Evrim Teorisine Göre Uçabilen Canlılar Nasıl Ortaya Çıkmış Olabilir?

Tam olarak gelişmemiş bir kanatla uçulamayacağına göre uçma konusunu evrim içinde düşünmek böyle bir soru getiriyor akıllara.
Evrim Teorisine Göre Uçabilen Canlılar Nasıl Ortaya Çıkmış Olabilir?
iStock

uçmak ve diğer tüm özellikler adaptasyon ile başlayan bir süreç ile ilerler

uçma eylemini bildiğimiz anlamda başlatan ilk ata archaeopteryx lithographica dediğimiz dinazorumsu türdür. dinazorumsu dememin sebebi arkadaşın biraz tavuk biraz dinozor gibi olması.

uçmanın nasıl başladığı ile ilgili çeşitli hipotezler var, bunlardan bazıları

1- kanatların, hayvanın küçük avlara erişmesi için küçük kollardan evrildiği.

2- yırtıcılardan kaçarken zıplayan hayvanların kendilerine itici güç olarak kollarını kullandığı.

3- büyük kanatların cinsel çekiciliği (bu şekilde hep kolları uzun ve tüylü olanlar evrildi vs).

daha birçok hipotez var ama en bilindik 3 hipotez bunlar. şimdi, neden insanların kanatlarının olmadığı sorusuna gelindiğinde, burası biraz homo sapiensin evrimine giriyor. adından da anlaşılacağı üzere (sapien=zeki) modern insanların yarattığı fark, beyin evrimiyle başlıyor. fazla sayıdaki birey optimal düzende herhangi bir kaos oluşturmadan yaşayabiliyorsa (örneğin 100 kişi gibi) ne uzun pençelere, ne geniş kanatlara ihtiyacımız kalmamış olabilir. yani evrimin bize getirdiği beyin gelişmişliğini kullanarak, aletler yaparak, tuzak kurarak, plan yaparak aldığımız verim, doğanın hayvanlara sunduğu iyi koku alma, hızlı koşma, uçabilme gibi özelliklerin önüne geçmiş gibi görünüyor. bu yüzden çindeki çekik gözlü, afrikadaki siyahi tenli olabilir, ancak biyolojik anlamda beyinlerimiz arasında kayda değer bir fark bulunmadığı için insanoğlu bulunduğu ortamda gruplaşmayı, planlama yapmayı sürdürmüş, evrimin getireceği ekstra özelliklere gerek duymamıştır. bunun sonucunda beyin evrimimiz devam etti zaten, artık istediğimiz takdirde gezegendeki tüm canlılığı durdurabilecek güce sahibiz (bu bizim ölümümüz anlamına gelecek olsa bile).


canlıların evrimi ile ilgili paradoks olduğunu ima eden soruların büyük çoğunluğu evrimin temel prensiplerini ve işleyiş biçimini tam anlayamamış olmaktan kaynaklanıyor

örnek vermek gerekirse, aynı mantıkla eğer kullandığınız cep telefona bakarsanız bir sürü gelişmiş özelliği olduğunu görürsünüz. mesela kamerasını ele alalım; telefonu yapan durup dururken, "lan telefonla uzaktaki insanlarla konuşuyorum o zaman neden etrafın görüntüsünü kaydetmeyeyim!" diye düşünmüş olması gerek. ama yetmez, "ışığı toplasın diye bir şey icat edeyim, hah mercek diye bir şey icat edeyim o toplasın, dur bir de dijital sensörler yapayım gelen ışığı kaydetsin, onu yapana kadar mercekler boş boş ışığı toplamaya devam etsinler vs" demiş olmalı.

merceği çıkardığınızda sensörlerin bir anlamı kalmıyor. e o zaman nereden biliyorduk bir gün cep telefonunda görüntü kaydetmek için ışığı algılayıp dijital veriye dönüştürecek bir araca ihtiyacımızın olacağını? bunu bilmeden nasıl bu kadar mükemmel şekilde tam bu işe uygun bir teknoloji geliştirmişiz?

