Eski Sevgilinizi Her Yerden Engellemek ve Silmek Neden Mantıksız Bir Davranış?

Artık birlikte olmadığınız kişinin izlerini neden bütünüyle silmek zorunda olmadığınıza dair güzel bir görüş bildirisi.
Eski Sevgilinizi Her Yerden Engellemek ve Silmek Neden Mantıksız Bir Davranış?
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004)

"sevgiliyi öyle bir silmek ki izlerinin yok olması..." böyle bir şey yok, hiç de olmadı.

birini unutmak istiyorsanız onu unutmaya çalışmak işinizi çok zorlaştırır. o yüzden her yerden engelleyip, tüm fotografları ve eşyaları yakıp, onu uzay boşluğuna fırlatmak çözüm değil.

oysa insanın neleri unutabildiğini bilseniz şaşkınlıktan diliniz g*tünüze kaçar. hele anıları yanlış ve düzenli olarak yeniden işlemek gibi kaypaklığı olan beyin diye bir organ varken.

böyle davranmak dümdüz çok yanlış. kendimi zorladım ve unuttum çok mekanik bir hareket, asla insana özgü değil. bu şekilde unutmuş değil bastırmış oluyorsunuz. inanın bastırılan her şey de bir yıkım olarak yüzeye çıkar.

duygularınızı yaşamaktan bu kadar korkmayın. korkulacak bir tarafı yok çünkü onlardan öğreniyorsunuz.

beni çok rahatsız etse de psikolojinin yaklaşımı aşkın var olmadığı üzerine kurulu. aşk belirli bir anda belirli bir şeyleri hissetmek demek yani. onu yaşayıp bitirince bir süre acı çekiyor, savruluyorsunuz ama sonra geçiyor. o anki gerçekliğiniz yok oluyor yani. zihniniz size oyun oynamış gibi yaklaşıyor bir nevi. tam olarak katılmasam da bir açıdan doğruluğunu kabul ediyorum. çünkü bu süreci yaşayan insanlar böyle olduğunu çok iyi bilir.

birine karşı çok güçlü duygular hissedersiniz, karşılıklı olunca yaşanması gerekenler yaşanır ve bitmesi gerektiğinde bıçak gibi kesip atamazsınız. maddi varlığınız ve aklınız sonun geldiğini bilir ama duygularınız bir anda var olmadığı gibi hemen yok da olmaz. işte o zaman en acılı evre başlar. artık hayatınız geri alınamaz bir biçimde değişmiştir. kurduğunuz hayaller ve o evren yok olur. bir nevi o versiyonunuz ölür ve siz bir süre ölümün acısı olan yasla baş edersiniz.

yasta esas, ona bir mezar vermek ve bir süre arkasından üzülmektir. mezar derken debeci yazarın dediği gibi onu gömmekten bahsetmiyorum. var olduğunu ve öldüğünü kabul edin ilişkinizin. yokmuş gibi davranıp bütün izleri silerek inkara girmek sizi sadece kırılganlaştırır. biraz eğilip bükülmek aşkın doğasında var. kendinizi kırar, inkar ve isyana girişirseniz asla aklınızdan atamadığınız nur topu gibi bir saplantınız olur ve ona ömürlük yapışır kalırsınız, yapmayın.

sağlıklı olan ağlamak, saçmalamak, etrafını darlamak, içip-sıçmak, saç baş yolmak ve arada o mezara gidip dertleşmektir. fotografları hemen silmek ve sürekli bakmak arasında da bir fark yok ama bir süre sonra bakmayı zaten istemez olacaksınız. çünkü acınız ne kadar gerçekse hayat da o kadar akıyor. arkadaşlarla bir kahve içmek, aileyle sohbet etmek hatta kış için konserve domates hazırlamak bile yardımcı olacak. çünkü bunlar sizi hayata bağlayacak ufak tefek şeyler. okul, iş, kurs, gezip tozma denen hayatın gerçekleri var ya biliyorsunuz. işte onlar bu yıpratıcı süreçte sizi ayakta tutacak. zamanla daha az düşünür, daha az ağlar, daha az hatırlar olacaksınız. sonra fotoğrafları silmek de, eşyaları atmak da canınızı yakmayacak. hatta bazı şeyleri saklamak, komik ve güzel anıları hatırlamak sizi kırmayı bıraktığı için yapmaktan çekinmeyeceksiniz. çünkü yaşamak böyle bir şey.


