Farklı Ailelere Evlatlık Verilip Neredeyse Aynı Hayatı Yaşayan Kardeşler: Jim İkizleri

hikâye, 1940 yılında ohio'da, üç haftalık iki erkek ikiz bebeğin evlatlık verilmesiyle başlar. biri lima’dan lewis ailesi tarafından, diğeri ise piqua’dan springer ailesi tarafından evlat edinilir. görünmez bir el tarafından yönlendiriliyormuşçasına, her iki ailenin de çocuklara “jim” ismini vermesi ilk tesadüf olur. bu, kulağa basit bir rastlantı gibi gelse de yaşanacak birçok olağanüstü benzerliğin sadece başlangıcıdır.
farklı ortamlarda büyümelerine rağmen benzerlikleri yalnızca isimleriyle sınırlı kalmaz. iki jim de kariyer olarak kolluk kuvvetlerini seçer; biri güvenlik görevlisi, diğeri şerif yardımcısı olur. ikisi de teknik çizimle ilgilenir ve ahşap işçiliğini hobi olarak benimser. her iki jim de iki kez evlenir. ilk eşlerinin adı linda’dır. bu evlilikler sona erdikten sonra ikisi de betty adında bir kadınla ikinci evliliklerini yapar. benzer zamanlarda doğan oğullarına da benzer isimler verirler: biri james alan, diğeri james allan. hatta evcil hayvan tercihlerinde bile benzerlik gözlemlenir: her iki ailenin de “toy” isimli köpekleri olur. en şaşırtıcı rastlantılardan biri ise her iki ailenin de tatil için florida’daki aynı sahile gitmiş olmalarıdır, farklı zamanlarda da olsa.
bir gün jim biyolojik ailesini aramaya karar verir. elinde yalnızca bir ikizi olduğuna dair bilgi bulunan jim, uzun süredir kayıp olan kardeşini bulmak için bir arayışa girer. araştırmacıların yardımıyla kardeşi jim springer’a ulaşmayı başarır. ilk buluşma 1979 yılında, “phil donahue show” adlı televizyon programında gerçekleşir ve oldukça duygusal anlara sahne olur.
ikizler de hayatlarındaki bu benzerliklere çok şaşırmıştı. springer, “bu aklımızı başımızdan alıyor. inanılmaz. tuhaf. korkunç derecede tuhaf. aynı argo kelimeleri kullanıyoruz. çoğu zaman ben bir şey söylemeye başlıyorum, o tamamlıyor!” (araştırmacılar bu tür durumlarda, tek yumurta ikizlerinin beyin dalgalarının şaşırtıcı şekilde benzer olduğunu ve bunun “aynı şekilde düşünme” algısına katkı sağlayabileceğini belirtiyor.)
jim ikizlerinin hikâyesi kısa sürede medyanın ve halkın ilgisini çeker. onlar birer ünlü hâline gelir ve tüm dünyada büyük bir merak uyandırırlar. psikologlar, genetikçiler ve araştırmacılar, bu olağanüstü yaşam öyküsünü doğa-yetiştirme tartışmasının ışığında incelemeye koyulur. ünlü psikolog ve araştırmacı dr. bouchard, genetik ile çevrenin bireyler arasındaki farklara katkısını araştırmaya başlar. araştırmanın amacı, doğumda ayrılmış ikizler arasındaki benzerlikleri analiz etmektir. aynı zamanda, genetik yapının kişilik, ilgi alanları ve yetenekler gibi yaşamın çeşitli alanlarındaki etkisini değerlendirmektir.
dr. bouchard’ın çalışmasından çıkan sonuçlar çığır açıcı olur. genetiğin insan özelliklerini ve davranışlarını şekillendirmede önemli bir rol oynadığını doğrular. bu durum, bilim insanlarının doğa mı yoksa yetiştirmek mi (nature vs. nurture) tartışmasına da yeni bir boyut kazandırdı. springer ve lewis vakası, genetik faktörlerin bir bireyin kişiliği, alışkanlıkları ve yaşam seçimleri üzerinde ne kadar büyük bir etkisi olabileceğini gösterdi. farklı ortamlarda büyümüş olmalarına rağmen tek yumurta ikizleri; kişilik, zeka ve hatta hobiler gibi pek çok konuda dikkat çekici benzerlikler sergiledikleri saptanır. jim ikizlerinin vakası, genetik mirasın bireyin yaşamında ne denli etkili olabileceğini gözler önüne serer.
paylaşılan isimleri, kariyer seçimleri, çocuk ve evcil hayvan isimleri gibi ayrıntılar, kalıtsal faktörlerin kişilik ve tercihler üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu gösterir. çevrenin de önemi vardır: genetik önemli olsa da, jim ikizlerinin hikâyesi çevrenin insan gelişimindeki rolünü göz ardı etmez.
farklı ailelerde büyümek, yaşamlarının bazı yönlerini şekillendirmiş olabilir. bu, doğa ve yetiştirmenin birlikte çalışarak bireyin karakterini şekillendirdiğini gösterir.