Fenerbahçe'nin Yeni Hocası Jorge Jesus'un Nasıl Bir Futbol Anlayışı Var?

Fenerbahçe, KAP'a teknik direktörlük görevi için Jorge Jesus ile görüşmeye başladığını bildirdi. Çıkan haberlere göre sözleşme 1 yıllık. Peki Jorge Jesus kimdir, nasıl bir hocadır? Fenerbahçe'de ne yapar? Geçmişte çalıştırdığı takımlarda nasıl izler bıraktı? İşte detaylı bir Jorge Jesus analizi?
Fenerbahçe'nin Yeni Hocası Jorge Jesus'un Nasıl Bir Futbol Anlayışı Var?

fenerbahçeliler'in 12-13'te yaşadığı kara günün mimarı, ama oradan beri de içten içe gelmesini istediği bir hoca jorge jesus.

o gün fbliler'in içindeki en büyük ukde diyebiliriz çünkü görünürde çok yakındı final. ama aslında fb turu daha ilk maçta vermişti; sezonun en iyi oyununu çıkardıkları ve en az 3-4 olabilecek maçtı. ancak kaçan penaltı, direkten dönen toplar, topal'ın 50'de gördüğü kartla rövanşta cezalı duruma düşmesi, meireles'in 60'ta sakatlanması, ve en son webo'nun son dk'da hakemin ofsayt kararına topa vurarak tepki vermesiyle sarı kart görüp rövanş için cezalı duruma düşmesi derken... rövanşta sol kanada alışmış sow'un en önde, caner'in solda, merkezde cristian'ın yanında salih-selçuk'la başlamak zorunda kalınması, tüm bunların üstüne bir de 44. dk'da selçuk'un sakatlanıp topuz'un girmesi, 60'ta gökhan'ın sakatlanıp bekir'in girmesi...

kısacası o gün benfica'nın elemesi şaşılacak bir şey değildi. esas olarak; jorge jesus'un rövanş maçına takımını hazırlama şekli, ilk 10 dk'da inanılmaz baskılı oynayıp golü bulması, fb'nin çabuk cevap verip bulduğu penaltı golüne rağmen baskıyı devam ettirmesi ve ilk yarı bitmeden öne geçmesi... kısacası bir şeyleri düzeltmek için gerekeni yapan taşaklı bir hoca izlenimi vererek aslında başka bir hikaye başlattı, ve o günden beri fenerbahçeliler'in gönlünün bir köşesinde.


2015'te fb ile ismi anıldığındaki düşüncelerim hemen hemen aynı, ama elbette aradan geçen 7 senede değişen bazı şeyler oldu

- o zamanlar 3 büyükler avrupada hala bir şeyler yapabilecek kadrolar kurabiliyor, iyi kötü yarışmaya aday olabiliyordu. mesela o yaz fenerbahçe van persie-nani'yi, galatasaray sneijder varken podolski'yi de aldı, beşiktaş mario gomez'i kiraladı. bugün ise avrupada yarışmaya aday olacak şartları sağlamak, sadece belli tohumlar atıp en az 2-3 sene sabretmek kaydıyla geçerli olabilir. yani artık yazın bir kadro kurup avrupada en az mart-nisan'ı hedeflemek imkansız.

- jorge jesus o dönem iki sezon üst üste avrupa ligi finali oynatmış bir hocaydı, bu statüsü tazeydi. aradan geçen zamanda gerek yaşı, gerek sporting ve 2. benfica dönemlerinde avrupa kupalarında yaptıklarıyla (daha doğrusu yapamadıklarıyla), gerekse de birçok genç hocanın palazlanması ve daha başarılı olmaya başlamalarıyla, jesus'un statüsü avrupa piyasasında düşmüş vaziyette. arada yaptığı al-hilal macerası ve kaybettiklerinin acısını çıkardığı flamengo ile başarılı olması, o bölgelerdeki seviyenin avrupa futbolundan düşük oluşu itibariyle bu statüyü yükseltmedi.

