Felsefenin Yanıt Aradığı Temel Sorulardan Biri: Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şeyler Var?

Varız ve bunun ceremesini fazlasıyla çekiyoruz ve olmama fikri bize inanılmaz acayip bir şey gibi geliyor. Bir şey nasıl olur da olmaz? Neden bir şeyler var ki? İşte bu sorulara cevap arıyoruz.
Felsefenin Yanıt Aradığı Temel Sorulardan Biri: Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şeyler Var?


bu soruyu direkt olarak, hiçbir birikim olmadan sorduğumuzda tabii ki cevap verilmesi pek imkansız görünüyor

ya da verilebilecek en iyi cevap, "çünkü var bir şeyler." oluyor. neden mi hiçbir şey yerine bir şeyler var, e abi çünkü var da ondan." ilk etapta su katılmamış bir sığır tarafından verilmiş gibi duran bu cevap aslında oldukça doğru bir noktaya parmak basıyor olabilir. bunu akılda tutmakta fayda var.

şu sıralar, modern ya da post modern ya da modern içinde bir basamak olarak postmodern bir dönemde yani, hala soyut düşünme konusunda yeterince iyi değiliz. bunun bir sike derman olup olmadığı da ayrı bir konu ama bu tarz sorulara cevap vermek istediğimiz zaman kuruyup kalmamızın temelinde bu yatıyor. soyut düşünce yetisi dediğim şey ise sözel bazda somut olmayan şeyleri düşünme yetisi değil, yanlış anlaşılmasın. heisenberg de bir fizikçi olarak belirsizlik üzerine bir şeyler söylerken soyut düşünme yetisini kullandı. galileo ilk bağıl kavramlarını ortaya atarken de soyut düşünüyordu, daha sonra einstein gelip genel görelilik, özel görelilik diye konuşurken de aynı şeyi yapıyordu. kısaca, bugün her şeyin madde ile açıklanması o kadar içimize işlemiş durumda ki aklımızı istila etme biçimi bakımından dinlerden hiçbir farkı yok. 

orta çağlardaki aristo örneğini çabuk unutmuş gibiyiz. öyle inanmışız ki, önümüzü bazen göremiyoruz. bunun konumuzla ilgisine gelirsek, soyut düşüncedeki ilerlememiz bizim bu sorunun cevabına dair bir şeyler daha anlamamızı sağlayacağından, maddeye kısılıp kalındığı takdirde yerimizde saymaya devam etmek durumunda kalırız. fakat soyut düşünce dediğim şey de madde ötesi bir şey olmak zorunda değildir. bağlantıları kurabilme yetimizdir, cümle kurabilme, nedenselliği idrak edebilme özelliğimizdir. ve bu özelliğimiz hala, hep böyle olacak olmak üzere gelişmededir. bu anlamda tarih boyunca hipotezler, teoriler ve hatta kanunlar başka durumlarda, başka şekiller içinde, başka düşünme biçimleriyle ve daha yetkin düşünebilen zihinlerce başka şeyler anlatabilir.

göreliliği ya da bilinemezciliği savunuyor değilim bunları söylerken. sadece şunu anlatmak istiyorum; bir zamanlar aristo 'the philosopher'dı. sonra newton 'the scientist' oldu, ardından einstein. ve hepsinde de halimizden pek emindik. şu anda bir çok taraf darwin'den de einstein'tan da pek emin. ben de öyleyim. ama dikkatli olmalıyız.

bütün bunları neden söylüyorum, çünkü zihnimiz de tıpkı bedenlerimiz gibi bir süreç içerisinde ilerliyor, gelişiyor, ve bu hepimizde ortak olduğu için tarihsel dönemlerdeki çeşitli dinamiklerin etkisinde hepimiz benzer etkilere benzer tepkilerle devam ediyoruz hayatlarımıza. bunun sonucunda da belirli dönemlerde belirli akımların oluştuğunu görüyoruz.

