Eşsiz Özellikleriyle Terörle Mücadelenin Yıldız Hayvanı Olan Köpek: Kangal

Gücüyle ön plana çıkan kangal, Türkiye'de askeri alanda oldukça yardımına başvurulan bir köpek ırkı.
Eşsiz Özellikleriyle Terörle Mücadelenin Yıldız Hayvanı Olan Köpek: Kangal

kangal, güç timsali bir hayvan. askeri kullanımı da ezelden ebede sürmektedir.

sağda solda jandarma esrar eroin yakalarsa manşet olup meşhur olan köpekler genelde belçika malinois ve alman kurt köpekleri oluyor. özellikle malinois, koşulduğu her rolde inanılmaz yetenekli bir hayvan. ancak bu tiplerin dolduramadığı çok soğuk iklim şartlarında terörle mücadele devriye gibi bir rolü var ki orayı yalnızca kangal domine ediyor. yani öyle diyince diğer köpeklerden üstün yanı iklime daha dayanıklı olmasıymış gibi anlaşılıyor ama değil. yoksa husky veya malamute tipi köpekler getirip kullanırdık ama o işi yapamıyorlar. kangal, agresif çoban köpeği olduğundan terörle mücadelenin yıldız hayvanı oluvermiş.

Malinois

bunların çoban köpeği olduğundaki hareketlerini incelerseniz (herhangi bir köpeğin, sadece kangal da değil) genel tavırları sürüden ayrılan kopan geride kalan, yani çıkıntılık yapan hayvanı iterek güderek sürüye dahil etme, çıkıntıları törpüleme, sürünün biçimini yuvarlatma, stereotipleştirme içgüdüsünden kaynaklanır. böyle bir hayvanı tek tip elbiselerin giyildiği, sürü halinde yaşanılan, yemeğe, uyumaya, eğitime gidilen bir ortama koyarsak ne olur? köpeğin tek tip kıyafet giymiş olan koyunlar ve keçilere olan bakışı da yeni ortama aynen nakil olur. askeri birliklerde hizmet veren kangallarda benim gözlemlediğim de böyle bir şey.

bu köpeklerin ev ya da polis köpeklerinden farkı, etraflarında bir ev ve daimi olarak kendisiyle kalan bakıcıları tanıdıkları falan olmamasıdır. köpeğin etrafında normal şartlarda alışacağı, arkadaşlık kuracağı insanlar terhis ve tayin süreci yüzünden daimi bir rotasyon içindedir ve bu da insana veya sahibine alışmaya meyilli köpekler için değişik bir ortamdır. bu yeni ortamda değişmeyen tek şey etrafındaki kamuflaj üniformalardır. bu üniformalı tiplerin suratları her 6/12/15/18 ayda bir değişse de üniformanın kendisi köpeğin tutunacağı bir pivot ve referans noktası olarak kalır. bu üniformalı tipler de kendisiyle özellikle ilgilenmedikçe köpek bu kamuflajlı askerleri birer özneden çok, nesne olarak beller. bunun sahadaki avantajlarına döneceğim ama şimdilik aklımızda kalsın.


kangalın kendi çoban köpeği ortamında tolere ettiği diğer köpekler, dominant karakter olan sahibi ve birer nesne kabul ettiği koyunlar harici her şey bir tehdit algı süzgecinden geçer. kışlada diğer köpekler ve "koyun"lar vardır demiştik ama ilginç bir ayrıntı olarak da köpek kendisinin doğrudan sahibi olmasa da kendi ortamında en yüksek otorite sahibi olan komutanı diğer herkesin kendisine karşı değişik davranmasından ötürü onu bir şekilde otorite figürü/sürü lideri olarak sezer. yani ben sezdiğini düşünüyorum. normalde ters giden bir şeyler sezdiğinde zincirlerini kemiren, duvarlara göğüs atan bu dev köpekler komutan içtima alırken resmen esas duruşta komutanın gözünün içine bakarlar. uzman çavuşların yeni gelen acemilere "şu köpek bile yanaşık düzen öğrendi siz hala öğrenemediniz eamk" demesi mesela meşhurdur.


