Et Yiyen veya Kozmetik Ürün Kullanan İnsanlar Save Ralph'i Paylaşmamalı mı?

Kozmetik ürünler için üzerinde deney yapılan hayvanlara dikkat çekmek amacıyla paylaşılan kısa film Save Ralph, beraberinde de birçok tartışma getirdi. Ekşi Sözlük'te ve sosyal medyada bu kısa filmi paylaşan birçok insan iki yüzlü muamelesi görüyor. İşte tam da bu konuyla ilgili olaya başka bir açıdan bakmanızı sağlayabilecek bir yazı.
Et Yiyen veya Kozmetik Ürün Kullanan İnsanlar Save Ralph'i Paylaşmamalı mı?

bugün bir arkadaşın önerisi üzerine save ralph'i izleyip ekşi sözlük'teki save ralph başlığına damladım. kadim bir huy olarak başlığı 'en beğenilenler' modunda okudum. gözüme çarpan ve başlıkta sık tekrar edilen iki eleştiriye kısaca değinip gideceğim:

"hayvanların deneylerde kullanıldığını, sonsuz işkencelerle katledildiğini bilmiyor muydunuz ki bu kadar şaşırıp duyar kastınız! zaten bilinen bir şeydi bu"

insanoğlu tabii ki soyut düşünebilir ama dış dünyayı algılayış biçimi hala 5 duyu üzerinde inşa edilir. istediğiniz kadar bilin, düşünün asla fiziksel algılayış kadar etki yaratmaz bu biliş. ışid'in yayınladığı şiddet pornografisinde de aynı şey vardı; kafa kestiklerini biliyorduk tabii ki ama videoları izleyince daha yoğun ve somut hislerle dolduk. bu anlamda ben bir tutarsızlık veya yanlışlık görmüyorum. evet, hayvanların neler çektiğini biliyorduk (daha doğrusu duymuştuk) ama belgeselini veya filmini izleyince daha çarpıcı bir etki uyandırdı.


"gratis'ten çıkmayan tipler de duyar kasmasın bir zahmet"

çok net ifade etmek gerekirse; iyiyi, doğruyu, güzeli ve meşru olanı arama ve savunma mevzusunu mistik bir seviyeye çıkarmanın kimseye hatta hiçbir şeye bir faydası yok. bu anlayış bizi, evrensel etik değerlere ezelden beri ve tam kusursuz bir bağlılık göstermiş kişi arayışına iter ki, bunun ütopik bir arayış olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz, diye düşünüyorum.

evet arkadaşım; hayvan gibi et yiyen, nusret restoranında et tokatlayan biri de vegan/vejetaryen olabilir; gratis'ten çıkmayan biri de hayvanların denek olarak kullanılmasına itiraz edebilir; cinsiyetçi biri de cinsiyet özgürlükçü bir çizgiye gelebilir; inançlı biri de ateist olabilir vs. "bir zahmet siz de duyar yapmayın" demek, muhatabını değişmez, dönüşmez, sabit, ilerlemez, ikna olmaz bir noktaya sabitleyip mahkum etmek ve bedel ödetmekten başka bir şey değil. bu dönüşüm ve değişimden umudunu kesme halinin varıp varacağı yer soykırım kampları, çatışmalar, kitlesel imhalar, kutuplaşmalardır. çünkü evrensel geçerliği olan iyi ve güzeli, özcü bir niteliğe indirgemiş oluyorsunuz. oysa muhattabın insan! yakın geçmişte ten renginden dolayı bir kısım insanı, insan saymamış olan ama şimdi bu iddiayı sürdüreni mahkum ve izole eden bir varlık. daha birkaç on yıl önce otizmli çocukların kafasında çivi ile delik açıp şeytani kovmaya çalışan bu tür, bugün otizm farkındalık haftası diye küresel etkinlikler düzenliyor.


işte bunun ismi değişimdir. değişimden umudunu kesen insanın eğitimden, sanattan, felsefeden, bilimden, politikadan yani kısacası değişimi hem üreten hem düzenleyen her disiplinden koşar adım uzaklaşması gerekir. bu da sizi en fazla ilkel bir mağara insanına çevirir.

bir insanın meşru ve makbul olanı arama ve ona tutunma çabasını, geçmişinde leke barındırmama şartına bağlayan romantik, ütopik ve mistik anlayışın; mevcut çürümeyi, kötülüğü ve karanlığı sürdürme arzusundan beslendiğini düşünüyorum çoğu zaman. çünkü değişim ve dönüşümü engelliyor. değişim ve dönüşüm olmaksızın da bu tünelden çıkış yok. insanların yaşama dair hassasiyetlerini kendince bir önem sıralamasına koyup, kendi algılayışı gereği en az önemli gördüğü mevzulara eğilen herkesi, kendi listesinin en tepesindeki sorunlara duyarlı olmaya davet eden anlayışın sorunların devamına olan katkısı asla az değil. 

"insanlar ölürken sokak kedilerine duyar kasma" veya " hayvanlara yönelik işkencelere bas bas bağırıyorsun ama falanca kampta da insanlar şunları yaşıyor, hadi onlara da bir ses çıkar" gibi, insanları ahlaki ikilikler arasında seçime zorlamanın, sorunları dağ gibi biriktirme dışında bir getirisi yok kimseye. sen nükleer santrale itiraz edip bunun için dayak yiyip tutuklanırken başka yerde insanlar sahilden çöp toplasın. aslolan aktivizmin her türünün kolektif ve süreklilik arz eden bir hüviyet kazanması olmalı.