Dünyadaki Terör Eylemlerinin Önünü Açan Dehşet Verici Olay: Münih Katliamı
1972 olimpiyatlarının son günlerine doğru, 4 eylül'ü 5 eylül'e bağlayan gece saat 4:30 sularında israil kafilesinin bir kısmının kaldığı iki apartman dairesi silahlı kişilerce basıldı. ilk arbedede iki israilli sporcu silahlı kişilere karşı koymaya çalıştı, iki saldırganı yaraladılar ve öldürüldüler. bu arbedede üç sporcu kaçmayı; dört sporcu, iki doktor ve bir yönetici ise saklanmayı başardı. silahlı kişiler dokuz israilli sporcu ve antrenörü rehin aldılar.
saldırganlar toplam sekiz kişiydi. daha sonra olaydan önce bazılarının olimpiyat köyünde çalıştıkları, daha önce israilli sporcuların daireleri etrafında görüldükleri, dairelerin anahtarlarını bir şekilde ele geçirdikleri ve olimpiyat köyüne girerken kendilerinin sporcu olmadığından şüphelenmeyen ve sadece gece olimpiyat köyüne girmeye çalışan sporcular sanan bir grup amerikalıdan yardım aldıkları ortaya çıkacaktı.
saldırganlar kara eylül adı verilen bir grubun üyeleriydi. bu örgüt 1970 yılında ürdün ile filistin kurtuluş örgütü (fkö) arasında yaşanan kara eylül gerginliğinden sonra o zamanlar yaser arafat liderliğinde bir fraksiyon olan ve fkö'yü kontrol eden el fetih içinde kurulmuştu. esas amaçları olan filistin mücadelesi dışında ürdün'ü kara eylül olaylarındaki tavrı nedeniyle cezalandırmayı hedef almaktaydılar. bu olaydan önce örgütün ismi ürdün başbakanının öldürülmesi ve ürdün'ün londra büyükelçisine yapılan suikast girişimi ile duyulmuştu.
saldırganların talepleri israil hapisanelerinde yatan yaklaşık 200 arap, filistinli ve başka menşeli tutuklunun serbest bırakılması, ayrıca almanya'da hapiste bulunan iki alman kızılordu grubu üyesinin de salıverilmesiydi. israil çabuk ve net bir şekilde saldırganlar ile kesinlikle pazarlık yapılmayacağını alman hükümetine bildirdi. olayı kontrol altına almak için israil özel kuvvetlerinden birliklerin münih'e gönderilmesi önerisini de alman hükümeti reddetti.
saldırganların taleplerinin karşılanması için verdikleri sürenin dolmasına rağmen alman yetlililerin çabalarıyla hiç bir rehine öldürülmeden pazarlıklar devam etti. bu esnada polisin operasyon hazırlığını televizyondaki canlı yayından farkeden saldırganlar polisi durması için uyardılar. operasyon hazırlığı iptal edildi. en sonunda saldırganlar kendilerini kahire'ye götürecek bir uçak hazırlanmasını ve havaalanına helikopter ile götürülmelerini istediler. 5 eylül gecesi helikopterler olimpiyat köyüne indi.
alman polisi bu konularda herhangi bir özel eğitim almamıştı ve alman kanunları duruma ordunun müdahale etmesine izin vermiyordu. aceleyle yapılan kurtarma planı saldırganları istedikleri havaalanına değil de başka ve daha tenha bir havaalanına götürmek, orada uçağın içinde uçuş görevlileri ve pilotlar havası verilmiş bir ekip ve havaalanı çatısına konuşlanmış keskin nişancılar desteğiye saldırganları etkisiz hale getirmekti.
saldırganlar rehinelerle birlikte sağlanan iki helikoptere bindiler ve havaalanına doğru hareket ettiler. saldırganların havaalanına varmasına dakikalar kala uçakta konuşlanmış ekip üstlerinden herhangi bir emir ya da onay almadan kendi insiyatifleriyle uçağı terkettiler.
saldırganlar helikopterlerle gece 11 sularında havaalanına indikten sonra iki saldırgan helikopter içinde rehinelerle kaldı, dört saldırgan birer pilota çevirilmiş silahlarıyla helikopter çevresinde kalırken iki saldırgan da uçağı kontrol etmek için diğerlerinden ayrıldılar.
