Eski Türkiye'nin Adeta Kokusunu Almanızı Sağlayacak Dickens Tadında Bir Nostalji Yazısı
61 yaşındayım, eskileri benden dinleyin...
35'lik ya da 70'lik yeni rakı, bakkal efendinin hemen arkasındaki rafta dizili olurdu. isteyene gazete kağıdına sararak verirdi. 7,5 liraya rahmetli babama 70'lik büyük rakı satın aldığımı hatırlarım. ucuzdu. kaliteli şaraplar, tekel birası çok ucuzdu. herkesin almaya gücü yeterdi. filtreli ve filtresiz sigara fiyatları oldukça makul seviyedeydi. sigara almak tiryakilere ekonomik bir yıkım getirmezdi.
ilkokulda kızlar ya da erkekler siyah önlük giyer, beyaz yaka takardı. herkes kapkara bir görüntü sergilerdi. akıllara zarar bir durumdu. evler sobalı olduğundan yazın, kışın yakacağınız kömürü ve odunu temin ederdiniz. herkes belediyeye başvurup kok ya da linyit kömürü parasını peşin yatırıp, geleceği günü beklerdik. kömür yakıldığından kışın dışarıda nefes almak sorun yaratırdı.
para kıymetliydi. rakamlar küçük ama liranın yaptığı iş büyüktü. ilkokuldayken kantinden 25 kuruşa gazoz ve kek alır yerdim. ilkokullarda beslenme saatinde, amerikan yardımı süt tozundan yapılma güğümle sıcak süt ve sandviç verirlerdi. kimse sütü içmek istemez, zorla içirirlerdi. fırından bakır on kuruşa ekmek aldığımı gayet iyi hatırlarım. ekmek de şimdiki ekmekler gibi kofti, içi boş sandviç büyüklüğünde ekmekler değil. bayağı büyük, baba bir ekmekti. hatta halk arasında "adama bak bir oturuşta bir ekmek yiyor!..." diye bir deyiş vardı. bir ekmeği bir öğünde yiyip tüketebilmek çok sıra dışı bir olaydı...
bakkallar veresiye mal verirlerdi. her bakkalın veresiye defteri olurdu. ay başında tahsil ederdi.
et balık kurumu devletindi... mahalle aralarına et balık kurumunun arabası gelirdi. herkes etini, kıymasını buradan paket halinde alırdı. oldukça ucuzdu. etler hem kaliteli hem de lezzetliydi. devlet üretme çiftliğinden peynirimizi, aoç'den balımızı, şeker fabrikasından çuvalla şekerimizi, un fabrikasından çuvalla unumuzu alırdık. hem ucuz hem de tüm bu kuruluşlar devletindi. kızılay, diyanet işleri saygın kurumlardı. kızılay'ın bir ihtiyacı olduğunda tüm millet seferber olurdu, hem de canı gönülden.
mahalle aralarına dondurmacı, horoz şekerci, macun şekerci, kırık leblebici gelirdi.
televizyon ve bilgisayar olmadığından çocukların eğlencesi misket, saklambaç, dalya, körebe, lik (gazoz kapağı) gibi oyunlardı. komşulara gidip gelme çok yaygındı. tombala oynamak bayağı yaygındı.
açık hava sinemaları çok yaygındı. ben çocukken kapalı sinema neredeyse yok denecek kadar azdı. sinemaya giriş 25 kuruştu. millet yolda ay çekirdeğini alıp sinemaya öyle girerdi. sinemada gazoz, meşrubat satılırdı. tahta sandalyelere oturup filmi öyle izlerdik.
hülasa yazmakla, saymakla bitmez... insanlar daha mutlu, daha neşeli, daha candandı. komşuluk bağları çok güçlüydü.
sokaklarda ayı oynatılırdı. genelde roman vatandaşlar bu işi yapardı. aslında o dönemlerde de sokaklarda ayı oynatmak yasaktı. bazen belediye ekipleri bunları yakalar götürürdü. ama ısrarla bir dönem ayı oynatmayı sürdürdüler. biz çocuklar da ayı oynatanların peşine takılıp giderdik. zavallı hayvanların zülüm gördüğünü akıl edemezdik. bize normal gelirdi, çocuk aklı işte...
çocukken kauçuktan ya da araba tekerleğinin iç lastiğinden sapan yapar, kuş avlardık. birkaç kuş vurmuşluğum vardır. şimdi düşünüyorum da ne kadar büyük bir zalimlik. aklıma geldikçe çok üzülürüm, tanrı beni affetsin... yıllardır sokak kuşlarını, hayvanlarını beslerim. umarım günahlarıma kefaret olur.
pazarda tornetçilik yaptım. ilkokulu bitirdiğimde semt pazarına tornet ile gider 25, 50 ya da 100 kuruşa pazar müşterilerinin zerzevatlarını taşıdım. 12 yaşımdayım ve kazandığım para ile orta okul 1. sınıf kitaplarının tamamını satın aldım. 10 lira 75 kuruş tutmuştu, tamamı. 10'dan fazla ders kitabı satın aldığımı hatırlıyorum. tornetçilik çok yaygındı o yıllar. sonra zabıta tamamen yasakladı.
bakkallarda kader-kısmet satarlardı. bir yuvarlağı açmak 5 kuruştu. 2,5 liraya aldığımız setten 2 lira kazanmak mümkündü. bu işi de yaptım.
hacivat-karagöz oynattım, orta okul yıllarında... biraz para kazandım. koskoca hacivat-karagöz kitabının tamamını ezbere bilirdim. şimdilerde unuttum tabi çoğu replikleri ama girişleri halen aklımda... orijinal kitabın sözlerinin anlamlarını bilmeden ezberledim. örneğin hacivat perdeye geldiğinde: "huzuri haziran cemmiyeti irfan" diye başlardı. ya da huzuri erbabı diye bir hacivat girişi vardı. şimdilerde oynatılan hacivat-karagöz orijinal hacivat-karagöz oyunu asla değil...
çocukken bayramlarda tüm apartman sakinlerini dolaşıp şeker toplamak en büyük zevkimizdi. harçlık da alırdık ev sahiplerinden... şimdilerde millet yan komşusunu tanımıyor. hülasa, nerelerden nerelere geldik...