esas civcivli tarafıysa duygularınızın artık bittiği ve sizin için ifade ettiklerinin silindiği evre… biraz öncesinde ve bir süre çok yıpranmış ve artık kimseyi istemiyor gibi hissedeceksiniz. orası kritik bak ama korkmayın; sonra geçiyor ve bir bakıyorsunuz ki insanlar artık dikkatinizi çekmeye başlamış. biriyle farkında olmadan flört ediyorsunuz ve kalbinizin tekrar heyecan duygusunu hissettiğini fark ediyorsunuz. birinin gülüşünden, bakışından, söylediği bir sözden ötürü içinizin bir hoş olduğunu görüyorsunuz. bir yere varmasa bile bu durum sizi şaşırtıyor. çünkü içinizde taşıdığınız ölü insanı gömmüşsünüz. inanamıyorsunuz, bir daha böyle canlı hissetme ihtimali çok geride kalmış gibi görünüyordu oysa.

oradan biraz uzaklaşıp kendinize bakıyorsunuz. içinizin ülkesinde yangın çıktı ve hayat bitti sanıyorsunuz ama sadece bir şehir yanmış. ona uzaktan bakınca soğumuş kül yığınını görüyorsunuz. şu ilerideki parkta el ele gezmişsiniz, beriki sokakta ilk defa öpüşmüşsünüz, içinde yaşadığınız, seviştiğiniz ev de oda da yanmış. ama siz o evde çok gülmüş, çok mutlu olmuştunuz. diğer tarafta beraber acılara direnmişsiniz, şehrin bir kısmını birlikte inşa etmişsiniz ve o kısım çok daha dayanıklıymış çünkü yangından en az zararı orası almış. kurtulan yerler ve çok güzel anılar var, yok saymayı ve acıyla hatırlamayı bırakmışsınız. çünkü o artık sizin hayatınız değil, siz orada yaşamış kişi değilsiniz. artık canınızı acıtan değil tebessümle hatırlanan anılar bunlar. her şey yok olmamış ama kalanlarla yaşanmayacağını biliyorsunuz.

uzaklaşıyorsunuz ama değişmiş olarak; yaşadıklarınızdan dersler çıkarmışsınız, daha dikkatli, daha özenli, istediklerini daha iyi anlamış, sevgiden ve aşktan beklentilerini daha da netleştirmiş olarak. o yaşam size tecrübe kattı. o yaşanmışlıkları yaz boz tahtası gibi göremezsiniz çünkü bu sizin hayatınız, otantik bir deneyim değil. en başta bu yüzden bu kadar mutlu etti ve bitince de bu kadar çok acıttı. yaşayıp gördünüz, bir süre oldunuz ama sonra farkettiniz ki artık olmuyor. belki hayat böyle diyeceksiniz ya da birlikte bir ömür geçirme insanıysanız, o ömürlük yoldaşınız için başka biri olarak yola devam edeceksiniz. fakat hayatı çok başka ve asla tahmin etmediğiniz bir yüzünden gördünüz. ve gördüğünüz şey sizi pratikleştirdi, ne istediğinizi bilir hale getirdi, kendinizi tanıttı size; karşıyı tanımaya çalışmadan önce çok önemli bir merhale bu.

öğrendiğiniz şeyler sizi ve koşullarınızı göz ardı eden, yok saymak, kaçınmak, kötü düşünmek, suçlamak değil. artık değerli bir yaşam öğretisine sahipsiniz ve bunların hepsi insan olmayı, duygusal bir bakteri torbası olmayı öğrenmekle ilgili.

eğer hayatı ya hep ya hiç ikililiğine sıkıştırmayı bırakır, duygularınızı yaşamaktan kaçınmaz ve çevrenize de biraz dert olmayı başarırsanız; kimseden hiç var olmamış gibi kurtulmanıza gerek kalmaz.

öteki türlü olay mahaline döner durursunuz. bırakın biraz dağılın, toplanma isteği hayatın akışında bir aşamada gelecek zaten. insan çok acayip bir varlık. ne savaşlardan çıktık, inkar etmeyin. duygularınız değerli.

ekleme: genel yalnızlık övgülerine de toplu cevap vereyim: sizi parçalamaya çalışan hiçbir fikre tamah etmeyin. iyi olmanın yolu toplumsallıktan ve birliktelikten geçiyor. burjuva olmayın birleşin. aşk da birleşmedir ve böylesi bireyciliğin iman olduğu yerde devrimci bir duruştur. fikirler size düşünme biçimi aşılar, yaşam yolunuzu hala kendiniz bulmalısınız. bunu da başkalarıyla etkileşim halinde olarak yapabilirsiniz.