Dünyayı Yeniden Düzenleyen Adam Ünvanına Sahip Roma İmparatoru: Aurelian
roma'nın tüm tarihin akışını etkileyen üçüncü yüzyıl krizini bitirmek için adımını atan imparatorun adı aurelianus'tur. üçe bölünen roma imparatorluğu'nu sadece 5 sene içerisinde yeniden tek vücut haline getirmiş ve ülke bütünlüğünü sağlamıştır. ama bunu nasıl başardı?
aurelianus'un babası sirmium'lu bir köylüdür. askerliğe olan tutkusundan dolayı oğlunu orduya yazdırdı. oğlu kısa sürede başarılı oldu ve yüzbaşılık, müfettişlik, generallik görevlerinden sonra sınır dukalığına atandı. got savaşları boyunca süvarilerin lideri oldu, sayısız başarıya imza attı. yiğit ve korkusuzdu. sert bir disiplin anlayışı vardı. herşeyden önce kendisini romalı bir vatansever olarak tanımlıyordu. esir düşen valerianus, ona kızını verdi ve tahtını bıraktı. imparatorluğu sadece 4 yıl 9 ay sürdü ancak roma'nın çöküşünü yüzyıl daha ileriye attı.
ilk olarak kuzeydeki tehdit olan alamanni'lerle savaştı. çünkü bu barbar ırk direkt olarak roma'nın üzerine yürüme cürreti gösteriyor ve barbar kabilelerine öncülük ediyordu. italya'yı işgal etmişlerdi ve roma'nın yanı başı işgal altındaydı. bu yüzden bu işgale bir son verilmesi gerekiyordu. bu planı için öncelikle orduyu disipline etmesi gerekiyordu. tüm orduya şölen, oyun gibi dikkat dağıtıcı unsurları yasakladı. ordunun haksız kazançlarını engelledi. halka zulmlerine karşı çok korkunç ceza biçimleri vardı. bir askere disiplinsizliği yüzünden verdiği ceza orduda ibret-i alem olarak kulaktan kulağa yayıldı. askerin kollarını ve bacaklarını birbirine eğilmiş iki ağaca bağlattı ve ağaçları serbest bırakınca askerin kolları ve bacakları koptu. bu ve bunun gibi cezalar orduyu çok kısa sürede disipline etti. disiplinli ordusuyla önce doçya'ya saldırdı ve cermen'lerle anlaşma sağladı. anlaşmaya göre cermenlerin tüm erkek çocukları ve kız çocukları roma kültürüne göre yetişecekti. tarlaları romalılar adına sürülecekti ancak doçya hala bir barbar toprağı olacaktı. bu çok akıllıca anlaşma sonrasında roma'ya geri dönüş yolunda farklı bir cermen kabilesinin saldırına uğradı. ancak aurelian akıllıydı ve işini şansa bırakmamıştı. üzerine gelen kırk bin atlıyı, ordusunun yarısını saklayarak tuzağa çekti ve onları alt etmeyi bildi. cermenlerin elçileri imparatorun ayaklarına kapandı fakat bir o kadar da küstah biçimde para istediler. imparator canlarının bağışlanmasını kafi gördü ama bir yandan da kaybetmiş bir topluluğun bu kibrinden tiksindi. uzun süre geçmeden cermenler anlaşmayı bozdular ve büyük bir orduyla, imparatorluğun ordusuna pusu kurdular. ölen romalı asker sayısı o kadar çoktu k;i italya'da asker hemen hemen kalmamıştı. ayrıca roma halkı korkudan titriyordu. ancak aurelian gerçek bir lider gibi ordusunu topladı, emekli askerlerden ve komşu bölge birliklerinden yeni bir ordu kurdu. cermenlerin üzerine bir daha yürüdü, cermenleri milano'ya doğru sürekledi. falan milano'yu talan eden cermenlerin davranışını üzüntüyle öğrendi. bunun için son bir defa daha cermenlerin üzerine yürüdü ve kabilelerin tüm ordusunu oracıkta imha etti. yüz bine yakın cermeni kılıçtan geçirdi ki bu o denli büyük bir sayıydı ki cermenler onlarca yıl savaşacak erkek bulamadı.
