her zamanki tereddütlü tavrıyla, john bankhead magruder komutasındaki çok daha küçük bir kuvvet tarafından durduruldu. birlik ordusu, magruder’in kuvvetine karşı yaklaşık 10’a 1 üstünlük sağlamış olmasına rağmen, mcclellan bir ay süren gereksiz bir kuşatmaya girişti.

mayıs 1862 sonunda, konfederasyon komutanı general joseph e. johnston birliklerini richmond’a çekmişti ve mcclellan, şehre oldukça yaklaşmıştı. bu ilerleme, iki ordunun karşı karşıya gelmesine zemin hazırladı. takip eden günlerde başlayan seven pines muharebesi’nin ilk gününde johnston yaralandı ve yerine robert e. lee geçti. lee, mcclellan’ın tutumunu hızla kavradı ve 25 haziran–1 temmuz 1862 tarihleri arasında gerçekleşen yedi gün savaşları’nda birlik ordularını richmond’un kapısından geri püskürttü.

lincoln, mcclellan’ı görevden aldı ama ikinci bull run muharebesi’ndeki ağır birlik yenilgisinden sonra onu yeniden göreve getirdi. mcclellan yine toparlayıcı bir rol üstlenerek dağılmış birlik ordusunun moralini yeniden inşa etti. ancak antietam muharebesi’nde lincoln’ün deyimiyle 'ağırdan alma hastalığı' sebebiyle, konfederasyon savunmasındaki büyük bir zayıflığı değerlendiremedi.

1864 başkanlık seçimlerinde demokrat parti'den aday olarak lincoln’a karşı yarıştı. o yılki demokrat parti programının temel vaadi, uygun şekilde, “savaşı sona erdirmek”ti. mcclellan ise seçimde ağır bir yenilgiye uğradı.

pierre-charles-jean-baptiste-silvestre de villeneuve

bir amiral, en kötü generallerin listesini nasıl yapar? belki de bu listeye, napoléon’u rus kışından bile fazla hayal kırıklığına uğratabilen tek isimle başlamak gerekir: pierre de villeneuve. napoléon’un kaderini değiştiren isimler arasında yer alan villeneuve, tarihle ilk kez nil muharebesi’nde sahneye çıktı. fransız filosunun ingilizler tarafından yok edildiği bu muharebede, villeneuve yalnızca iki fransız savaş gemisinden birini kurtarabilen komutandı. kaçmayı başardı ve malta’ya sığındı, ancak ada ingilizlerin eline geçince esir düştü. kısa bir süre sonra serbest bırakıldı ve daha yetenekli fransız amiraller ya öldüğünden ya da bir şekilde napoléon’un gözünden düştüğünden, villeneuve için komuta kademelerinde yükselmenin yolu açıldı.

1804 sonbaharında pierre de villeneuve, toulon’daki fransız filosunun komutasına getirildi. görevi, horatio nelson yönetimindeki ingiliz filosunu karayipler’e çekmek ve ardından gizlice avrupa’ya dönerek ingiliz kanalı’nda deniz üstünlüğünü sağlamaktı. böylece britanya’ya yönelik kara istilası için zemin hazırlanacaktı. ancak villeneuve, emirleri hiçe sayarak kanal’a dönmek yerine cádiz’e yelken açtı. bu kararı, nelson’a fransız filosunu yakalama ve planlarını bozma fırsatı verdi. sonuç olarak napoléon’un britanya’ya saldırı planları fiilen suya düştü.

ingilizler, cádiz limanı’nı sayıca daha küçük bir kuvvetle abluka altına aldı. villeneuve ise görevden alınacağını öğrendiğinde, düşüncesizce nelson’un filosuna saldırmaya karar verdi. trafalgar muharebesi’nde nelson öyle kesin bir zafer kazandı ki, bu zafer britanya’ya denizlerde uzun süre rakipsiz bir üstünlük sağladı. çarpışmada villeneuve 20 gemisini kaybederken, nelson tek bir gemi bile yitirmedi. nelson çatışmada hayatını kaybetse de asıl trajedi villeneuve için yaşandı. savaşın ardından ingilizler tarafından yeniden esir alınan villeneuve serbest bırakıldı, ancak napoléon’un gazabıyla yüzleşmektense kendi yaşamına son vermeyi seçti.

antonio lópez de santa anna

antonio lópez de santa anna, meksika tarihinin en karmaşık ve tartışmalı figürlerinden biriydi. alamo savaşı’nı kazanan taraf olmasına rağmen, bu zaferin herkesin hafızasında kalmasını istemesi şaşırtıcı olmazdı. hem övünmeyi seven biriydi hem de kuşatma boyunca sadakatini alışılmadık bir şekilde korumayı başarmıştı. ne var ki santa anna’nın sadakati çoğu zaman yalnızca kendisineydi ve bu durum, tüm siyasi kariyerine damgasını vuracaktı.

meksika’daki iktidara yükselişi, sık sık fikir değiştirmeler ve müttefiklerine ihanetlerle şekillendi. teksaslılara san jacinto savaşı’nda yenildikten sonra esir düştü ve abd için ajanlık yapma sözü verdi. ancak meksika’ya döndüğünde görevden alınmış olduğunu gördü.

