Freud'un Kompleksine İsim Babası Olan Oedipus'un Talihsizliklerle Dolu Öyküsü
oedipus yunan mitolojisinin en bahtsız simâsıdır. kendisinin ve ailesinin üzerindeki lanet çok acımasızdır: kızı ve oğulları bile kendini bu lanetten kurtaramaz; bu yönüyle oidipus ve ailesinin hikayesi çok hüzünlüdür. gelin bu hüzünlü hikayeyi en başından anlatalım:
oidipus'un ebeveynleri olan iokaste ve laios'un hikayesi ile başlayalım
laios thebai kent devletinin kralıdır, fakat bilinmeyen bir sebeble şehirden kovulur. bundan dolayı sürgün hayatı yaşamaya mahkum olan laios kral pelops'un yanına sığınır. pelops onu çok iyi karşılar; her türlü rahatlığı sağlar ona.(bunun nedeni herhalde ileriye dönük düşünmesidir.)fakat pelops'un tüm konukseverliğini arka plana atan laios ona ihanet eder. pelops'un oğlu olan chrysippos'a aşık olur. pelops oğlunu çok seviyordu, yanından ayrılmasını kesinlikle istemiyordu. ama laios pelops'un oğlunu çoktan baştan çıkartmıştı: bir gün onu da yanına alarak thebai'ye krallığını almak için yola çıktı.
krallığını alan laios artık karısının yüzüne bakmaz olur; tüm gününü chrysippos ile geçirir, her zaman onu yatağına alırdı. bunu gören karısı iokaste bu durumu kabul etmez ve hera'ya kocasını şikayet eder. (yunan mitolojisinde tanrılar bir işe el atarsa emin olun o işten hayır gelmez, çünkü yunan tanrıları acımasızdır; insanların hayatları onlar için sadece bir oyun alanıdır.) hera bu durumu görür ve çok sinirlenir; laios'un karısını ihmal etmesinden dolayı ona büyük bir öfke besler. bu öfkenin sebebi ise kendisinin de aynı dertten muzdarip olmasıdır.(bkz: zeus) hera öfkesini nasıl dışa vuracağını düşünürken aklına bir fikir gelir: thebai şehrinin kapısına korkunç canavar sphinks'i diker. bu korkunç canavarın görünüşü de bir gariptir: yüzü bir kadın yüzü, ayağı bir aslan ayağı ve kartal kanatları vardı.
thebai halkı kapısında duran bu canavar yüzünden büyük çileler çeker
sphinks kapıdan kimin geçtiğini görürse üzerine atlayarak onu öldürüp sonra da yiyordu. halk ve kral, tanrıların neden bu cezayı verdiklerini öğrenmek için kahine danışırlar ve ondan cevabını alırlar: tanrıça hera kralın karısına olan tutumuna öfkelenmişti, laios'a chrysippos'u babasına yollamasını ve karısına çok daha fazla değer vermesini ister. laios bu tanrı isteğine uzun bir süre direndikten sonra tâbi olur ve çok sevdiği chrysippos'u pelops'a geri gönderir.
chrysippos'un geri gönderilmesi gene de tanrıçayı yatıştırmaya yetmez
hera ikisinden bir çocuk da bekliyordu. iokaste ve laios defalarca denemelerine rağmen çocuk yapamıyorlardı. bu yüzden de kent her gün daha da kötü bir duruma sürükleniyordu; ticaret tamamıyla durma noktasına gelmişti, kimse sphinks'in korkusundan şehirden çıkamıyor veya giremiyordu. iokaste kocasından derhal delphi tapınağı'na gidip bunun nedenini sormasını ister. laios vakit kaybetmeden pythia'nın huzuruna çıkmak için yola çıkar. tapınağa ulaştığında hiç beklemediği bir kehânet ile karşı karşıya kalır: kahin pythia onun bu güne kadar çok şanslı olduğunu söyler ve devam eder: "eğer ki bir oğlun olursa ölümün onun elinden olacak; çocuk yapmaktan kesinlikle kaçın!" bu kehâneti duyan laios'un içine büyük bir korku düşer. korkunun nedeni ölecek olması değil, öleceği günü beklemesidir. ve bu ölümün çocuğu tarafından olmasını da kabullenemez.