hudut karakollarında bu durum tam da istenen bir şeydir; orayı çiftliği gibi belleyen kangal, üniformalı olmayan dış değişkenlere karşı yarı uyur halde yatsa bile gözü en açık, kafein komasına girecek kadar ayık, gözleri karanlıkta en iyi gören erden 10 kat daha fazla alarm durumundadır. pkk sızma falan deniyorsa bir şeyler hissedip önden kafayı bir kaldırıp havayı koklar, ağzını şapırdatır, huzursuz olur ve çevresini de huzursuz eder. rüzgar kendisine doğru esiyorsa ve orada olmaması gereken alışmadığı en ufak bir koku aldığı anda da bağırıp çağırıp deliye dönüp herkesi ayağa kaldırır. zincirli bağlı değilse de sızma istikametine doğru hemen giderek bizzat müdahale eder. kurt tilki falan koyun çiftliğine sızarken yapması gerekenin aynısını yaparak hayatlar kurtarır. kangalın koştuğu yere projektörleri termalleri bir çevirirsiniz ellerinde şemsiyelerle 200 metrede dımdızlak kalaşnikoflu birileri yürüyor.

aktif devriye atarken ise kangalın sürü gütmedeki tavrı açığa çıkar. -20 derecelerde baca gibi buharlar soluya soluya karlara bata çıka beyazlara bürünmüş (koyunlar gibi!) komando timini sürüsü belleyerek sağına soluna arkasına koşturur. tek bir köpekse deli bir efor harcayarak iki arkaya iki öne dairesel hareketlerle kendi devriyesini atar. sürekli oraya buraya koşarak timin yanında 50 metre nadiren paralel yürür. çift köpek varsa resmen perimeter paylaşırlar biri öteyi biri beriyi dairesel hareketlerle, aynı anti denizaltı operasyonundaki destroyerler gibi dolaşıp dururlar. karlara batmasınlar diye jandarmaya bu köpeklerin ayağına takılacak ufak kar ayakkabıları olan hedik'ler için dahi ödenek verilir. ileride pusu varsa, başka kıyafetli birileri varsa, duman, sigara dumanı, çatırtı patırtı, silah mekanizma kurma sesi falan duydukları anda kangallar kendilerinden geçerek o istikamete doğru koşturarak müdahale ederler. gelen hırlama seslerinden tehdidin istikameti ve mesafesini de meydana çıkararak pusuyu kendi başlarına bozan muhteşem varlıklardır. ama jandarma kendisi pusu görevine çıkıyorsa doğal olarak köpekler kışlada bırakılır.


kurtla karşılaştıklarında, kurdu hissettiklerinde ise maalesef durdurulamazlar. zincirleseniz bile 3 yapılı asker kangalı zor tutar. bu her köpek için provokatif bir şey olsa da kurdun itlafı kangal için bir varlık sebebidir.

