Geri Dönüşüyle Yüreklerde Heyecan Yaratan Black Mirror'ın 5. Sezon İncelemesi
black mirror'u neden seviyoruz?
çünkü dizinin kendine özgü bir tarzı var. her bölümde farklı bir teknoloji, bu teknolojinin günlük hayattaki etkileri, karanlık bir evren ve izleyiciyi mutlaka ters köşe yapan finaller var.
dizinin diğer distopyalardan ayrılan noktası ise teknolojinin kullanılış biçimiydi. diğer yapımlarda genelde teknolojinin kendisi bir tehdit olarak gösterilir. bu dizide ise teknoloji insan doğasını açığa çıkaran bir araç olarak kullanılıyordu. dizinin atmosferinin bu kadar boğucu olması da bundan kaynaklanıyor. çünkü yarın bu teknolojiler gerçek olsa dizide izlediğimiz şeylerin bire bir yaşanacağını içten içe hepimiz biliyoruz.
örnek olması adına, ekşi sözlük'te instagram için yazılanlara bakın, daha sonra nosedive bölümüne göz atın. her ne kadar mesaj kaygılı işleri çok sevmesem de bu bölümün yaptığı tespitler nokta atışıydı. keza ilişkilerin doğasının değiştiği ve güvenin azaldığı şu dönemde the entire history of you bölümündeki teknoloji de aynı şekilde yıkıcı olurdu.
dizinin matematiği ve beğenilme nedenleri ortada. dördüncü sezonda ise bu mekaniği bozdular. bölümler anlatım olarak çok kötü olmasa da black mirror mantığından uzak olduğu için izleyiciler tarafından haklı olarak eleştirildi. ben de açıkçası iki bölüm dışında o sezonu çok beğenmemiştim ve beşinci sezonda iyi yaptıkları işe geri dönmelerini bekliyordum. sezon yayınlandığına göre şimdi spoiler ibaresini bırakalım ve beşinci sezonun üç bölümü nasıl olmuş bakalım.
Uyarı: Buradan sonrası spoiler.
beşinci sezon birinci bölüm aslında ilginç olabilecek bir alanda başlıyor
çünkü oyun arkadaşlığı insanlık tarihi boyunca daha önce görülmemiş bir şey. şu an türkiye'de yaşayan bir insan finlandiya'da, japonya'da, ispanya'da yada amerika'da yaşayan bir insan ile oyun oynarken arkadaş olabiliyor. ve birkaç istisna dışında bu tip insanlar gerçek hayatta birbirlerini görmüyorlar. bu sosyolojik açıdan incelenmeye değer bir konu ve black mirror'un yazarları tarafından işlendiğinde ortaya muazzam bir bölüm çıkabilirmiş.
ancak bu bölümde konuyu daraltıp bireysel bir düzeye çekmişler. bu düzlemde de değerli tespitler yapılabilir aslında ama bunu da es geçmişler. yani bölüm bir şey anlatıyor ama siz görüp "hmm gerçek hayatta buradan yola çıkmış. evet böyle olsa kesin gelecekte de böyle olur." diyemiyorsunuz. çünkü black mirror'un daha öncesinde tema olarak kullandığı teknoloji burada kritik bir rol oynamıyor. yani şuan teknoloji olmadan da bir insan gay olduğunu yada eşinden farklı biriyle ilgilendiğini keşfedebilir. buradaki teknoloji bir şeylerin ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor ama diğer bölümlerdeki kadar kritik bir öneme sahip değil. bölümün söylediği yenilikçi ya da vizyoner bir şey yok bu nedenle.
bir de ya biz black mirror'un evrenine alıştık ya da teknolojiyi tekrar etmeye başladılar. aynı teknoloji ile farklı hikayeler anlatılabilir benim buna bir itirazım yok. ancak yeni bir hikaye anlatılmıyor burada. mesela san junipero bölümü varken bu bölüm dramatik açıdan biraz zayıf kalıyor.
