Erkek Egemen Cinsiyet Ayrımını Fırlatıp Atan Samsunlu Savaşçı Kadınlar Toplumu: Amazonlar
amazonlar ister efsane ister gerçek olsun, çok sayıda tarihçinin bahsettiği bir oluşumdur
dönemlerinde kendilerini görüp de yazabilen tarihçi yok, keza en babası heredot m.ö. 5.yy civarı, bu ablalar çok daha eski, ama şanları yürümüş.
kökenleri konusunda da çok çeşitli iddialar var, orta asya kökenli oldukları, aslında iskit kadınları oldukları söylenmiştir.
veya ok ve yay dışında ustalıkla kullandıkları ana silahlarından birisi olan çift yüzlü balta (labris) ve bu balta figürünün hitit kabartmalarında da sıklıkla kullanılmış olması nedeniyle kendilerinin aslında hitit savaşçı rahibeleri oldukları da iddialar arasındadır.
ana tanrıça inancına sahiptirler. ay tanrıçasına taparlar, kalkanları bu vesileyle yarım ay şeklindedir.
sadece çanakkale'nin küçükkuyu ilçesindeki (bkz: gargaron) gargarian'lardan çocuk yaparlar, kızları kendileri alır, erkek çocukları gargarian'lara verirlerdi.
en batı şehirlerinin sinope (sinop), başkentleri samsun yakınlarındaki terme çayı (thermodon) civarına kurulmuş olan terme (themiskyra) şehri olduğu da iddialardan birisidir.
heredot bunları iskit dilinde "oiorpata" yani "erkek öldüren" olarak tanımlar.
kuvvetle ittifak olunan, karadeniz'in yerlisi olmadıkları, ama ilk ortaya çıktıklarından kısa bir süre sonra karadeniz kıyılarına geldikleri, hikayenin sonuna kadar orada yaşadıkları, trakya ve hatta suriye'ye kadar akınlar yaptıkları, ortadan kalkmalarının ise nesillerindeki azalma nedeniyle civar kültürlere karışmak zorunda olmaları nedeniyle olduğudur.
bu ablalar her ne kadar truva savaşında kral priamos'a yardım etmiş olsalar da öncesinde truvalılarla da savaşmışlar ama kin gütmemişlerdir. kendilerinin uslanmaz bir erkek düşmanı olduğu kadar, yine hararetli bir yunan düşmanı olduğunu, en baba yunan kahramanların dahi bu ablalar ile savaşmaktan kaçındığını da biliyoruz.
zannımca, erkeklerini ve soylarını küçükkuyu'dan (bkz: gargaron) edinen bu ablalarımız, hemen yanı başındaki truva'ya sağlam bir yunan saldırısı olduğunu duyunca, yunan öldürmek mi? - truva erkekleriyle birlikte savaşmak mı? seçeneklerinden birincisini mutlulukla kabul etmişlerdir, ne de olsa truvalı'larla aralarında kan bağı var sayılır, yardım etmemek olmazmış.
smyrna (izmir), sinope, myrina, kyme, paphos şehirlerinin ve efes'teki artemis kültürünün kurucuları olarak kabul edilmektedir. efes'i ele geçiren amazon'un adının smyrna olduğu ve bundan dolayı izmir'in bu adı aldığına dair bir diğer söylence de dikkate değerdir.
yunan'lar bu ahaliden çok çekmiştir, yüzyıllarca kabartmalarında korkunç savaşçılar, ata ters binenler, at üzerinde ok atanlar şeklinde tasvir etmişlerdir.
bellerindeki kemerleri bekaretlerinin ve özgürlüklerinin timsalidir, sadece çocuk yapmak için küçükkuyu'ya gittiklerinde çıkartırlar, işlem tamamlandıktan sonra da bir daha çıkartmamak üzere tekrar takarlar.