cevap: bilmiyorduk!

vaktinde ışığı anlamaya çalışırken yoğunluk farkından etkilendiğini farkettik, daha sonra farklı yoğunluklardaki ışığa farklı tepki veren materyaller olduğunu keşfettik ve bunu o materyellerle kaplı yüzeylere ışığı çizmek için kullandık (bu sırada sözlü iletişim temelli bir araca görüntü kaydetmek gibi bir gayemiz yok daha). daha sonra bu bilgilerimizi geliştirdik ve filmlere görüntü kaydeder duruma geldik. yetmedi bilgileri dijital olarak kaydetmeyi öğrendik, o zaman ışık bilgisini de kaydedebiliriz dedik, daha iyi sonuç için daha hassas araçlar yaptık, bilgiyi daha iyi işledik, malzeme bilgimizi geliştirdik, optik bilgimizi geliştirdik vs. sonunda bütün bu birikim elimizde iken neden sürekli yanımızda olan telefonlara bunları eklemeyelim dedik.

şimdi bütün bu sürece bakıp "bir delikten ışığı geçirip, kutunun içine ters görüntü yansıtan adam bir gün cep telefonu ile dijital fotoğraf çekilmesi gerekeceğini nerden bilip bu işe başladı" demek ne kadar mantıksızsa, kuşa bakıp "uçmak için kanat yetmez aerodinamiğini ayarlamak gerek, bir de hafif yapmalısın" demek de o kadar mantıksız. 


bu soruları sordurtan yanlış düşünme yönteminden bahsetmek istiyorum

evrimde 10 basamak sonra elde edilecek nihai bir amaca doğru gitmek diye bir şey yoktur. her farklı mutasyon ve seçilim yeni olasılıkları doğurur, ve oluşan her olasılık seçilim mekanizmaları ve evren yasaları ile kısıtlandırılır ve elenir. bir amaç doğrultusunda olmaz bu. ilerde kanat yapacağız o yüzden bu mutasyonu dezavantaj sağlasa da elemeyelim diye bir durum yok. yani ne demek oluyor bu? tamamen uçacak duruma gelene kadar kanat geliştirip sonra birden uçmaya başlamak diye bir şey yok. bunu kavradığınızda her şey aydınlanmaya başlayacak. bu demek oluyor ki, o süreçte çeşitli avantajlar sağlamışlar. bu avantajlar ille uçmaya yönelik olmak zorunda değil. bu seçilim sonucu bir organ genel bir faydadan daha özel bir faydaya doğru evrimleşebilir. yani başta vücut ısısını korumaya yardımcı olduğu için seçilen tüyler zamanla kanatlara avantaj sağlayacak türde (eş seçimi, daha büyük görünme avantajı, avlanma vs) seçilim mekanizmalarından geçebilir.

önce yerden bir adım daha yükseğe zıplamak, daha sonra ise yerden bir adım zıplayanlar arasında havada bir iki saniye askıda kalabilmek vs şeklinde, gittikçe bir alanda uzmanlaşmaya yönelik baskı ile gen havuzu belli bir form ve aerodinamiği sağlayacak şekilde seçilime uğrar. yani bu avantajı elde edemeyenler populasyondan elenir.

yani daha en baştan "şimdi kanat çalışsam birkaç milyon yıla uçmuş olurum, ne kadar erken başlarsam o kadar iyi" denilerek belli bir amaca giden bir mutasyon yok. popülasyon içi çeşitlilik ve seçilim mekanizmaları var.

Bonus: Uçan balıklar!

İki Ayak Üzerinde Durmanın Avantajları ve Dezavantajlarına Evrimsel Bir Bakış

Seks ve İnsan Evrimini Uzun Uzun Düşündüren Tespit: Tüm Hayvanların Erken Boşalması

Evrimin Sonunun Nasıl Olabileceğiyle İlgili Ufkunuzu Açacak Bir Tahmin