şehre döndükten sonra karısına kâhinin ne dediğini söyler; bir daha da onunla ilişkiye girmeyeceğini de belirtir. bunu duyan iokaste başlarda bu duruma normal bir şekilde yaklaşır; fakat zaman ilerledikçe aklını bir düşünce meşgul eder: "kâhin neden bu kadar açık bir şekilde bunu belirtmişti?" bunu düşünmesinin nedeni ise kehâneti veren pythia'nın prensibi ile ilgili. bir kehânet çoğu zaman bilmeceler ile verilir; asla açıkça söylenmez.(bu şekilde tapınağa karşı olan güven hep taze kalır, çünkü kehânet gerçekleşmese bile bu kehânetin yanlış olduğunu değil, anlaşılmadığını gösterirdi.) iokaste artık emindir; ya kocası ona yalan söylemişti ya da bu kehâneti tam olarak anlamamıştı. bir gün kocasını sarhoş eder ve onunla ilişkiye girmesini sağlar. şansa bak ki o kadar birleşmede doğmayan çocuk o geceki ilişkinin meyvesi oldu. tohumu atılan çocuk ise tahmin ettiğiniz üzere oidupus'tan başkası değildi.
iokaste hamileliğini kocasından sakladı
çocuğu doğurduğu zaman kocasına göstermeyi umuyordu; belki bebeği gören kocası bir şekilde yumuşar umuduyla. fakat beklediğini bulamadı; laios bebeği görür görmez çılgına döndü. derhal bebeği elinden alarak onu bir hizmetçiye verir. hizmetçiye onu vahşi ormana bırakmasını söyler, fakat bunu yapmadan önce bebeğin her iki ayağına bir delik açtı ve o deliklerden bir ip geçirmek sureti ile ayaklarını bağladı. bunu neden yaptığı bilinmez. fakat bunu yapması ile bebeğin ismini de koymuş olur: yunancada oedipus "şiş ayaklı" anlamına gelir.
hizmetçi çocuğu alır ve ormana doğru yola koyulur. tam o anda iokaste'nin kocası için umut ettiği duyguyu hizmetçi yaşar, bebeği ormana terketmeye gönlü razı olmaz. bebeği ormanda karşısına çıkan bir çobana verir; çoban ise derhal bebeği korint kralı polybos'a götürür ve başından geçenleri anlatır. kral ve kraliçe bebeği görür görmez içlerine bir bebek sevdası düşer, böylelikle oedipus'u evlatlık alırlar.
anne ve babasının onlar olduğunu bilerek büyüyen oedipus artık genç bir delikanlı olmuştur
çok yakışıklı ve güçlüydü; aynı zamanda da melankolik bir ruha sahipti.
bir gece büyük bir şölende eğlenirken bir arkadaşı ona şu soruyu sorar: "anne ve babana neden hiç benzemiyorsun?" bu soruyu duyan oedipus anne ve babasını inceler ve gerçekten de benzemediğini görür. bunun nedenini anne ve babasına sorar, fakat tatmin edici bir cevap alamaz. aklındaki bu sorudan kurtulmak için delphi tapınağı'na gitmeye karar verir. tapınağa ulaştığında hiç beklemediği bir tepki ile karşılaşır: pythia hiç bir şekilde ona bir bilgi vermeyeceğini ve derhal burayı terk etmesini söyler. oedipus şaşkın bir şekilde tapınağı terk ederken pythia öfkeli bir şekilde arkasından bağırıyordu: "bu kutsal yerden hemen defol seni günahkar! sen babanı öldürecek ve annenle evleneceksin." oedipus bu lafları duydu ise bile bunun saçmalık olduğunu düşünüyordu.