iki saldırgan uçuşa hazır bir uçak bulmayı umarken bomboş bir uçak ile karşılaştılar. hemen helikopterlere doğru geri koşmaya başladılar. bu esnada havaalanı çatısına yerleştirilmiş ışıklar yakıldı ve keskin nişancılar ateşe başladılar.
aslında bu keskin nişancılara keskin nişancı demek de zordu zira hepsi sadece iyi atıcı oldukları bilinen gönüllü polislerdi.
ilk ateşte iki saldırgan öldü ve üçüncüsü de ağır yaralandı. kalan beş saldırgan helikopterlerin arkasına ve içine geçerek siper aldılar ve karşı ateşe başladılar. bu esnada dört helikopter pilotu yara almadan kaçtı. saldırganlar havaalanı ışıklarının çoğunu söndürdüler ateşle. bu esnada rehineler de bağlarını çözüp kaçmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar.
artık durumun umutsuz olduğunu kavrayan saldırganlardan biri 6 ekim saat 00:30 sularında helikopterin birinden çıktı ve helikopterin içini taramaya başladı. helikopterdeki dört israilliden üçü anında öldü. daha sonra da pimini çektiği bir el bombasını helikopterin içine attı. ve helikopter patladı. son israillinin patlamada mı öldüğü, kurşun yaraları sonucu mu öldüğü ya da patlama sonrası yangında mı öldüğü tam olarak tespit edilemedi.
bu sırada diğer saldırganlar da siperlerinden çıktılar ve polise ateş etmeye başladılar. bazı kaynaklar saldırganların birinin de diğer helikopterin içine makinalı tüfek ile ateş ettiği ve buradaki israillileri öldürdüğünü belirtse de bu helikopterdeki rehinelerin alman polisinin ateşi sonucunda da ölmüş olma ihtimali de mevcut.
sonuçta ilk çatışma sonrasında sağ kalan altı saldırganın ikisisi bu çatışma sonunda öldürüldü. bir saldırgan kaçmaya çalıştı. yarım saatlik bir kovalamaca sonunda sıkıştırılan saldırgan alman polisi tarafından öldürüldü. kalan üç saldırganın ikisi yaralı olarak biri ise yara almadan tutuklandı.
kriz yaklaşık yirmi bir saat sonra sona erdi. bilanço 11 israilli sporcu ve antrenörün, bir alman polisin ( çapraz ateşte kalıp ) ve 5 saldırganın ölümü oldu. 3 filistinli saldırgan saldırıdan sağ kurtuldular.
olay sırasında olimpiyatlar bir gün durdu fakat 6 ekim günü yapılan cenaze töreninden sonra (bazı ülkelerin olimpiyatı yarıda bırakıp dönmesine rağmen) devam etti. ölen 5 filistinlinin cenazeleri libya'da devlet töreni ile gömüldüler. arap ülkeleri içinde bir tek filistin ile ilişkisi pek de düzgün olmayan ürdün kralı hüseyin olayı kınadı. olay sonrasında birleşmiş milletler güvenlik konseyinin karşı çıkmasına rağmen israil lübnan ve suriyedeki filistin kamplarını bombaladı.
olaydan bir ay sonra bir lufthansa uçağı kaçırıldı ve yolcuların hayatına karşılık bu olayda tutuklanan üç filistinlinin serbest bırakılması istendi. alman hükümeti hava korsanlarının taleplerini yerine getirdi. üç saldırgan libya'da kahramanlar gibi karşılandılar.
olayın orta vadeli sonucu olarak israil gizli servisi mossad kara eylül ve diğer filistinli gruplara karşı soğuk savaş dönemine özgü bir savaş başlattı. olaydan sonraki bir sene içerisinde münih katliamı ile bağlantısı olduğu iddia edilen birçok isim suikastler ile öldürüldü. bu suikastler arasında bir israil komando grubunun beyrut'a girip üçü üst düzey olmak üzere birçok fkö mensubunu öldürmesi de yeralmaktadır. (bu komanda grubunun lideri de ehud barak'di.) eylemin baş planlayıcısı olduğu sanılan ali hasan salami de 1979 yılında beyrut'ta arabasına yerleştirilen uzaktan kumandalı bir patlayıcı ile öldürüldü.
