Genelde Yalnız Kalındığında Oluşan Kendine Dışarıdan Bakıyormuş Hissi: Depersonalization

Kişi özellikle yalnız kaldığında kendine dışardan bakmaya başlaması durumu. Elleri, kolları, yüzü hepsi birdenbire yabancılaşarak kendini izlermiş gibi bir algı oluşuyor.
Genelde Yalnız Kalındığında Oluşan Kendine Dışarıdan Bakıyormuş Hissi: Depersonalization
iStock.com

gördüğüm kadarıyla her bünyede farklılıklar gösteren bir olgu. "ben illüzyonu"ndan kurtulma hali. çocukluğumdan beri yaşarmışım. deneyimlerim anlık olduğundan hiç üstüne gitmemiştim.

bazen elime falan bakarken başlar, ama bu kafaya bilinçli girerim. bazense sadece masamdaki objeleri incelerken kendi gelir. o yabancılık hissinin yanında beni bir utanç basar. kıçımdan başımdan utanırım. ilk zamanlar biraz gerildiğimi hatırlıyorum. gitsin diye beklerdim öylece. sıcak basardı. sonra eğlenmeye başladım. kendimi (aslında sadece bu yerimde oturan insanı) dışardan görmek, onu incelemek, ona sempati duymak eğlendirdi beni. "ben" demek de ilginç geliyor şu an.

fakat o his geldiğinde kurtulmam hiç zor değildir. televizyona falan bakarken geçer. biri odama girip "n'aber?" derse geçer. aslında bu patalojik olgu benim için sorun değildir yani. şikayetçi değilim. paylaşacak kimsem olmadığı için yazıyorum. yani anlatmaya çalıştım ama şu tarz diyaloglar oldu:

- oğlum sana hiç olmadı mı?
- yok valla öyle bi şey olmadı.
- hani böyle koluna falan bakarken olur. yabancılaşırsın.
- yok ya öyle bi şey olmadı.
- ya hani olur ya böyle; et yığını gibi hissedersin kendini, o kişi değilsindir o an, kendini incelersin, cinsel organından utanırsın falan?
- yok bana öyle bi şey olmadı.

çocukluğumun ve ergenliğimin büyük bir kısmını yalnız geçirdim. sıkıntıdan evde tek başıma yapabileceğim her şeyi yaptım diyebilirim. salon zemininde alkolü yakarak şekiller çizerdim mesela.

yıllar sonra gelen edit: artık hiç olmuyor. çocukluğumu kaybettim galiba.

tam olarak kim olduğundan önce ne olduğunu algılamaya çalışma sürecidir. öyle kendini tanıma falan değil, tanımanın ne olduğunu da tanıma eylemidir. ellerine bakarsın, "ben şimdi neyim? el, evet." gibi şeyler söylersin. inanılmaz yorucu bir iştir. en ilginç yanı da yaşamamış bir insana asla anlatılamayacak olmasıdır. tarif bile edilemiyor. kendinden bir insanın empati kuramayacağı kadar çok uzaklaşıyorsun.

benzetmeye zorlarsam eğer, portakal kelimesini durmadan yirmi kez üst üste söyle. portakal, portakal, portakal, portakal, portakal. ne kadar acayip bir kelime değil mi? portakal, portakal... şimdi bir anda, portakal kelimesi yerine kendini koy ama bunu tekrarlayarak değil bir anda yap. çat diye kendinin (portakalda olduğu gibi) ne kadar acayip bir şey olduğunu fark et. ne çıktı ortaya? yapamadın değil mi? yapamazsın...

edit: tekrar okudum da biraz "acayip kafası var" demişim, övmüşüm gibi durmuş. öyle bir şey söylemeye çalışmadım. ben bunu yaşadığım her seferinde bir daha bilincimi toparlayamayacağım korkusundan titriyorum. kendimi kaybetmiş hissediyorum elim ayağım boşalıyor korkudan, birilerinin yanına koşuyorum. öyle astral seyahat falan gibi bir şey değil. gerçekten yaşanmaması gereken bir şey.

kendini olduğundan farklı ve yabancı algılamak..kendi bedeninin içinde yaşarken, kişiye aslında öyle değilmiş gibi gelmesi, kendine dışarıdan bakıyormuş hissi ve rahatsızlığı. ayrıca travmatik stres bozukluğu belirtilerinden biridir.
(bkz: travma sonrasi stres bozuklugu)

bonus;
(bkz: derealizasyon)

genellikle çocuklukta yaşanan travmalara karşı geliştirilmiş bir savunma mekanizmasıdır. yaşadığı büyük olumsuzluktan kaçış yolunu bulamayan çocuğun beyni, bulunduğu ortamı gerçek değilmiş gibi göstererek bireyin yaşadığı kötü olayla baş edebilmesini sağlar. ilerleyen yaşlarda kişi her kaygı/stres anında istemsiz olarak bu savunma mekanizmasını kullanabilir yani depersonalizasyon yaşayabilir.