roma şehrinin imparatorluğun kalbi olduğunu gören aurelian, eğer şehir işgal edilirse imparatorluğun çökeceği gerçeğini gördü ve finansal merkez olarak roma'nın tüm gücünü altı farklı italya şehrine dağıttı. buna izin vermek istemeyen senatörler ve bu paradan beslenen, yolsuzluk yapan içi çürümüş bürokratlarla roma'da yüzleşti. isyan çıktı. üç haftalık sürenin sonunda onlarca senatör katledildi, bir o kadar bürokrat da ya sürgüne gönderildi ya da ibret-i alem olarak roma'da yok edildi. roma'nın en büyük sorunu olan yolsuzluğu bitirerek, roma'nın para değerini yükseltti. evet, yolsuzları kılıçtan geçirdi ve cezaları çok sertti. yine 271 yılının sonuna doğru roma'nın 7 tepesine 23 mil uzunluğunda estetik bir duvar ördü. bu duvarları bugün hala görebilirsiniz. bu duvarlara aurelian duvarları adı verildi. ancak bu duvarlar, roma imparatorluğunun bir çöküş belirtisiydi. bir zamanlar sınırlarını istediği şekilde belirleyen imparatorluk üçüncü yüzyılın sonuna doğru başkentini korumak amacıyla bir baskına karşın duvar örüyordu...
aurelian, barbar tehlikesini bitirdiğinde ve yolsuzluğa karşı zafer kazandığında 272 yılıydı. aynı yıl içerisinde ordusunu yeniden topladı. ülkesindeki tüm tecrübeli askerleri, bilgin generalleri topladı ve gotlarla savaşan kahramanlara rütbeler vererek üçüncü yüzyılın en büyük ordusunu kurdu. bu sefer ikinci büyük sınavı olarak doğu'da ankara'ya kadar şehrini büyütmüş olan isyancı palmyra şehrini yeniden zaptedecekti; çünkü imparatorluk doğunun vergisine ve zenginliklerine muhtaçtı. palmyra şehrinin kraliçesi zenobia adında baş alıcı güzelliğe sahip bir kadındı. zenobia halkına iyi davranıyordu ancak sertti de; bunun yanı sıra şehirlerini de iyi koruyor ve iyi besliyordu. iskenderiye'de büyük bir tahıl stoğuna sahipti, komşusu sassaniler'den yardım alıyordu. elindeki bu güçlerle roma'yı kıtlıkla tehdit ediyordu. aurelian, roma'dan topladığı ordusuyla ankara'ya ulaştı. ankara'dan itibaren palmyra'nın büyük şehirlerini teker teker ele geçirdi. en sonunda sıra palmyra'ya geldiğinde şehri dikkatlice kuşattı. "bir kadınla savaşmaktan tiksinti duyan" aurelian yine de zenobia'yı hafife alma gafletine düşmedi ve en sonunda kuşattığı şehri halkla barışarak ele geçirdi ve şehri bozmadan yağmalattırdı çünkü aurelian, palmyra halkının da romalı olduğunu düşünüyordu. zenobia'yı esir aldı ve roma'ya döndü. fakat palmyra halkı uslu durmadı ve isyan baş gösterdi. aurelian tüm ordusunu hışımla roma'dan aldı ve uçarcasına palmyra'ya tüm öfkesiyle saldırdı. taş üstünde taş bırakmadı ve tüm halkı kılıçtan geçirdi. işte doğu'nun suriyesi o zenginlikten bugünkü kuraklığa bu şekilde geldi.
doğu sorununu çözen aurelianus, 14 yıldır bağımsız takılan galyalıları ve britanya'yı yeniden topraklarına katmak için isyancı general tetricusa aynı gücüyle saldırdı. fransa sınırından itibaren istediği her şehri ele geçiren aurelian sadece 3 ay içerisinde tüm galya'ya ve ingiltere'ye yeniden hakim oldu ve roma topraklarına kattı. aurelianus yeniden roma imparatorluğunun toprak bütünlüğünü sağladı. kendisine dünyayı yeniden düzenleyen adam ünvanı verildi.
aurelianus kazandığı bu büyük üç zaferle roma'nın en görkemli imparatorlarından birisi haline geldi. iskenderiye'ye bağlı kalan roma tarımında reformlar yaptı, finans merkezi olarak altı farklı şehir belirledi, yolsuzluğun kökünü kazırken aynı zamanda orduyu disipline etti. tüm bunları yaparken üç büyük savaş kazandı ve iki büyük rakibini ezerek ünlerine son verdi.