bunlar bir problem tabi ama asıl can sıkıcı nokta finalin eski black mirror bölümlerine pek benzememesi. şöyle düşünün eğer bu bölüm ikinci sezona ait olsaydı bölüm boyunca bir kadın bir erkek avatar'ın birbirine kur yaptığını online olarak aşk yaşadıklarını görürdük. bu romantizmi sürekli arttırıp izleyici "acaba gerçek hayatta buluşabilecekler mi?" diye düşündürülürdü. bölüm sonuna doğru oyunculardan biri haber vermeden oyunu bırakır haftalarca offline olarak kalırdı. tam seyircinin umutsuz olduğu anda da aslında iki yakın arkadaşın böyle bir ilişki yaşadığı açıklanırdı. izleyici de "vay be. demek ki durum buymuş". derken bölüm biterdi.
bu yukarıdakini "benim istediğim gibi yapmamışlar bölümü o yüzden kötü" demek için yazmadım. ben sadece ekranda gördüğümü değerlendirebilirim. bunu da sadece diğer bölümler ile karşılaştırmak adına bir örnek olsun diye yazdım. ancak bu örneğin dizinin matematiğinin nasıl değiştirildiğini iyi bir şekilde ifade ettiğini düşünüyorum.
ikinci bölüm için de şunları söyleyeceğim
black mirror gerçekten gelecek konusunda çok ileri görüşlü. şu an geliştirilmekte olan teknolojilere bakıp gelecekte bunlar bunlar olabilir diyor. bu konuda da başarılılar ancak bu bölümde bu mantığı terk etmişler.
bu bölümde sosyal medya hesaplarının hayatımızın her alanıyla ilgili bilgi sahibi olduğu söyleniyor. mesaj iyi işlenmiş ancak biraz geç kalınmış. çünkü şu an bilgisayarla çok az ilgilenen insanlar bile arama yaptığında kendisine özel reklamların yönlendirildiğini fark etmiş durumda. ayrıca neredeyse girdiğiniz her sitede cookie uyarısı çıkıyor. bir süre önce de mark zuckerberg'in mahkemeye çağrıldığında yaptığı açıklamalar gündemi meşgul etmişti.
bu nedenlerle bölümün bahsettiği hiçbir şey izleyicileri etkilemiyor. biraz boş vakti olan bir insan bile sosyal medya hesapları üzerinden bir diğeri hakkında bilgilere ulaşabilirken tüm bu bilgileri tutan firmaların daha fazlasını bilmesi maalesef şaşırtıcı gelmiyor.
bir de önceki bölüm gibi bu bölümün çatışmasının merkezinde teknoloji yer almıyor aslında. ana karakterin telefonunu kontrol ederken kaza yapması ve o app'i yaratan insan ile konuşmak istemesi çok derin bir anlatım sunmuyor. yani kazayı radyoyu değiştirirken de yapabilirdi, ya da birisi telefonla arardı gözü kayardı kim aramış diye ve yine kaza yapabilirdi. bu durumda kimi kaçırıp kimle görüşmek isteyecekti?
bölüm ile ilgili güzel bir şey yok mu? aslında bölümdeki iki detay çok iyi. birincisi andrew scott ben kendisini bbc yapımı sherlock ile tanıdım. o dizide özellikle duygusal olarak yüksek anları çok iyi oynayarak akıllarda yer etmişti. bu bölümde de kız arkadaşını kaybeden ve pişmanlık yaşayan karakteri çok iyi oynamış. her bir diyaloğunda karakterin acısına ortak oluyorsunuz.