bu arada, sadece savaşta erkek öldüren savaşçıların çocuk yapma hakkı vardır, herkes kafasına göre canı isteyince "hocam ben bi'küçükkuyu'ya kadar gidip geleyim" diyemez. böyle yapan kadının sağlam olan öteki memesini de keserler (yok len bunu adamın götünü keserler mottosundan yola çıkarak uydurduk)
yüzyıllarca sonra bile antik yunan'daki kadın ve anadolu'daki genelde yunan olmayan halkların kadınları arasındaki muazzam farklardan anlaşılıyordu bıraktıkları miraz.
yunan kadınına kocasının boşadım seni demesi boşanmanın gerçekleşmesi için yeterliydi, kadın erkeğinin arkadaşları ile aynı yemek masasına oturamaz, yanında yaşlı bir refakatçi olmadan tek başına sokağa çıkamaz, oy kulanamaz, eğitim göremezdi.
aynı dönemlerdeki anadolu ana karası kadınları çok farklıdır; lidya'da boşanma eylemi sadece kadınlar istediklerinde olurdu, dünya'nın ilk kadın amirali bodrum'lu artemissia, lesbos'lu kadın şair sappho ve daha niceleri bu topraklardan olasılıkla da amazon mirasından doğmuş olmalılar.
velhasılı taşakları olmayan çok taşaklı ablalardır, renk katmışlardır tarihe, selam olsun 3500 yıl sonradan kendilerine.
amazonları başlangıç noktası alarak klasik mitolojide canavarlaştırılmış kadınlar ve kadın canavarlar üzerinden klasik dönem ataerkinin korkuları hakkında bir şeyler yazmak istiyorum
kahramanların maceralarını işleyen hikayelerin akışı bellidir. bu hikayelerin en önemli kısımları sonunda mutlak zafere çıkan ve kahramanın kendini kanıtlamasına, ödülledirilmesine vs. olanak veren quest teması üzerinde döner. bu "görevler" ya da savaşlar mühim canavarlara karşıdır ve o canavarlar da çoğu zaman kadındır. aynı şekilde her büyük kahraman hayatlarının bir döneminde mutlaka bir amazonla karşılaşır, savaşır ve onu yener. ilk akla gelenler theseus, achilles, heracles. peki neden bir amazonu yenmek kahraman için sınavdır? bu sorunun cevabı kadın canavalarla ilgili yazmak için amazonlar başlığına gelmemin de sebebi aslında.
yunan trajedilerinde de hikayesi anlatılan kadın karakterlerin çoğu asidir. bir şekilde sosyal hayatta kendilerine çizilen sınırlara ve rollerine karşı gelerek mitleşir, hikayeleri anlatılan kahramanlara dönüşürler. bu hikayelerin anlatılış sebebini sorgulamak aslında biraz niyetim. bunca asi kadının yahut anlatıcılarının olası amaçları üzerine düşünüyorum zira. biraz asi kadınlar, biraz canavarlar şeklinde ortaya karışık gidelim.
amazonlar kim?
amazonlar medeniyetin pek ulaşmadığı uç bir köşede sadece kadınlardan, üstelik savaşçı kadınlardan, oluşan bir kabile. yaşadıkları yerle ilgili en bilindik fikir karadeniz'e yakın bir yer olduğu. (kimi zaman etiyopya'da yaşadıkları bilgisi de çıkabilir karşınıza) "medeniyetin ulaşmadığı uç bir köşe" vurgusu, amazonların bilinen dünyanın ucunda bir yerde yaşıyor oluşları "yabancı" hatta "yabani" oluşlarının altını çizsin. kabilenin yaşadığı yeri scythia olarak gösteren versiyonlardan yola çıkarak amazonlar'ın tarihsel dayanağı olabilecek bir kabile gösterilir zaman zaman: iskitler. iskitler göçebe bir toplum. kadınlar ve erkekler aynı tarzda giyiniyor ve kadınlar da yayan göçecek halleri olmadığı için erkekler gibi at biniyor. bir fikre göre amazonlar bu toplumun kadınlarının abartılı bir versiyonu olabilir.
