Filozof Diyojen, Neden Bir Fıçı İçinde Yaşamayı Seçti?

Her ne kadar bildiğimiz fıçı teknolojisi o zamanlar pek olmasa da, Diyojen'e atfedilen bu fıçıda yaşama mevzusunun neyi sembolize ettiğini yine de tartışabiliriz.
Filozof Diyojen, Neden Bir Fıçı İçinde Yaşamayı Seçti?

diyojen... hayatını baştan sona felsefi bir deney olarak yaşayan, fıçıda barınmayı seçerek toplumsal kurallara ve otoriteye bilinçli şekilde başkaldıran antik yunan filozofu.

diyojen'i sadece “fıçıda yaşayan adam” olarak görmek, onun başlattığı radikal sorgulama hareketini gölgede bırakır. diyojen, kelimenin tam anlamıyla felsefeyi yaşamış, bedeniyle, alışkanlıklarıyla ve meydan okumalarıyla her anı bir deneye dönüştürmüştür. çevresinde hüküm süren kurallara ve toplumsal rollere karşı “doğal yaşama” çağrısı yaparken, “insanın en büyük ihtiyacı, sahip olmak değil, ihtiyaçlarını azaltmaktır” demiştir. ona göre, insanları mutsuz eden, sahip olduklarından çok, sahip olmak istedikleri ve sürekli olarak onay peşinde koştukları şeylerdir.

diyojen'in fıçıda yaşamayı seçmesi sadece fakirlik ya da aykırılık değil, bir özgürlük ilanıdır

“gölge etme başka ihsan istemem” diyerek, gücün ve otoritenin gerçek özgürlük getirmediğini, hatta çoğu zaman en büyük zincir olduğunu açıkça göstermiştir. bir keresinde, büyük iskender onun önünde durup bir dileği olup olmadığını sorduğunda, diyojen'in yanıtı hem zamansız bir mizah, hem de mutlak bir özgüven örneğidir: “evet, gölge etme başka ihsan istemem.” bu cümle, toplumsal güç ilişkilerine ve insanların başkasının gölgesinde yaşamaya mecbur bırakılmasına karşı tarihin en açık, en ironik meydan okumalarından biridir.

gündüz elinde fenerle insan araması da, çoğu kişinin zannettiği gibi bir şov değil, insanın içindeki gerçekliği ve sahiciliği bulma arayışının sembolüdür. “adam arıyorum” diyerek, çoğu insanın özünü, içtenliğini ve dürüstlüğünü kaybettiğini göstermek ister. yine kendisine sorulan “niçin köpeğe benziyorsun?” sorusuna “çünkü dostunu ve düşmanını ayırabilen tek hayvan odur” cevabını verirken, insan ilişkilerindeki samimiyetsizliği ve ikiyüzlülüğü iğnelemiştir.

diyojen'in sözleriyle hayatı, varoluşun absürtlüğüne karşı mizahi ve alaycı bir başkaldırıya dönüşür. “bir gün aç kalınca bir ekmek için bin kapı dolaşmaktansa, baştan aç kalmayı öğrenmek daha iyidir” deyişiyle, toplumsal onay ve maddi güvence arayışının insanı nasıl köleleştirdiğini anlatır. onun için gerçek erdem, doğadan kopmadan, sade ve dürüst yaşamaktır. diyojen, “ben paraya, makama ve toplumsal unvana köle olmadım” derken, özgürlüğün ancak içsel bir kararlılıkla ve alışkanlıklardan sıyrılarak elde edilebileceğine inanır.

çoğu filozofun fikirleri kitaplarda, tartışmalarda kalırken, diyojen'in en büyük eseri onun bütün hayatıdır

onun felsefesi, günümüzde hala diri; çünkü bugün de çoğumuz, başkalarının onayı, statü kaygısı ve maddi arzular arasında kaybolmuş durumdayız. diyojen'in pratik yaşamı bir tür “kişisel gelişim furyası”nın çok ötesinde; insana kendini, hayatı ve dünyayı sorgulatan radikal bir dürüstlük çağrısıdır.

bugün artık kimse fıçıda yaşamıyor olabilir, ancak diyojen'in ruhu, her sabah uyandığımızda kendimize sorduğumuz şu soruda yaşar: “gerçekten kendi hayatımı mı yaşıyorum, yoksa başkasının kafamda kurduğu bir rolü mü oynuyorum?” onun mirası, cesareti ve mizahı ile, hayatı biraz daha sade, biraz daha içten ve biraz daha kendimiz olarak yaşamayı mümkün kılar.