- fenerbahçe 2014'ten beri şampiyon olamama + son 3-4 yılki grafiğin kulübü yarışmacı kimlikten de uzaklaştırması sebebiyle tamamen yerel başarıya odaklanmış, aç susuz şampiyonluk isteyen, yarınları olmayan bir şampiyonluğa bile razı halde. dolayısıyla isterse 35 yaş ortalamalı, veya isterse tamamı 1 senelik kiralık oyunculardan oluşan bir takım olsun farketmez, yeter ki şampiyon olalım diyor.

yani bu buluşmanın iki öğesi de aslında düşmüş durumda, ama göreceli bakarsak fenerbahçe'nin düşüşü jesus'unkinden fazla. dolayısıyla jesus hala fb için gayet iyi bir seçenek.

jesus'un maceralarının ortak noktası; takıma ne oynadığını bilen bir kimlik kazandırması

ilk benfica dönemindeki savunmada luisao-e.garay, sağ bek maxi pereira, göbekte matic, ilerde gaitan, salvio, aimar/lima, cardozo'lu iskeleti kurmuş; sporting'de stoper ikilisi coates-mathieu, merkezde battaglia-w.carvalho önlerinde bruno fernandes, solda hücumcu acuna - sağda dengeli ristovski'li, ilerde bas dost-gelson martins ortaklığından oluşan kimliği oturtmuş, flamengo döneminde ise beklerde filipe luis-rafinha, merkezde w.arao-gerson, forvet arkasında iki hareketli 10 everton ribeiro-arrascaeta, kanat-forvet bruno henrique, forvette gabriel barbosa'lı iskeleti oturtmuş, ikinci benfica döneminde ise 3'lü savunma oynatışıyla çağa ayak uydurmaya çalışan bir takım yaratmıştı.


flamengo dönemi

flamengo'daki başarısını avrupa tedrisatı görmüş futbolcuların ortaya koyduğu fark + görmemiş olanların ise jesus'un avrupai taktiklerine uyum sağlamaya çalışmalarının birleşimi olarak özetleyebiliriz:

- jesus flamengo'da üst düzey avrupa tecrübesi bulunan veya en azından hatrı sayılır vakit geçirmiş oyuncularla çalışma fırsatı buldu; kalede diego alves, beklerde eleğini asıp yurda geri dönen filipe luis ile rafinha, stoperde 6 aylığına pablo mari, önliberoda 6 aylığına thiago maia, merkez orta sahada yeniden avrupaya gitmek isteyen gerson ile eleğini asan diego ribas, sol kanatta ülkeye birkaç yıl önce dönüş yapmış bruno henrique, forvette ise kendini bulan gabriel barbosa.

- genel hatlarıyla 4-2-3-1 diyebileceğimiz, zaman zaman 4-4-2'ye veya oyun kurulumuna bağlı 3-5-2'ye dönen düzende filipe luis ile rafinha hücuma her zaman katılmasalar da (yaş gereği pek mümkün de olmadı zaten) esas olarak oyun kurarken kenarlardan takımı sakinleştirdiler. 


gerson önliberonun yanında topu götüren merkez görevi görürken, diego ribas daha çok merkez ikiliden biri yorulduğunda veya rakip de yorulduğunda oyuna girip geride topu alarak baskı kıran/topu aktaran oyuncu, gabriel barbosa ise kendi boşluklarını kendi bulmaya çalışan, yeri geldiğinde kenarlara deplase olan - yeri geldiğinde pas akışına katılan hareketli forvet görevi gördü. santrfor fiziğine + kanat dinamizmine sahip bruno henrique ise maç içinde kanattan forvete açılan yelpazesiyle hücum jokeri görevi gördü.

- avrupa tedrisatı görmeyen diğer elemanlar ise en az görmüşler kadar savunma bilinci veya hücum dinamizmi ortaya koydu; hatta yaratılan bu avrupai atmosfere ortak olmak adına daha çok çaba sarfettiler. önlibero willian arao oyun kurulurken rakip baskısına göre yeri geldiğinde stoperi üçleyen, yeri geldiğinde hatlar arası bekleyen, yeri geldiğinde süpüren, kısacası tam bir merkez savunma jokeri oldu. forvet arkası bölgesinde değişerek oynayan iki 10 numara özellikli everton ribeiro ve giorgian de arrascaeta ise kanatlarda oynadıkları zaman rakip beki kovalamayı bırakmayan disiplinli birer elemana dönüşebiliyorlardı.