amazon mitinin en önemli özelliklerinden biri bu kadınların dönemin kadın rollerinin hemen hepsini çarpıtmış, ortada kural falan bırakmamış olmaları. erkeklerle, hatta en önemli kahramanlarla, savaşabilecek kadar iyi savaşçılar. evlenmiyorlar ama cinsel olarak aktifler. kız çocuklarını erkek çocuklardan üstün tutuyorlar, hatta doğan erkek çocukları ya öldürüyor, ya köle diye satıyor ya da hadım ediyorlar.
yunan toplumunda kadın ve erkeğin olgunluğa erişmesi, bir nevi reşit sayılması için kural kadınlar için evlilik ve cinsel ilişki, erkekler için de savaşa katılmak. (bekaretin bitişi eşittir savaş yarası gibi) amazonlar cinsiyetlerinin gerektirdiği şekilde olgunluğa erişmeyi, yani evlenmeyi, kabul etmediği için erkek versiyonunu yani savaşı kabul ediyorlar doğal olarak. ancak cinsellik de kendileri için bitmiş değil, heteroseksüel kadın olmaya devam ediyorlar. (illa ki o ortamda farklı cinsel yönelimlerini keşfedenler de olmuştur aralarında tabi.) bir bakıma kadın/erkek melezler bu yönden. (halk arasında kadın mıdır erkek midir belli değil diyorlarmış.)
amazonlar yunan toplumu için son derece rahatsız edici, garip bir toplum
yunan kahramanların amazonlarla karşılaşması ve onları savaşta yenmesi de amazonların alt üst ettiği düzeni yeniden kurmak anlamı taşıyabilir bir nevi. en basit haliyle: yunan hero amazonu yener = medeniyet barbarlığı yener = erkek kadını yener. bu hikayelerin bir diğer teması da çağlar boyu bir kesim erkeğin benzer hayaller kurabildiğini gösterir mesela. şimdilerde lezbiyenleri heteroseksüel yapabileceğine inanan erkeklerin ruh dengi olarak hikayelerdeki kahramanlar da amazon kadınlarını bir nevi yeniden kadın ederler. (bana kadın olduğumu hissettir) theseus hippolytha ile evlenir. achilles penthesilea'ya onu öldürmeden önce aşık olmayı becerir.
(hazır hippolytha-theseus evliliğinden bahsetmişken euripides'in hippolytos'una bir parantez açayım dedim. hippolytos bakir kalmayı seçip (ve bu sebeple aphrodite'i çok kızdırıp) evlenmemiş kızların goddess annesi olan artemis'e adar kendini. cinselliği reddedişi toplumsal rolünü ve olgunluğa erişmeyi reddedişidir aslında. artemis'in tapınağında evlenmemiş kızlar kuyruğuna sızdığı için tıpkı amazonlar gibi onu da kadın/erkek, melez bir karakter olarak ele alabiliriz. tek fark, amazonlar erişkinliğe erkeklik rolüyle de olsa ulaşırken hippolytos taraf seçmiyor ve bir nevi ergenlik öncesi dönemde çakılıp kalıyor.)
trajedilerin asi kadınlarından birine dönelim şimdi. çoğu insanın aklına gelecek ilk isim sanırm medea'dır. medea da bir nevi amazon aslında. tıpkı onlar gibi medeni dünyanın barbar gördüğü sınır köşesinden geliyor. tıpkı amazonlar gibi medea da güçlü bir karakter. gücünü genellikle birtakım büyüler konusundaki bileliğinden alsa da dara düştüğünde fiziksel çarpışmadan da kaçınmayan biri.( jason ile kaçarken erkek kardeşini öldürmüş bir de üzerine ardından gelenleri oyalamak için apsyrtos'u parçalara bölerek ortalığa dağıtmıştı.)