bir örnekte, 1988-89 yılında yine hozat kırsalında ilçe jandarmaya ödeneğiyle vesaire malinois bir polis köpeği tahsis edilmiş ve adı da cefri (jeffrey'den bozma). çok akıllı harika bir köpek. ancak oranın koşullarına çok uygun bir ırk değil. jandarma cefri'yi operasyonlara çıkartıyor ve bu köpek elinden geldiğince yapması gerekeni yapıyor. malinois de bir çoban köpeği ırkı ve zeka olarak en tepeye oynayan köpekler ama o iklim koşullarında o role de çok dayanıklı değiller gibi. 24 kişilik time böyle tek köpek eşlik ediyor ve yine böyle bir aralık ayı. 50-55cm kadar kar varken karanlığın içinde iki tane göz parladığı görülüyor. el fenerlerini yakınca böyle yaralı/sakatlanmış bir kurdun sürüne sürüne viyaklaya viyaklaya uzaklaşmaya çabaladığı fark ediliyor. cefri bunu görüp güm diye ileri atılıyor. köpek perspektifinden bakıldığında kurdun varlığı bile kendisine bir hakaret olduğundan dur hop cefri gitme diye arkasından bağıran askerlere aldırmadan yaralı kurdu bitirmeye gidiyor. ancak kurdun köpek çekme hareketi de işte tam olarak budur. kurtlar grup olarak avlanır ve biri yaralı numarası yaparak köpeği provoke ederken diğerleri aportta beklerler. cefri yaralı numarası yapan kurda yaklaşınca bir anda yanlardan saldıran kurtların arasında kalıyor ve gece gökyüzünü insanın kahreden hırlamalar viyaklamalar dolduruyor. cefri'yi araya alıp parçalıyorlar. jandarma olay yerine varıp kurtları kaçırdığında bakıyorlar ki zavallı köpekciğin karnını açmış bağırsaklarının bir kısmını çıkarmışlar. cefri ölümle pençeleşiyor.


tabii belirtmek gerekirse polis jandarma köpekleri de ailedendir. onlar da bu devlet için kan döktüğünden asla geride bırakılmazlar. kendileri karakola 6 kilometre mesafede olduğundan hala şansı olduğunu düşünüp kendisini bir battaniyeye sarıp kucaklayıp karakola yetiştiriyorlar ama cefri orada ağlaya ağlaya ölüyor. bugün beyaz taşlı jandarma logolu mezarı bozmadılarsa hala (edit:karakolun adını yazmayın dediler, onu siliyorum) karakol bahçesindedir.

sonra ilçe j komutanına ölen hayvan için yeni ödenek veriliyor. kendisi de pek köpek vs beslemeyi bilmediğinden bir başka anıda anlattığım öşşekçi'nin bir ziyaretinde soruyor. "yahu köpeğimizi kurt götürdü, operasyonda da bize köpek lazım, nasıl bir şey alsak?"

-"oho kangal alacan elbet!"
-"nerden bulunur o?"
-"kangal'da elbet!"

komutan kendine bir gün idari izin yazıp atlayıp o soğukta sivas kangal'a gidiyor. oradaki ilçe jandarmanın eşlik etmesiyle kendi çiftliğini korumak amaçlı cins kangal yetiştiren bir köylüye gidiyorlar. orada öğreniyorlar ki bu kangalların ayıboğan kurtboğan ve hülleci (kurt murt iplemeyip hiçbir işe yaramayıp öyle yatan) gibi farklı tipleri varmış. ekstra agresif kurtboğan almak gerekiyormuş. ayıboğan (3xl boyundaki kurtboğan) ise yüz yılda bir gelirmiş kimse kimseye satmazmış. ödeneği çiftçiye verip köylülerin bakıp kurtboğan olduğuna yemin billah ettikleri 4 aylık bir kangal yavrusunu kutuya koyup getiriyorlar. adına da hozat ilçe jandarmanın o zamana kadarki at eşek katır köpek bütün hayvanları (niyeyse) c ile başladığı için şekilli bir isim olarak ciraf (giraffe/zürafa) diyorlar. -mesela katır varken onun da ismi bir zaman cankuş idi.


ciraf erler arasında büyüyerek resmen alaylı yetişiyor. asker karavanası yiyor. ama çok geçmeden kuduz hastalığına çok benzeyen gençlik hastalığına yakalanıyor. o olduğu zaman da onun türkiye'de daha yaygın olmayan aşılarını erler astsubaylar subaylar para toplayıp ta almanyadan getirtip köpeği ölümün pençesinden alıyorlar. ondan sonra gelişip serpilen, böyle her gün yüksek kalori et yiye yiye 1 yaşına geldiğinde 70kg falan gelen bu köpeğin pazuları insan kolu gibi, ayakları postal gibi, vücudu ivan drago gibi bir şey oluyor. ayağa kalktığında 1.85m kadar çekiyor. sonra bunu operasyona çıkartıp deniyorlar. orada sanki öğretilmiş her şeyi de yapması gerektiği gibi yapıyor. askerleri koruyacağı koyun sürüsü fertleri gibi görüyor.