güney amerika futbolu malum; metodlar ve takım oyunu bilinci avrupanın hala gerisinde. sahada çok uzayan takım boyları, organize setler kurulsa bile çoğunlukla bireysel beceriyle tetiklenmek istenmesi / dolayısıyla topu ayağına isteyen bir oyun oynanması / ve yine dolayısıyla bire bir çarpışmaların fazla olup, oyunun da faulle sürekli durma olasılığı... akıcı bir takım oyunu oynayan teknik direktör takımı sayısı çok değil.

bu noktada g.amerika'nın en avrupai futbol ülkesi arjantin'den çıkan bielsa, simeone, pochettino, martino, sampaoli, beccacece, gallardo gibi hocalar avrupa kulüplerinde çalıştı/yor, veya kendi ülkelerinde avrupai oyunlar oynatıyor. brezilya futbolu ise parreira, luxemburgo, scolari, dunga, tite gibi milli takımda başarılı olabilmiş / avrupa kulüplerine adım atsa bile pek başarılı olamayan ve zaman açısından çok geniş yelpazeye serpiştirilmiş bir liste ortaya çıkarabildi (ilginçtir, çalıştığı kulübün çapına göre avrupa kupalarında bir şeyler başarmış olan sadece iki brezilyalı hoca var, ikisi de bunu fenerbahçe'de başardı: 96-97'de şl grubundan çıkmayı son maçta kaçıran sebastiao lazaroni ve 07-08 şl'de yarı finalin kapısından dönen arthur antonios coimbra zico).

o yüzden brezilya futbolunun önemli kulüpleri son dönemde avrupa'ya yöneldi; jorge jesus bunun ilk somut adımıydı. onun başarısından sonra flamengo domenec torrent'i getirdi, olmayınca arada kısa kısa geçen r.ceni ve renato dönemlerinin ardından yine avrupadan paulo sousa'yı getirdiler ve halen çalışıyorlar. palmeiras geçen seneden beri abel ferreira'yla çalışıyor ve libertadores'i iki sene üst üste kazandılar. corinthians kış döneminde vitor pereira'yı getirdi ve yeni başlayan sezonda liderler, botafogo daha yeni luis castro'yu getirdi ve lideri takipteler.

yani jesus'un flamengo macerasının biraz da brezilya futbolunda dönüşüm etkisi yaratma özelliği var diyebiliriz.


buradan en taze dönemi olan 2. benfica macerasına gelirsek, çağa ayak uydurmak isteyen düzenin oluşum evresi

- 20-21 sezonuna tek önliberolu 4-4-2 gibi başladı; korona sebebiyle tek maçlı oynanan şampiyonlar ligi playoff'unda, bir önceki turda beşiktaş'ı eleyerek gelen abel ferreira'nın paok'una (bkz: #112051293) elendi ve avrupa ligi gruplarına katıldı; s.liege-rangers-lech'li gruptan çıkmayı başararak son 32'de mikel arteta'nın arsenal'iyle eşleşti. bu eşleşmenin ilk maçı, jesus'un esas olarak 3'lü savunma oyununa geçtiği ve sezonun ikinci yarısında hep bu şekilde devam edeceği maçtı: (bkz: #119764593). 1-1 biten maçın rövanşında arsenal'e deplasmanda 3-2 yenilerek elendiler ancak sezonun devamında, sonraki sezona iyi bir temel atılmış oldu.

- 21-22'ye bu minvalde doğru takviyeler yapılarak girildi; bir önceki sezonun ortasında gelen sağ stoper lucas verissimo'nun yanı sıra genç takımdan getirip oynattığı sol stoper morato'nun pişmesiyle stoper rotasyonu, aynı şekilde pişen darwin nunez'le de forvet rotasyonu güçlenmişti zaten. yaz döneminde ise, topsuz oyunda yetersiz kalan waldschmidt'in ve ceza sahası becerisini istenen seviyeye çekemeyen seferovic'in bölgesi roman yaremchuk gibi yine fizikli, ama ceza sahası çevresinde pratik oynama konusunda daha becerikli bir santrforla doldurulurken, weigl'ın bölgesindeki rotasyon soualiho meite, taarabt'ın bölgesi ise joao mario ile güçlendirildi.