medea'nın erkek çocuklarını öldürmesi amazonvari bir motivasyonla yapılmasa da (jason'ın canını yakmak için yapıyor) onu alışıldık yunan kadını çizgisinden sonsuza dek çıkarıp amazon torunu yapan en önemli olay.
araya biraz kadın canavar sokuşturalım. mitlerdeki kadın canavarlar çeşitli kategorilerde çıkıyorlar karşımıza. bir kısmı erkek yiyor (scylla, sphinx), bazıları yemeden sadece öldürüyor (medusa). bu canavarların çoğunun canavar oluşları cinsellik içeren günahların cezası. circe'nin beğendiği glaucus kendisine aşık oldu diye canavara dönüştürülen scylla ve athena'nın tapınağında poseidon'un tecavüzüne uğradığı için cezalandırılan medusa gibi örnekler akla "neden erkeğin günahının cezasını kadın çekiyor?" sorusu getirebilir.
cevap veriyorum:
a) cezayı veren tanrıça ataerkil dinin tanrıçası
b) suçu işleyen tanrı ama kadınlar düz insan yahut tanrıçanın gücünü yettirebileceği bir model. (hıncın bir yerden çıkarılması gerekiyor)
amazonlar, medea, scylla, medusa ve diğer kadın canavarlar ya da canavarlaştırılmış kadınlar ataerkil toplumun kadının gücünden, özellikle cinsel gücünden, korkusunun yansımaları
kendi çocuğunu öldüren kadın figürü erkeklerin üremek için kadınlara ihtiyaç duymasına edilen sitemin yinelenmesi. çünkü mevcut haliyle kadın erkeğin üreme yetisini kontrol eden konumunda. erkeklerin çocuklarını (hatta çocuklar erkek olduğundan varislerini ve dahi soylarını) öldüren kadınlar hakkındaki bu hikayeler de kadınların erkeklerin üremesi üzerindeki bu gücünün abartılı anlatımları. hatta bu konuyu mitik tecavüzlere de bağlayabiliriz. bu tecavüzler hemen hemen her zaman çocuk doğumuyla sonuçlanır ve zaten başlı başına zevkle alakasız bir iktidar arzusu/güç gösterisi olan tecavüz bu mitlerle erkeğin üreme kontrolünü eline alma çabasının ürünü olarak görülebilir. ortada "erkeğin soyunun devamını erkek çocukları öldürerek önleyen kadın bir gün erkeğin egemenliğini de önleyebilir mi? " sorusuyla büyüyen bir kaygı var aslında.
kadının üremeyi kontrol gücü, doğurganlığıyla hayranlık ve korku uyandıran kadın, doğurganlığı ve doğadaki bereketi temsil eden tanrıçalar, bu tanrıçaları güçten düşürüp yerlerine geçen gökyüzü tanrıları, kadınlarının ebeveyn olarak çocukların yaşamları üzerinde bile söz söyleme hakkı olmayan bir toplumda erkekleri yiyen/öldüren kadın canavar hikayeleri, kendilerine çizilen sınırda durmayı kabul etmemekle kalmayıp erkek çocuklarını öldüren canavarlaştırılmış asi kadınlar, soylarının devamı için kadınlara muhtaç kalmış erkeklerin soylarının kadınlar tarafından yok edilmesi... zamanında hayranlık uyandırmış olan gücün giderek bir korku unsuruna dönüşmesi, iktidara yönelik bir tehdit olarak algılanması... buradan bakınca şimdi, cezalandırılan, ötekileştirilen, canavarlaştırılan tüm bu kadınların hikayeleri aslında bir erkeklik dramı.
bu güç savaşı hikayesi bir tarafın tümüyle güçten düşürüldüğü, yok sayıldığı bir dönemden 21. yüzyılda hala cinsiyetçi kalabilen insanlara bir de bu gözle bakın.
entry'i bir atasözüyle bitirelim:
"everything in the world is about sex except sex. sex is about power." yaa yaa.
(dünyada her şey sex üzerinedir, sex'in kendisi hariç. sex güç üzerinedir)