Fani Korku, Tutku ve Hırslardan Arınarak Kayıtsız Biri Olma Hali: Apatheia
nedir?
bireyin, dünyevi olaylara ve kişisel hazlara karşı duyumsamazlığı. arınmışlık.
"kendine gel, ayıl, uykudan uyan. huzurunu kaçıran şeylerin düş olduklarına inan; uyanır uyanmaz önceden oldukları gibi gör onları." -marcus aurelius
"soyup benliğini üryan olan gelsin bu meydane" -kelami baba
stoacıların ulaşmak istediği durumdur apatheia. duygusuzluk olarak açıklamak yanlış olur. apethia hayatın olay akışında bizim duygusal durumumuzda yaşanan iniş çıkışları minimize etmektir hatta duygu durumunun stabil olmasıdır, bu hem pozitif hem de negatif olaylar karşısında geçerlidir. stoacılar insanı mutluluktan alıkoyan şeyin hayatta olumlu yaşanan bir şey olsa dahi yaşanan çıkışların olduğunu düşünür çünkü bu çıkışların inişleri de olacaktır, keza yaşanan olumsuz şeyler de aynı şekildedir.
stoacı ahlakın en temel yasasıdır bu terim
'bilge ya da özgür olan'ın hissi rahatsızlıklardan sıyrılmış olması gerekir, ki yaşadığımız dünyanın bunu mümkün kılması gerçekten zordur, hatta imkansızdır. bilge olan'ın bilgeliği özgürlüğünde, özgürlüğü de bile olabilmesindedir. cicero 'ya göre şu hislerden uzak olmalıdır bilge ya özgür olan:
keder (aegritudo), korku (formido), şehvet (libido) ve dördüncü olarak da; stoacıların hedone dedikleri, ruh için olduğu kadar beden için de geçerli bir terim olan, cicero'nun adeta ruhun sevinçten uçan ruhun duyduğu his manasında kullandığı haz yani aşırı mutluluk (laetitia) (cic. de finibus, 3. 35 : " aegritudo, formido, libido, quamque stoici communi nomine corporis et animi hdonh appellant, ego malo laetitiam appellare, quasi gestientis animi elationem voluptariam. perturbationes autem nulla naturae vi commoventur, omniaque ea sunt opiniones ac iudicia levitatis. itaque his sapiens semper vacabit.")
bu konuda bir yazım daha var:
peki bu mümkün müdür, yani mutluluğun, hazzın kraliçesi hedone'den, zevkten, şehvetten, korkudan ve kederli durumdan kurtulabilmek?
ya da aslında benim önemle üstünde durmak istediğim husus, bu durumlardan kurtulup bilge veya özgür olabilmekten ziyade, buradaki ifadenin bize sunduğu gerekliliklerin gerçekten gerekli olup olmadıklarıdır. zira en başta kafam karışıyor, olabildiğince ilk niyete bakıyorum, yaşamamızdaki ilk niyete; mutlu olma çabası, en basit hamlede de, en sağlam adımda da hep mutlu olmanın mücadelesinin verildiğini görüyorum. o halde bilmemkaç entiridir sürdüregeldiğimiz bilgece özgürlüğün temelinde de eğer mutlu olmayı en son kertede arzulamanın öneminden söz edersek, o zaman niyetimiz burada da bir olduğundan, bilgece bir özgürlüğün kendisi için yukarıda verilen kaçınılası durumlar ortadan kalkmaktadır.
bilge olan için keder mutluluğun tam karşıtı mıdır acaba? burada cicero 'nun kullandığı aegritudo 'nun üç anlamı vardır; hastalık, keder , hüzün. "bedensel rahatsızlıktan kaçınması" zorunluluğu kişinin elinde olmayan bir nitelikte olduğundan bilge kişiye verilecek nasihatler içinde yer alamaz. o halde terimin hüzün, keder anlamı üzerinde durmamız lazım. kederden kaçınmak tabi ki; olayları yorumlayışta tutkulardan sıyrılmış olmakla mümkündür. böylelikle bilge kişi acıyı tanımaz hale gelir. çünkü o bilgisi en yüksek olandır, masumdur, acımasız ancak geçimlidir. stoacı anlayışın bilgesi böyledir. (jean brun, le stoicisme) sadece mutluluğu amaçlamaktan kaçınmak ile kederden kaçınmak çarpışmaktadır, ikisinden biri bu uğurda barınamazmış gibi duruyor, ancak avam için acılar içinde olarak değerlendirilebilir bir yaşamda hiç kederlenmeden, serinkanlı ölebilen bilgeler çoktur. burada kederden kaçınmak hususunda bahsedilen, yaşadığı acılardan kedere saplanmış bir biçimde kendinden geçmesinden kaçınmaktır. yaşadıklarını kederliliğin ezilmişliğiyle değil, serinkanlılıkla göğüslemek onu zaten mutlu kılacaktır. burada mutluluk ilk veya son niyet midir, tartışılabilir.
bertrand russell, mutluluk yolu'nda insanların dış dünyaya karşı gerçek bir ilgilerinin olmadığını, sadece dış dünyanın bize zararı dokunması veya nefsimizi tatminden geri bırakması endişelerinin bulunduğundan söz eder. insanların gerçekleri kabul etmek istemeyişlerinin ve uydurdukları yalanlardan medet ummalarının sebebi ona göre korkudur. gerçeklerden kaçmak ne somut ne de soyut manada mümkündür. çekilen acılar, gerçeğe alışkın kimsenin katlandığından daha büyük olur. tabi russell'ın yaşadığı ve kafasında idealini düşlediği dünyalarda, gerçek nedir, tartışmalı bir konu değil midir? varoluşçu bakış açısının, modern dünyada kaçınamadığı gerçeklerle bilge lateranus'un gerçekleri arasında fark vardır. ya da marcus aurelius 'un ta eis eauton 'da vi., xxxi. 'de dediği gibi "kendine gel. uyan. seni üzen şeylerin rüya olduğuna inan. uyandıktan sonra onları önceden gördüğün gibi gör." deyişinde farklı bir gerçek anlayışını görürüz. o halde kişinin, gerçeklerden kaçınması hususunda korkuları da değişmiş olur. çağlar ötesinden, çağlar sonrasına ortak olan bilge'nin özgürlüğü hususundaki belki de en temel unsur ölümdür, yani ölüm korkusudur. stoacı ve epikurosçu anlayışta ölüm kötülük değildir. iki akımın birleştiği noktalardan biridir bu. bilinemez olan ölümden korkmak manasızdır. zira; "varlıklar, var olmakta acele eder; başka varlıklar, artık var olmamak için acele eder; ortaya çıkan her şeyde bir şeyler çoktan sönmüştür." (m.aurelius, a.g.e., v. xxiii.) korkan kişi bile olamaz, korkan kişi özgür de olamaz. korkarak yaşayan yalnızca hayatı seyreder. (şarkı bu be: korkarak yaşıyorsan) bilge ya da özgür olan için hayatı seyretmek de söz konusudur, serinkanlılığını koruyarak yaşamı izlemek. tabi bu sadece onun eylemlerinin bir parçasıdır, zira izlemek ve başına gelenleri erdemle, korkmadan, kederlenmeden göğüslemek, işte bilge olan'ın tavrı budur.
ancak yaşadığımız dünyada bunun gerçekleştirilmesi, yüzyıllar öncesine göre çok çok zordur.