- 3-4-2-1, zaman zaman 3-4-1-2 veya 3-1-4-2'ye dönüşen düzende ana amaç savunmadayken ceza sahasında hiçbir boşluk vermemek adına hızlı kümelenmek, hücumdayken ise rakip sahada doğan hiçbir boşluğun boş kalmaması/mutlaka birinin koşup doldurması ve top istemesi. 


elbette an'ları değerlendirmeye dayalı az adamlı hızlı kontralar da yapıyorlardı, ama genel hatlarıyla kalabalık hücum etmek isteyen, her boşluğu delmek isteyen dikine hareketlenmelerle rakibi ceza sahasına hapsetmeyi amaçlayan bir oyun oynuyorlardı (ki bu zaten jesus'un çalıştırdığı her takımda istediği şey).

- 3'lü savunmanın 3'ü de genellikle standart stoper, ancak en az iki tanesi bireysel becerileri sebebiyle öne oynama konusunda sorun yaşamayan; sağ stoperde gerektiğinde önündeki boş koridoru doldurabilen (lucas verissimo veya zaman zaman oynattığı, orijinali sağ bek olan stoper fizikli andre almeida), sol stoperde ayağı düzgün olduğu için keskin paslarla 3. bölgeye topu aktarabilen (jan vertonghen veya morato) oyunculardı.

- merkezde julian weigl gibi savunma aklı yüksek bir önliberonun yanına oyun kurucu/dinamik ofansif orta saha rolünde joao mario'yu oynattı; çıkışlarda oyun kuran, rakip sahada ise sürekli arayan, iç koridorları topsuz koşularla zorlayan j.mario, topu ayağına isteyen merkez stilinin dışına çıkarak takımın oyun düzenine sağlam hücum katkıları verdi. jesus zaman zaman da merkezi 3'leyip, weigl'ın önünde j.mario'nun yanında yine benzer rolde teknik bağlantı elemanı adel taarabt'ı oynattı.

- forvet arkasında kanat/iç arası mekik dokuyan oyuncular oynadı; başrol 10 numara özellikli rafa silva'nınken; ona partner olarak zaman zaman yine 10/kanat karışımı stili olan, bir nevi ön bölge 8'i gibi oynayan pizzi, veya direkt kanat-forvet stilindeki everton oynadı.

- pizzi oynarken: r.silva'nın genellikle ilk topu sol kanatta çizgiye yakın alması sebebiyle; jesus'un bek kullanımı biraz terse döndü zira hücumcu sol bek alex grimaldo bu noktada daha çok ikinci sirkülasyonda -o da gerekirse- hücuma çıkarken-, esas hücum katkısını topsuz koşular yapıp boşluklara sızan, orijinalinde savunma-hücum dengesi yüksek bir bek olan sağ bek gilberto veya diogo gonçalves yaptı.

- everton oynarken ise: everton sol kanat-forvet gibi oynadığı için r.silva sağ forvet arkasına geçti; topun oynanma ağırlığı merkeze kaydığı için bu sefer iki bek de topsuz hücum koşuları yapabildi.

- santrforda iki tane azman oynadı; roman yaremchuk veya darwin nunez. bu ikiliyi ligde çoğu rakibe karşı birlikte oynatan jesus, şl'de ise sadece tüm takımca daha geride oynayıp uzun topla çıkmak isterken birlikte oynattı; bu anlarda (her iki turnuvada da) arkalarında r.silva'yı j.mario ile daha ortak şekilde oynatıp zaman zaman 3-1-4-2'ye varan bir şekle bürüdü.

bu oyunun götürüleri:

- rakipler savunma arkasına çokça sarktı. gerek benfica'nın önde bastığı zaman beklerini öne çıkarması + kenar stoperin yana açılıp rakip kanat-forveti tutması sebebiyle merkez stoperle arasında oluşan boşluktan, gerek kenar stoperlerin iç koridorlarda topla buluşmak isteyen rakip oyunculara basmak için çok öne çıkmasından oluşan boşluktan, gerekse ikinci bölgeden direkt sarkıtma toplar atarak. jesus'un stoper tercihindeki fizik ve güç seçimi yüzünden genelde çevik olmayan stoperler oynadığı için, rakiplerin hızlı ve atik oyuncuları bu sarkmalarda topla buluşabildi.

