Erkek Kıyafeti Giydiği İçin Yakılarak İdam Edilen Kahraman: Jeanne d'Arc

bugün paris deyince aklınıza ne geliyor? eyfel kulesi mi? kırmızı şarap mı? uzun burunlu entellerin “biz medeni bir milletiz” naraları mı? peki size fransa’nın bir kadını, sırf erkek gibi giyindi diye diri diri yaktığını söylesem? hem de öyle herhangi bir kadın değil; bir ülkeyi işgalden kurtaran, ordu yöneten, kralları taç giydiren bir kadından bahsediyorum. adı jeanne d’arc. nam-ı diğer: fransa’yı kurtaran ama etek giymediği için yakılan kız. işte size tarihin utanç verici sayfalarından biri. bugün olsa kimse inanmaz, ama olmuş işte.
kimdir bu jeanne?
jeanne d’arc 1412’de doğmuş, köy yerinde büyümüş bir çobandı. ama sıradan bir çoban değildi; çünkü 13 yaşında bir ses duyduğunu ve tanrı’nın ona fransa’yı kurtarmasını söylediğini iddia etti. evet, kulağa biraz çılgınca geliyor ama biz de tarihte “vizyoner” diye geçiyoruz ya, onunki de o hesap. kısa sürede kralın karşısına çıktı, gözlerinin içine baka baka “sizin tahtınızı ben sağlamlaştıracağım” dedi.
kral da çaresizlikten “bir denesin” dedi. ama jeanne kılıç çekti, zırh giydi, savaş meydanına indi, erkek gibi giyindi… ve siz o kısmı çok iyi biliyorsunuz: kahramanlığı değil, kıyafeti mesele oldu.
1429 yılında jeanne sahneye çıkıyor. o sırada fransa darmadağın, ingilizler kapıya dayanmış, kral charles kıyıda köşede bekliyor. jeanne, meleklerinden aldığı emirle saraya giriyor. savaşa gidiyor. orléans kuşatması’nı kırıyor. ve sonra kralı reims’te taçlandırıyor. yani siz düşünün: taç giydirme töreni var, kral kürsüde, jeanne ordu komutanı olarak baş köşede. ama sadece bir yıl sonra, 1430’da jeanne esir düşüyor. ve ne yapıyor fransa? hiçbir şey. onun için savaşa giren jeanne için kılını bile kıpırdatmıyor. 1431’de ingilizlerin eline düşen jeanne, kilise mahkemesine çıkarılıyor. 70 maddelik suçlama hazırlanıyor ama yalnızca biri ölümcül oluyor: erkek kıyafeti giymek. düşünün, bir kadını yakmak için aradıkları gerekçe, modayla ilgili.
bugün “fransa medeniyetin beşiğidir” diyenlere bu hikâyeyi anlatmak lazım. çünkü o beşikte yatan şey bazen bir kadının külleri olabiliyor. özgürlük, eşitlik, kardeşlik naraları atan bir ülke, zamanında kendi kahramanını pantolon giydiği için yaktı. “burası modanın kalbi!” diyen millet, pantolona tahammül edemedi. oysa jeanne bugün yaşasaydı, belki de podyumda yürür, bir feminist ikona dönüşür, vogue kapağında poz verirdi. ama siz de biliyorsunuz; bazı medeniyetler, geçmişlerini parlak vitrinlerle örter, içine bakmazlar. fransa bu konuda epey usta.
jeanne’ın külleri bugün bile avrupa’nın yüzüne çarpıyor. 1920’de, yani öldürülmesinden tam 489 yıl sonra, onu “azize” ilan ettiler. neden mi? çünkü artık utanmaları gerekiyordu. jeanne günümüzde hâlâ bir sembol; özgürlük, cesaret, kadın gücü, ilahi inanç... ne derseniz deyin. ama bir gerçek var ki, o da şu: jeanne d’arc bugün pantolonla sokakta yürüse, kimisi onu kahraman, kimisi marjinal, kimisi deli ilan ederdi. yani zaman değişti ama kafa hâlâ aynı yerlerde takılı.
fransızlar bu konuda ne düşünüyor?
bugün fransızlar jeanne’ı seviyor. kahraman ilan ediyorlar. heykellerini dikiyor, kiliselerde dualar okuyorlar. ama nasıl seviyorlar biliyor musunuz? bir kısmı onu “ulusal ruh” olarak görüyor, diğerleri “kadın gücünün simgesi” olarak sahipleniyor, bazıları ise onu sadece dini bir figür olarak anlatıyor. yani herkes jeanne’a kendi dertlerini yüklüyor. sanki herkes onun adına konuşuyor ama kimse onun gerçek acısını duymuyor. jeanne d’arc bugün gelse, fransa’nın sağ ve sol kanadı onu birbirine fırlatır, televizyonda saatlerce tartışır, sosyal medyada hashtag açar. ama kimse gelip de şunu demez: “bu kadına yaptığımız şeyin hesabını verdik mi?”
tarihin acı ironisi şudur ki, bazen en cesur olanlar, en önce kurban edilir. jeanne d’arc fransa’yı kurtardı ama fransa onu kurtaramadı. zırh giymek, savaşmak, ordu yönetmek, kralları taçlandırmak suç sayılmadı ama pantolon giymek ölüm fermanı oldu. bir kadını kıyafeti yüzünden yakmak, sadece geçmişin değil, bugünün de hâlâ tam anlamıyla yüzleşemediği bir utançtır.