bu önsözlerin ardından soruya döndüğümüzde ise, şu anki halimizle varlık ve yokluk üzerine düşünmeye çalıştığımızda dumura uğruyoruz

bu soruya bir cevap düşünebilmek için önceliğimiz varlık ve yokluk üzerinde fikir sahibi olmak ama bu zihnimizi öyle zorluyor ki tam anlamıyla bir noktaya varamıyoruz. varlık yokluğa nispeten daha anlaşılır ama yine de yokluk kadar soyut bir kavram. çünkü varlık dediğimizde bir şekilde var olan her şeyden bahsediyor olduğumuzun bilincinde olmamız gerekir. bu sadece bizim uzay zaman dediğimiz varlıksal zemine dahil olmak zorunda da değildir. fakat her şeye rağmen varlığı, en azından uzay zaman çerçevesinde, tahayyül edebiliyoruz ve fakat yokluk için elimizde hiçbir şey yok. yokluk derken de, bir bardağın bir masanın üzerinde olmaması ya da sevgilinin terk edip gitmesi değil, ve hatta hiçbir şeyin olmadığı bir boşluk bile değil, tam anlamıyla hiçlik. bu açıkça düşünülebilir statüde bir şey değil ve bu sorunun cevabının zorluğuna dair her şey bununla ilgili.

e hadi amına koyim cevap vericek misin artık diyenlerden özür diliyorum. birkaç bir şey daha söylemek istiyorum. cevaba geçmeden evvel, soyut bir varlık kavramının zihnimizde nasıl canlandığını düşünelim. çocukken allah'ı düşünmeye çalışırdık ya, nasıl bir şey acaba, ağzı gözü var mı diye. varlığı düşünürken de bundan ileri gitmemiz mümkün değil. aslında varlıkla ilgili bildiğimiz her şey deneyimsel bir birikim. şu vardır, bu vardır dediğimizden kaynaklı zaman içerisinde ortaya çıkan bir 'varlık' kavramı. ama özünde, varlık nedir dendiğinde girişte belirttiğim gibi "var olmaktır."dan öte bir cevap vermek mümkün olmuyor.

bu sorunun cevabını düşünürken bir de tabi varlığın var olma şekilleri üzerinde fikirler yürütülmeli ama tuğla bir entry yazıp hiç okunmayacak bir şey için uğraşmış olmak istemiyorum o yüzden onları başka bir entry'ye bırakayım.

gelelim bu sorunun olası bir cevabına

hiçbir şey, adı üstünde, hiçbir şeydir. ve sen burada 'var' iken, hiçbir şeyin olmadığı başka bir varlık statüsünden bahsedebiliriz. bu durumda hiçbir şey de var diyebiliriz. ama senin sorduğun şey, statü fark etmeksizin bir şekilde herhangi tek bir şeyin dahi var olmasının nedeni ise, hiçliğin tanımı gereği hiçlik hiç bir statüde hiçbir şekilde bir şeyin var olmaması der isen, hiçlik senin kafanda yarattığın bir kavram olabilir. burada önemli olan şey demin bahsettiğim gibi varlığın da aslında kafada yaratılan bir kavram olması. varlığa deneyimsel birikim demiştik, yoklukta aynı şekilde deneyimsel bir birikim. hayır, diyalektikten bahsetmiyorum. var dediğimiz şeyler yerinde olmadığı vakit onlara yok diye diye, sevgili ve bardak örneklerindeki gibi, yokluk kavramına ulaştık. varlıktan temelde hiçbir farkı olmaksızın.

ama işte bizim buradaki deneyimsel birikimimizin ve kısıtlı soyut düşünme yetisine sahip aklımızın birleşimiyle hiçlik diye bir kavram yaratmamız, varlığın karşısında da hiçliğin olması gerektiğini gerekli olarak, şart olarak göstermez. bizim zaman mekanımız ve ona sebebiyet veren varlık statüsü, öylece, yalnızca var olabilir, her zaman vardı ve hep olacak. hiçlik diye bir şeye ya da onu oluşturan herhangi başka bir şeye ihtiyaç duymayacak şekilde.

bu anlamda yazının başına dönüyoruz, su katılmamış bir sığıra bu soruyu sorduğunuzda, "e abi çünkü var da ondan." dediğinde doğru söylüyor olabilir, taşak geçmeyin.