4 senenin sonunda yaptıığı zafer töreni görülmeye değerdi. antın en önünde palmyra şehrinden getirdiği altınlar, gümüşler, mücevherler vardı ve parıldıyordu. hemen bunları sassanlerin armağan ettiği değerli taşlarla sarılı bir savaş arabası takip ediyordu. savaş arabasının arkasındaysa tüm güzelliğiyle bir deveye zincirlenmiş zenobia vardı. zenobia'yı vahşi hayvanlar takip ediyordu; aslanlar, aygırlar, filler, kaplanlar, zürafalar... tüm bu vahşi hayvalarıysa parıl parıl bir zırh giydirilmiş ancak bir ata zincirlenmiş tetricus takip ediyordu. tetricus'un arkasındaysa galya şehirlerinden getirilen değerli altınlar, mücevherler ve değerli madenler vardı. tören dillere destandı, hükümdarın sayısız ünvanı vardı. düşmanlarına hakaretler ettirdi ama asla kötü davranmadı. hem tetricus hem de zenobia iyi bir hayat sürdüler, bazı akşamlar imparatorun masasına ziyaretçi oldular. çocukları soylularla evlendi ve roma'ya şükran duymaları sağlandı.
hükümdar bir halk adamıydı. her şeyden önce askerdi ve mor erguvanın altındaki kalbi halkı için atıyordu. bu yüzden parayı halkına vermeye çalıştı; cumhuriyet soyundan gelen soyluları öldürdü, lejyonerlere ve pretoryanlara sert cezalar verdi. devleti ordu yönetir gibi yönetmesi asla büyük bir koalisyon sağlamadı. fetih hakkından gelen tüm ününü sistemi değiştirmek ve reformlarını daha da köklü hale getirmek için kullandı ve haliyle düşmanlar kazandı. verdiği cezalar ve kırdığı kalemler tüm generalleri üstünde tutuyordu.
aurelinus'un hükümdarlığı çok ilginç bir biçimde bitti. büyük bir talihsizlik ve kadersizlik içinde yaşamına son verildi. bu yüce hükümdar tarihin karanlık sayfalarına haketmediği bir sonla kaydedildi. 275 yılında tüm ordusunu toplayarak costantinapole'e doğru yola çıktı. utkusunun ne olduğu bilinmemektedir ancak tarihçilerin birleştiği nokta bir önceki imparator valerianus'un öcünü almak için sassaniler'in üzerine yürümek olduğu yönündedir. aurelianus ordusuyla birlikte çorlu'da duraksadı. bu esnada yardımcılarından birisinin yolsuzlukla adının anıldığını, başka bir yardımcısına anlattı ve cezalandırılıcağını söyledi. (belki de yardımcının, yardımcıya attığı bir yalandı, bunu asla bilemeyeceğiz.) korkuya kapılan ve yolsuzluğunu düşünen bu yardımcı, imparatorun el yazısını taklit etti ve bir liste hazırladı. listede o esnada kampta bulunan önemli generaller ve bürokratlar vardı. onlara bu listenin "imparator tarafından hazırlanmış öldürülecekler listesi" olduğunu söyledi. listede adı bulunanlar telaşlandı ve işin doğruluğunu asla sorgulamadılar. aynı gece bu yüce imapratoru katlettiler. aurelianus tahta çıktıktan 4 ay 9 gün sonra, 71 yaşında lejyonerler tarafından öldürüldü.
fakat yardımcısının yalanı kısa sürede ortaya çıktı. yardımcısının komplosunun piyonu olanlar bu adamı çırılçıplak ortamda bir ağaca astılar ve dirir diri vahşi hayvanlara yem ettiler.
aurelianus'u öldüren bu askerler içli bir mektup yazdılar ve tören alayının önünde bu yanlış anlaşılmadan dolayı üzgün olduklarını belirten katiller göz yaşı döktüler. senatodan af dilediler ve bir sonraki imparatorluk erguvanını giyecek olanın bir senatör olması gerektiğini söylediler. senato bunu kabul etmedi. askerler yalvardı. senato yine kabul etmedi ve roma 8 ay başsız kaldı; roma fetret devrine girmişti. kimse mor erguvanı giymek istemiyordu. senato "kimi seçersek seçelim zaten öldürülecek" diyor, askerlerse biz bunu haketmiyoruz diyerek alçakgönülülük gösteriyordu.
çok ilginç değil mi? roma imparatoru olmak ve dünya'yı yönetebilmek için bir aday çıkmıyor, imapratorluk tahtının laneti yurdun üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanıyordu. aurelianus gibi bir hükümdar bile resmen bok yoluna gitmiş, bu kudretli reformcunun sonu hiç hakmediği biçimde sevdiği bir generalin elinden gelmişti.
üçüncü yüzyılın sonu çeyreğine girilirken imparatorluk çökmeye ara vermişti ancak başında kimse yoktu. kimse mor erguvanı giymek istemiyordu çünkü roma imparatorluğu yavaş yavaş ölüyordu.