fransa ile meksika arasında yaşanan pasta savaşı sırasında sergilediği tutum sayesinde itibarı yeniden yükseldi ve bir kez daha diktatörlük yetkilerini eline aldı. 1845’te sürgüne gönderildi ama meksika ile abd arasında savaş patlak verince bu durumu fırsata çevirmeye çalıştı. abd başkanı james k. polk ile temas kurarak yeniden ajanlık teklif etti. bir abd gemisiyle meksika’ya döndü ve oraya varır varmaz taraf değiştirerek meksika ordusunun başına geçti. ancak general winfield scott komutasındaki abd kuvvetleri karşısında bozguna uğradı ve tekrar sürgüne gönderildi.

yıllar sonra, fransızlar benito juárez’i görevden alıp yerine avusturya arşidükü maximilian’ın meksika imparatoru olarak tahta çıkmasına öncülük ettiğinde, santa anna 70 yaşındaydı. bu kez hem abd’den destek istemek için girişimde bulundu hem de genç imparator maximilian’a hizmetlerini sunmayı teklif etti. ancak geçmişindeki onlarca yıllık ikiyüzlülük artık herkesin hafızasına kazınmıştı. bu yüzden her iki taraf da yaşlı generali geri çevirdi.

william hull

charles lee’nin monmouth savaşı’ndaki rezil davranışı lin-manuel miranda tarafından ölümsüzleştirilmiş, benedict arnold’un adı ise hainlikle eş anlamlı hale gelmiştir. ancak, savaş alanındaki beceriksizliği nedeniyle askeri mahkemeye çıkarılıp idama mahkûm edilen kişi ne lee ne de arnold’dur. bu şüpheli ayrıcalık, korkaklık ve görev ihmali nedeniyle kurşuna dizilme cezası verilen amerikan tarihindeki tek general william hull’a aittir.

hull, amerikan ihtilali sırasında büyük bir başarıyla görev yapmış ve 1805’te michigan bölge valisi olarak atanmıştı. 1812 savaşı başladığında, tuğgeneral rütbesiyle michigan’ı savunmak ve yukarı kanada’ya saldırmakla görevlendirildi. hull’un bu görevlerdeki başarısızlığı, sıradan bir yenilgiden çok daha ağır olmuştu.

60 yaşına yaklaşan hull, bir işgali yönetmek üzere olan bir generalde asla bulunmaması gereken bir çekingenlik sergiliyordu. aynı zamanda, kuzey amerika’da görev yapmış en yetenekli iki komutanla karşı karşıya gelmek gibi bir talihsizliği vardı. ingiliz general ısaac brock, rakiplerinin hamlelerini ve tepkilerini önceden sezme konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahipti ve hull’u kısa sürede tamamen çözmüştü. brock’un müttefiki ise, kıtanın şimdiye kadar gördüğü en güçlü pan-kızılderili askeri gücünün başındaki shawnee reisi tecumseh’ti. hull açıkça ezilmişti.

hull oyalanırken, brock fort michilimackinac’ı ele geçirdi ve mackinac boğazı üzerinde ingiliz kontrolünü kurdu. hull buna karşılık fort dearborn’un tahliyesi sırasında, garnizonun büyük kısmı potawatomi savaşçıları tarafından katledildi. işler hull için buradan sonra daha da kötüye gitti. kanada’ya yönelik işgali, hull’un karargâhına son derece yakın bir mesafedeki ingiliz mevzisi fort malden’i ele geçirememesiyle aniden sona erdi. tecumseh’in son derece hareketli baskın gruplarının saldırıları sonucu hull geri çekilmek zorunda kaldı. detroit’in güneyindeki brownstown’da tecumseh’in liderliğindeki 24 savaşçı, detroit’e ikmal taşıyan bir kolu koruyan 200’den fazla amerikalı milisi bozguna uğrattı. hull’un cesareti tamamen kırılmıştı.

brock, hull’un moralinin bozulduğunu fark edince vakit kaybetmeden fort detroit’e saldırmaya karar verdi. 15 ağustos 1812 gecesi tecumseh, birlikleriyle birlikte detroit nehri’ni aştı; ertesi sabah brock da kuvvetleriyle amerikan kıyısına geçti. ingiliz topları nehrin kanada kıyısından kaleye ateş açarken, tecumseh ormandaki bir açıklıkta savaşçılarını defalarca geçirerek onları çok daha kalabalıkmış gibi gösterdi. bu aldatmaca işe yaradı: hull, karşısında sayıca ezici bir kuvvet olduğunu sanarak, tek bir kurşun bile atmadan fort detroit’i ve 2.000 kişilik garnizonunu teslim etti.

ingilizler bu teslimiyetle kaleyi, onlarca topu, uss adams adlı iki direkli savaş gemisini ve neredeyse tüm michigan toprakları’nı ele geçirdi. hull, teslimiyetin ardından ingilizler tarafından esir alındı. amerika’ya döndüğünde askeri mahkemeye çıkarıldı, 11 ayrı suçtan suçlu bulundu ve ancak başkan james madison’ın affı sayesinde idam edilmekten kurtuldu.