- 3'lü savunmanın 5'liye dönüp hızlıca merkezde daralması + rakibi kenarlara mecbur ettikten sonra orta sahanın da ceza sahasına gelerek takımca kümelenilmesi sebebiyle, topu kenardan ceza yayına indirmeyi başaran rakipler cepheden şut imkanları bulabildi. jesus, geriye hızlıca dolmanın getirdiği patinajı engelleyecek olan forvetleri olası kontralar için fazlasıyla ilerde tutması sebebiyle bu problem de çokça kez baş ağrıttı.

- aynı zamanda j.mario'nun merkezdeki savunma zaafiyeti akan oyunda rakiplerin hem kontralarda hem de oyun kurarken benfica'nın önde baskısını kıran topları atmayı başarmasının ardından boşluklar doğuruyordu, j.mario'nun geri dönüşlerdeki yetersizliği bütün savunma önünü weigl'a bırakıyor, o an yakın olan stoperin öne çıkmasını gerektirdiği için savunma arkasının da boşalmasına sebep oluyordu.

yine de:

- benfica savaşan, pes etmeyen, skor ne olursa olsun oynamak isteyen bir takım oldu. özellikle şampiyonlar ligi'nde kendisine denk sayılabilecek tüm takımları alt etti; 3. ön elemede rui vitoria'nın spartak moskova'sını iki maçta da yendi, playoff'ta roger schmidt'in o dönem epey formda olan psv'sini (bkz: #125941044) eledi, deplasmandaki rövanşın üçte ikisini 10 kişi oynayarak hem de. grupta ise d.kiev'i yendi, araya bir de o aralar iyice düşüşte olan koeman'ın barcelona'sını sıkıştırdı, bu iki rakibe de öteki maçlarda yenilmeyerek grupta ikinci olup çıkmayı başardı.

- ligde ise lideri yakın takibi hiç bırakmadan ilerledi, aralık ayında pizzi ile yaşadığı bir tartışmada oyuncuların pizzi'nin tarafını tutması + kulübün oyunculardan yana tavır alması sebebiyle de jesus çekti gitti.

öyle başarısız/beğenilmedi diye ayrılmadı yani, belki devam etse bu sezon şampiyon olacaktı veya şl'de ilerleyecekti; nitekim kendisinden sonra gelen nelson verissimo'nun takıma oynattığı materyalist futbol belki son 16'da ajax'ı eledi ama (ki futbolun adaletine tükürten bir tur olmuştu), çeyrek finalde liverpool'a karşı daha ilk maçta havlu attı, klopp rövanşa rölantide çıktı.


buradan, jesus'un fenerbahçe'de kadro ve oyun anlamında ne yapabilir'e gelirsek

öyle sporting veya benfica'daki gibi daha uzun soluklu bir düşünceyle başlamayacaktır bu birliktelik, fenerbahçe hemen şampiyon olmak istiyor, jesus'un da zaten yaş itibariyle 3-4 senelik plan yapacak hali yok. bu yüzden elbette transfer isteyecek hatta ciddi transferler isteyecek, öyle eldeki malzemeden ne yapabilirim'e fazla odaklanmayacaktır. ne görevde oyuncu istiyorsa, kadroda varsa oynatacak, yoksa direkt aldırmak isteyecektir.

- jesus'un kim ve szalai'nin kalmalarını isteyeceğini düşünüyorum ama yine de bütçe ihtiyacı / veya zorunlu satınalma maddesiyle vs satılırlarsa, her şeye stoperden başlayacak. öyle kumar diyebileceğimiz yeni lemos'lara tisserand'lara razı olmaz. daha önceki dönemlerindeki luisao, e.garay, coates, mathieu, pablo mari, vertonghen gibi tercihlerinden yola çıkarsak kesinlikle uzun, güçlü, mümkünse üst düzey geçmişi olan ve bu tecrübesiyle liderlik edebilecek bir stoper isteyeceğini düşünüyorum. oyun stili olarak yakın ama lider/yüksek statüde olmayan serdar aziz'e alternatifin olmadığı bu senaryoda, takviye için piyasada -özellikle hız ikinci plana atılırsa- birçok seçenek bulunacaktır.