kâhinden istediği cevabı alamayan oedipus, bir daha korint'e dönmeyeceğine dair yemin eder. ve avare avare dolaşan hüzünlü bir gezgin olur.
bir gün bir yeri gezerken başına bir olay gelir
uzaktan bir atlı arabanın geldiğini görür; arabanın içinde askerler de vardı. o askerlerin komutanı olduğunu düşündüğü kişi yolun ortasında duran oedipus'a hemen yolundan çekilmesini, onun bir sefil kendisinin de bir soylu olduğunu söyler. bu sözü gururuna yediremeyen oedipus tanrılar ve anne babasından hariç kimseden emir alamayacağını, itaat etmeyeceğini söyler. bu şekilde yolun ortasında durmaya devam eder. o anda arabada olan askerler inerek oedipus'a saldırır. fakat başta da belirttiğimiz gibi oedipus çok güçlüydü; üzerine gelen askerleri teker teker öldürdü. at arabasında duran komutan ise hâlâ küfürler yağdırıyordu, bunu gören oedipus yaşlı maşlı demeden ona da çok sert bir darbe indirerek ölmesini sebebiyet verdi. tahmin ettiğiniz üzere öldürdüğü kişi babası laios'dan başkası değildi. bu şekilde ilk kehânet gerçekleşmiş oldu; oedipus'un ise hiç bir şeyden haberi yoktu(!). o sırada laios tekrardan delphi'ye doğru yola çıkmıştı. çünkü sphinks hâlâ şehrin kapısında duruyordu. bu sefer bir bilmece soruyordu herkese, bilmeceyi bilemeyenleri ise oracıkta midesine indiriyordu. bu bilmecenin cevabını öğrenmek ya da ipucu almak için kâhine danışmaya gidiyordu, tabii gidemeden öz oğlu tarafından öldürüldü.
thebai'ye doğru gitmekte olan oedipus'u görenler ona derhal yolunu değiştirmesini söyler. sphinks'in bilmecesini bilemeyeceğini ve oracıkta öleceği uyarısında bulunurlar. artık her şeyi boşlayan oedipus bu sözlere kulak asmaz ve "ne olursa olsun" mantığıyla şehrin kapılarına gelir. sphinks onu görür görmez bilmecesini sorar: "tek bir sesi olan, bazen iki bacağı, bazen üç bacağı, bazen de dört bacağı bulunan ve bacak sayısı en az olduğu zaman en güçlü, en çok olduğu zaman da en güçsüz olan yaratığın ismi nedir?" oedipus çok düşünmeden cevabını verir: " bu insandır. bebek iken emekleye emekleye yürür, yani dört bacağı olur ve çok güçsüzdür, büyüdüğünde iki bacağı ile gezer ve gücü de artar; yaşlı olduğunda ise artık bir bastonu vardır, yani 3. ayağı ve güçsüzdür." cevabı duyan sphinks büyük bir çığlık koparır ve kendini uçurumdan atar.
şehire girdiğinde kral gibi karşılanır oedipus. çoktandır laios'a öfke besleyen halk onun tahta geçip kraliçe ile evlenmesini ister. bunu gören iokaste'nin kardeşi olan kreon onun kral olmasını söyler. bu isteği geri çevirmeyen oedipus bilmeden kraliçe (annesi) ile evlenerek 2. kehâneti de gerçekleştirmiş olur.