diğer beğendiğim detay da topher grace. silikon vadisi kültürü popüler kültüre eklemlendi. hepimiz aşağı yukarı elon musk'ın, steve jobs'ın mark zuckerberg'in jeff bezos'un hayatına aşinayız. çünkü bu alanla ilgili sürekli filmler yapılıyor kitaplar yazılıyor. bu nedenle herkesin kafasında silikon vadisi ceo'su denilince bir profil oluşuyor. topher grace de çok ekstrem bir performans sergilemese de karakterini genel fikre uygun şekilde canlandırmış. o farklı ve özel olduğu düşünülen insan aurasını bizlere çok iyi aktarmış.
buraya kadar iyi kötü geldik ancak sezon finali için ne diyebilirim gerçekten bilmiyorum
çünkü dediğim gibi black mirror'u orijinal fikirleri için seviyorduk, burada ise gençlik filmi denilince aklınıza gelen ne kadar klişe varsa ardı ardına sıralamışlar. menajerler ve plak şirketleri tarafından sömürülen genç ve yetenekli sanatçı var, arkadaş edinemeyen okula yeni gelen genç kız var, pixies dinlediği için kendisini farklı sanan sorunlu ergen var (burada pixies'e laf etmiyorum. problemim adının geçtiği yer ile) işin kötüsü bir farklılık da yok. yani bu tip ögeleri bir araya getirdiğinizde ortaya nasıl bir şey çıkacağını tahmin ediyorsanız tam olarak öyle bir bölüm izliyorsunuz.
ayrıca diğer bölümlerde geri plana itilen teknoloji bu bölümde iyice oyuncağa döndürülmüş. bildiğiniz alexa'dan hallice bir robotun üstüne bölüm inşa etmişler. sonunu da en klişe hollywood filmi gibi bağlamışlar. ne bir sıkışmışlık hissi ne umutsuzluk ne bir mesaj hiçbir şey yok.
bu bölümün asıl üzücü tarafı ise şu; müzik günümüzde teknolojiden en çok etkilenen alanlardan biri. üretilen şeyler sürekli birbirine benziyor artık ve laptop neredeyse bir enstrüman haline geldi. ben müzisyen değilim bestem falan yok bu işle uğraşanlar benden daha iyi biliyordur ama eminim bu alanda söylenecek yüzlerce şey vardır. mesela sahnede hologram kullanmak bile hala tartışmalı bir konu. ölen bir sanatçının görseli kullanılmalı mı kullanılırsa bu iş ne kadar etik olur belirsiz. yani bu tür bir alana yönelecekleri yerde "menajerler kötü olabilir." gibi zayıf bir şey söyleyip gitmişler. o yüzden diğer bölümler fena değil yine bu bölüm tam bir sinir bozukluğu bence.
Spoiler kısmı bitti.
yazıya bakıldığında sanki sezonu yerden yere vurmuşum gibi görünebilir ancak amacım bu değil. dizi çekim kalitesi olarak hala üst düzey, anlatmayı tercih ettiği konuları da düzgün bir şekilde seyirciye iletmiş. sadece önceki sezonlar gibi ekran başında donup kalmıyorsunuz. tek derdim de bu aslında.
burada sorun, sanırım, çıtanın ilk üç sezon boyunca çok yukarı taşınması. şimdi bırakın black mirror'u, çoğu dizinin bütün sezonu bile white christmas gibi bir bölümle karşılaştırılamaz. e değerlendirme kriteri de bu kadar yüksek olunca haliyle en ufak bir eksiklik bile sanırım göze çok büyük görünüyor.
sonuç olarak
dizi dördüncü sezonda tarzını değiştirdi ve eleştirilere maruz kaldı. beşinci sezonda aynı şekilde devam etmeleri bunun bilinçli bir tercih olduğunu gösteriyor. bu nedenle altıncı sezon çıkar mı, çıkarsa nasıl olur bilmiyorum. ancak dediğim gibi bu sezon diğerlerine pek benzemese de kendisini izletiyor hala. bu nedenle birinci ve ikinci sezonu yazan insanlardan umudumuzu kesmeye gerek yok sanırım.