- orta sahada merkezi tutacak en az bir tane sağlam önlibero isteyecektir; jesus'un oyunu genellikle ön bölgelerin özgürlüğünü sağlama alma adına hep bunu gerektirdi. matic, w.carvalho, w.arao, weigl tercihlerinden yola çıktığımızda bu isimlerin aynı zamanda ayağına da gayet hakim ve pas becerisi yüksek olduğunu görüyoruz. miguel crespo'nun bu profile uymaması, üstelik topsuz oyunda yerini terkeden bir orta saha olması sebebiyle onu nasıl kullanacağını merak ediyorum (ki bu noktada ayakları yere daha sağlam basan bir önlibero olan fernando martins iddialarını gerçekçi buluyorum), çünkü crespo jesus'un önceki düzenlerinde enzo perez, battaglia, meite gibi ara eleman olmaya daha yakın tarzda, ayrıca ne bir tık önde pizzi gibi iç-dış koridor geçişleri yaptırabilecek kadar çokyönlü, ne de b.fernandes, j.mario gibi 3. bölgede üretkenlik isteyebilecek kadar teknik. bu noktada hücum becerileri daha yüksek olan miha zajc ve mert hakan yandaş jesus'un merkezdeki partner profiline daha yakın.

- mergim berisha'nın yüzü rakip kaleye dönük oynayan karma-forvet profili sebebiyle, serdar dursun'un ise jesus'un isteyeceği profili geçtim fb seviyesinin bile aşağısında olduğunu düşünürsek, hücum hattında net bir santrfor isteyeceği malum, ki fb'nin de senelerdir aradığı bir şey. bu vesileyle jesus fizik gücü ve bitiriciliği ön plana çıkan ama hızı veya driblingi zayıf, modern futboldan aşağı inmiş tecrübeli bir santrfor isteyebilir. veya cardozo, bas dost, g.barbosa, seferovic, yaremchuk gibi tercihlerden yola çıkarak bu noktada benzer eksiklerden ötürü üst seviyelere hiç çıkamamış santrforlar da hedef alınabilir: olur da tanıdık isimler hocaya sunulursa; alexander sörloth veya vincent aboubakar jesus'un ilk etapta onaylayabileceğini düşündüğüm isimler.

- kenarlarda (3'lü savunma oyununda ise forvet arkası/yanlarındaki ikilide) düz kanat veya pırpır kanat-forvet profilinden ziyade rakip savunma önü bölgelerini zorlama kapasitesine sahip, hareketli, 10 numara özelliği olan oyuncuları seviyor; gaitan, bryan ruiz, everton ribeiro, rafa silva gibi. bu minvalde diego rossi ve enner valencia'dan elbette faydalanmak ister, ama eğer takımda kalırsa dimitrios pelkas daha fazla birinci tercih olabilir. irfan can kahveci'nin topla birlikte hareket etmeyen, koridorlara topsuz koşularla girmeyen statik tarzı sebebiyle jesus'un ona ne gözle bakacağını ben de merak ediyorum :) ya onu dönüştürecek, ya da yedeğe koyacak. dolayısıyla bu bölgede (rossi, valencia veya pelkas gitmezse) seviye atlatacak bir transfer imkanı olursa mutlaka ister, bu kişinin de salvio, gelson martins, arrascaeta, pizzi tercihlerinden yola çıkarsak, pelkas'a oranla toplu deliciliği daha yüksek, hem toplu hem de topsuz oyunla denge bozabilecek karma bir 10/kanat oyuncusu olmasını ister gibime geliyor.

- beklerde; marcos acuna gibi şahsen çok beğendiğim bir hücumcu beki parlatan jesus bu noktada bright osayi samuel'i elbette yükseltmek isteyecektir. tabii bu ofansif tercih, jesus'un diğer kanattaki tercihini değiştirecektir; sporting'de acuna'nın tersinde ristovski gibi, ikinci benfica macerasında ise sol bekte alex grimaldo'nun tersinde gilberto veya diogo gonçalves gibi daha dengeli stile sahip bir bek oynuyordu. yalnız şu da var ki; ferdi kadıoğlu kağıt üstünde ofansif görünse de, sol bekte savunma güdüleri gelişmiş vaziyette; ne zaman alan koruyup ne zaman adama koşacağına daha doğru karar veriyor (ki bu şaşırtıcı değil zaten altyapısı sağlam). yine de kadroda sadece bir tane sol ayaklı bek olduğunu düşünürsek (ki novak da kalır mı bilemiyorum), en az bir tane daha sol ayaklı bir bek isteyecektir bence. nazım'ın uzun sakatlığını hesaba katarsak bir sağ bek de alınabilir.