krallığa geçtikten kısa bir sonra thebai'nin başına tekrardan büyük bir felaket gelir
şehir bu sefer de veba hastalığının pençesine düşmüştü. her gün yüzlerce insan ölüyordu, caddeleri vebalı insan cesetleri kaplamıştı. tüm halk tekrardan "günahımız nedir?" sorusunu soruyordu. bunun cevabını almak için delphi'ye birini gönderirler; kâhinden gelen cevap ise şuydu: "laios'un katilini şehrinizden kovarsanız veba şehrinizi terk eder." fakat laios'un kimin öldürdüğünü hiç kimse bilmiyordu, oedipus bile o öldüren kişiye lanet eder; bu şekilde de bilmeden kendisini lanetlemiş oldu. (zaten oedipus'un hiç bir şeyden haberi yoktu; tüm her şey ondan bağımsız ilerlemişti. acımasız tanrılar hiç bir şekilde oyunlarını bozmak istemediler; böylelikle de sanat ve psikolojide önemli bir yer edinen trajediye ön ayak oldular.)
en sonunda oedipus bu kişinin kim olduğunu öğrenmek için ünlü kâhin teiresias huzuruna çağırır. kâhin her şeyi bilmesine rağmen tanrıların buyruğu ile gerçeği tam olarak söylemez. sadece şu bilgiyi verir: "ancak ekilmiş adamların soyundan gelen biri kendini kurban ederse tanrılar vebayı ortadan kaldıracak." buradaki "ekilmiş adamlar" spartalıların atasıdır. bu ekilmiş adamların soyundan gelen iokaste'nin babası monoikeus bahsedilen kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu; bu şekilde kendisini kurban etti. halk onun arkasından büyük bir cenaze merasimi düzenledi; onu kahraman ilan etti. fakat veba hâlâ gitmemişti; hâlâ insanlar ölüyordu. teiresias'a sorduklarında şu cevabı aldılar: "tanrılar bu kurbandan memnun kaldılar ama istedikleri monoikeus değil. üçüncü kuşaktan birini istiyorlar." oedipus artık şaşkına dönmüştü, ne yapacağını bilmiyordu. içinde taşıdığı iyi yürekli kalbi her geçen gün daha da daralıyordu.
bunu gören tanrılar artık bu oyuna bir son vermeye karar kıldılar
teiresias'a acı gerçeği oedipus'a söylemesini emrettiler. kralın huzuruna çıkan kâhin gerçeği oedipus'a söyledi. oedipus bunu duyunca çok hiddetlendi ve teiresias'ı kendisine komplo kurmakla suçladı; kreon'u ise suç ortağı ilan etti. aslında içten içe kaderin ve tanrıların kendisine bir oyun oynadığını hissediyordu oedipus, ama her şeye rağmen bu korkunç düşünceleri kafasından atarak yazgısına direnmeye çalıştı. üstüne atılan suçlamaları temizlemek için kâhin, oedipus'u polybos'a veren çobanı bulur ve ona tüm gerçeği anlatmasını söyler. oedipus çobanı dinledikten sonra içinde hissettiği duyguya artık karşı çıkmadı ve kaderine razı oldu. ama gene de bunu kimselere söylemiyordu. fakat en sonunda karısı ve annesi olan iokaste daha fazla bu utanca dayanamayarak kendini asarak öldürür.
artık gerçeği saklayamaz hale gelen oedipus çok büyük bir azap çekmektedir. ölü iokaste'nin saçından bir iğne alarak kendi gözlerini oyar. artık kör ve deliliğin sınırında gezen bir kraldır. son olarak kral oedipus olarak insan oedipus'a emir verir: kendisine şehri terk etmesini emreder. kreon ve oedipus'un iki oğlu sonradan kendilerine tahtı bırakmasını istemek için yanına gelir ama umdukları cevabı alamazlar. oedipus bu laneti daha fazla bulaştırmamak için çocuklarını tahttan men eder. oysaki lanet tüm ailesine nüfuz etmişti. kreon'u da sevmediği için reddeder; fakat kreon bu cevaba sinirlenerek bir ordu toplar ve oedipus'un üstüne gider. bunun üzerine oedipus atina kralı theseus'tan yardım ister: theseus onu himayesini alır. oedipus atina'da ölür. fakat trajedi oedipus'un ölümü ile bitmez...
(bkz: antigone)
(bkz: polyneikes)
(bkz: eteokles)