israil'in dünyanın dört yanında sürdürdüğü bu savaş karşılıksız kalmadı. fkö içindeki değişik gruplar birçok misilleme eylemine giriştiler. bu eylemlerin belki de en çarpıcı yanlarından biri çakal carlos'un bu misilleme eylemlerinin bazılarında rol oynaması ve fkö içinde ve alman kızılordusu içinde kendine bir yer bulması olabilir. fakat bir gerçek var ki orta doğuda savaşın boyutu ve dünyanın her yerinde suikast, infaz ve saldırıların dozu bu saldırı sonrasında iyice arttı.
bu olay sonrasında dünya filistin kurtuluşu için savaşan silahlı örgütler ile tanıştı. fkö adını bu olay ile duyurdu fakat iyi duyurduğunu söylemek çok da mümkün değil.
bu olayın belki de en önemli yanlarından biri uluslararası terörizm kavramı ile dünyanın tanışması olmuştur. bu olaydan önce güç değişiklikleri ve mücadelenin topyekün savaşlar ile olmasına alışmış dünya filistinlilerin ölenlerin masumiyetinden çok eylemin büyüklüğüne endeksli bu mücadele yöntemi ile sarsıldı.
milyonlarca terörist temalı amerikan filmi seyretmiş, yıllarca terörü ülkemizde yaşamış ve bu mücadelelerin hepsine artık şaşmayan bizlerin bu olayın insanlar üzerinde yarattığı etkiyi anlaması sanırım mümkün değil. fakat bu olayın bir benzerinin daha önce yaşanmadığını, özellikle de televizyonda canlı yayında asla yaşanmadığını düşünürsek biraz o zaman yaşayan normal bir insanın kafasındakileri anlayabiliriz.
bu olay sonrasında israil filistinlilere olan tavrını iyice sertleştirdi. arap ülkeleri ve filistinliler ise seslerini duyurup arkalarına daha fazla destek almanın verdiği güçle sertliğe sertlik ile karşılık verdiler. mısır-suriye koalisyonu ile israil arasında bir savaşın patlak vermesi bir yıldan uzun sürmedi. 80'lerin sonlarına kadar bu tansiyon asla düşmedi.
dünyanın geri kalanı ise sebepleri ve sonuçları ne olursa olsun bu eylem karşısında dehşete kapıldı. birçok ülke anti-terör timleri kurmaya ve bu tip olaylarla nasıl mücadele edeceğini düşünmeye başladı. şu an bu tip bir eylem yapılsa israil'in pazarlık etmeyeceğini ve eylemcilerin çok kısa bir sürede (en azından 1972'dekinden daha başarılı, daha az ölü verilen) bir operasyonla ele geçirileceğini hepimiz biliyoruz. fakat o zaman için israil'in eylemcilerle pazarlık etmemesi de, operasyon yapılması da çok tartışmalı kararlardı.
yetmişler boyunca hatta soğuk savaş bitene kadar bu tip eylemler devam etti. dünya yetmişli yıllarda bu tip eylemlere karşı ne yapacağını bilemezken seksenlerde soğuk savaşın bitmesiyle bu tip eylem metotları seçen grupların tek düşman olarak kalmasıyla ve amerikan filmleriyle artık çocuklar bile bu tip eylemlere verilecek tepkileri tahmin edebilir oldu.
fakat bu eylemin getirdiği dalgalanma sayesinde bu eylem birçok grup tarafından etkili bir eylem aracı olarak görüldü. bu ve benzer eylemlere aradan geçen otuz yıla rağmen hala rastlanılıyor. birçok devletin sert anti-terörizm politikaları sebebiyle bu tip eylemler artık istediği sesi getiremiyor ve sadece radikal silahlı gruplar tarafından tercih ediliyor. fakat özellikle yetmişli yıllarda yapılan bu eylemin birçok benzeri gerçekleştirildi. ama yine de bu eylem hala insanların hafızalarında sivillere karşı girişilen en kanlı ve en şiddetli eylemlerinden biri olarak hatırlanıyor.