3'lü savunma oynatırsa:

- stoper konusundaki istekleri artar
- orta saha göbeğindeki tercihleri değişmez
- forvet arkası ikilisindeki tercihlerden biri rossi/valencia'ya dönüşebilir
- santrfor arayışı aynı kalır

tüm bunları birleştirdiğimizde kısa vadede başarıya ulaşmak isteyecek, 3 kulvarlı sezona erken ve hızlı başlanacağı için erken kopma riski olan, ama yönetimin jorge jesus'a uygun bir ortam sağlayacağını düşünürsek en azından yerelde başarı ihtimali de yüksek bir tablo görünüyor. o uygun ortam:

- irfan can ve mert hakan'ın alikıranbaşkesencilik yapmayacağı, yapmaya kalkarsa (veya başka birileri de yapmaya kalkarsa) yönetimin hocadan yana tavır alacağı,

- takımın toparlayıp 2.'liğe ulaşma sürecinin miladı olan mesut ve ozan'ın kadro dışı kalması kararının (bkz: #135381287) bozulmayacağı,

- ali koç'un tv'lere çıkıp hoca şöyle oynatmalı böyle oynatmalı demeyeceği,

- hocanın isteklerinin "ya şu da var istersen şunu yapalım" gibi şark kurnazı önerilerle bertaraf etmeye çalışılmayacağı bir ortam.

peki yeni sezonun başlangıç noktasına bakacak olursak bu ihtimal ne kadar yüksek:

22-23 sezonuna başlarken abdullah avcı, ilhan palut, olası bir ömer erdoğan/okan buruk gibi anadolu futbolu'nun son dönemdeki yükselişinde rolü olan hocaların yöneteceği + benzer anlayışta modern metodları takip eden valerien ismael'in kendi transferleriyle sezona başlayacağı + vincenzo montella ve francesco farioli'nin kemik oyun düzenlerini oturtmuş olarak sezona girecekleri + üst sıraları zorlama ihtimali yüksek nuri şahin, emre belözoğlu, ve bir süperlig kulübüyle anlaşırsa volkan demirel gibi hocaların takımları olacak. yani yeni sezon belki de son yıllarda hiç olmadığı kadar çetin başlayacak.

işte fenerbahçe bu tablonun içinde, hem de hemen başarı isteyecekse, jorge jesus getirebileceği en iyi hocalardan biri. çetin geçmesi beklenen bu yeni sezon içinde hem teknik-taktik tecrübe, hem motivasyon-takımı hazırlama tecrübesi, hem de zorluklarla başa çıkma tecrübesi açısından, tekrarlıyorum kısa vadede başarı adına yola çıkmak için, daha iyi bir seçenek bulamaz bence.

ayrıca, fenerbahçeliler'in kendisini üzen ama saygı uyandırdığı için içten içe bağ kurduğu ve sonrasında buluştuğu isimler var:

- 02-03 şl ön elemesinde fb'yi eleyen feyenoord formasıyla lider forvet nasıl olur sorusuna cevap veren pierre van hooijdonk,

- 2003 konfederasyon kupasındaki grup maçında sonradan oyuna girip tüm türkiye'nin hayranlığını kazanan alex de souza,

- 09-10'daki avrupa ligi grup maçında 2-1 galip gelen twente'nin formasıyla kadıköy'de 52 bini büyüleyen miroslav stoch,

- fenerbahçeli olduğu bilinen, özellikle 08-09 sezonu trabzon'a ve 2011-2013 arası eskişehir'e oynattığı futbolla, bahsettiğim dönemlerde aragones ve aykut kocaman'ın yönettiği fb'ye karşı zorluklar çıkaran, ve bu iki hocanın futbolunu beğenmeyen fenerbahçeliler'in çok istediği ersun yanal.

tüm bu buluşmalar daha ilk senesinde şampiyonluk yaşadı. jesus da eğer gelirse, böyle bir arzunun neticesinde gelmiş olacak, en azından sezona büyük bir sinerjiyle girileceği kesin. fenerbahçe'nin hiç sezon içindeki gelişmeler sayesinde şampiyon olmadığını, sadece şampiyon olacağını düşünerek başladığı sezonlarda bunu başardığını düşünürsek, jesus'un bu sinerjiyle gelmesi halinde bakalım o bahsettiğim zincir devam edecek mi :)