2 yaşında ayıboğan adayı 100 kilo delikanlı bir köpek iken ciraf'a kurtlar yine aynı numarayı çekiyorlar ama işte malinois'in yapamayıp kangal'ın yaptığı o manevra çok değişik bir şey. kangal'ı diğer köpeklerden ayıran şey o bence. kangal kurt sürüsüne kendinden tamamen emin saldırırken tek tabanca ilginç bir "posture" ile gidiyor. başı hafif arkaya kayık, kuyruk cayroskop gibi sağa sola sallanıyor. ön ayaklar ileri doğru dirençli basıyor. kurda bir roket gibi hücum edince onu malinois gibi direkt ısırmaya çalışmıyor. o hızla koşturup kurda göğsüyle korkunç bir darbe vuruyor. 80km/s ile gelen o boyda 100kg bir cismin vurduğu göğüs de böyle kurda gelişine dökme demir tencereyle vurmak gibi bir şey. kangal bu darbeyi yiyip bittim diye havalara uçan ve sersemleyen kurdun cart diye boynundan yakalıyor ve kurdun viyak viyak çığlıkları arasında sağa sola müthiş bir güçle savurarak o boynu gayet sesli olarak kırıyor. kendi tasması da iğneli olduğu için kurtlar bunun boynunu bir türlü yakalayamıyorlar. ilk kurdun işi bitince koşup diğer kurda kafa göz vurup onun da boynuna atlıyor. kurtboğan kangal bir ölüm makinesi gibi kurtlar arasında bir tank gibi gezip önüne çıkanı eziyor. onun cüssesiyle, koca ağzıyla, saldırganlığıyla, kendinden emin karakteriyle sürü olarak da başa çıkamıyorlar. yani nasıl anlatılır, marvel karakteri gibi bir hayvan. kurt sürüsü ölülerini bırakıp kaçıyor.


yarı adaletin tesisi, yarı intikamın hazzı, yarı national geographic belgeseli izleme heyecanıyla jandarmalar bu seyirliği asla unutmuyorlar. ciraf ilk vukuatında iki leşle artık hakiki kurtboğan oluyor. diğer karakollardan da "sizin kurtboğanı alsak" diye istiyorlar. çoğu zaman verilmiyor. onun varlığı çok değerli bir şey.

kangal bu tip yüzlerce vakada o kadar çok olayı önleyip güvenliğe öyle katkılar yapıyor ki yetiştirilmesi bilahare üniversitelere falan da havale edildi, bunların aile ağaçları hikayeleri tavırları üzerine çalışmalar falan yaptılar. şu an italyan dağcı askerleri de 2007'den beri falan ta oralardan sivas'a gelerek kendi eksperlerinin gözetiminde avroları bastırıp cins kangal ithal ediyorlar. nitekim kangallar polis köpeği olarak malinois gibi ırkların yıldızlaştığı narkotik gibi sahalarda da pek iyi değiller. her yola gelen joker köpekler kesinlikle değiller. tek geçer kullanım alanları bir şeylere muhafızlık edeceği dağlık ovalık alanlarda devriye gibi şeyler. ha sadece soğuk iklimle de sınırlamamak gerek, zira bu kangalları 1994'te afrika'da keçilere falan çitalar musallat olunca oralara da göndermişler kangal gidip afrikada kendi mekanında çitalara da üstünlük kurmuş. normalde afrikalılar soyu tükenmekte olan çitaları çiftliğe yaklaşırsa vuruyorken kangal varlığı yüzünden koca koca kediler o çiftliklerden vazgeçince böyle win-win bir durum da yaratmış.

bkz. ciraf gençken: