Gidip Gören Biri Anlatıyor: İki Amerika Kıtası Arasında Kalan Porto Riko, Nasıl Bir Yer?

porto riko: kuzey amerika ile latin amerika arasında sıkışmış kalmış, yarı ispanyolca, yarı ingilizce konuşulan sıcak ada. mart ayının başında, spring break vesilesi ile gittiğimiz san juan aslında karayıplerdeki birçok şehirden daha ucuz. yerli halkın "porto riko'nun new york'u" diye nitelendirdiği başkent aslında hem turistik, hem de downtown - business district tarzı yerler de mevcut.

adaya ilk vardığımızda aşırı nem ve boğucu sıcağın dışında ilk fark ettiğimiz şey arabaların bolluğu oldu. aynı kıbrıs gibi burası da amerika'nın ihraç veya üretim fazlası arabalarının adeta yığıldığı bir ada olmuş. rehberlerimizden birinin dediğine göre bazı ailelerin yedi arabasının olduğu bile oluyormuş. zira bu fazlalık toplu taşımanın hiç gelişmemesine neden olmuş, ki çareyi araba kiralamada bulduk.
san juan ikiye ayrılan bir şehir. old san juan, new san juan diye. old, adından da anlaşılacağı gibi, san juan kalesinin surları içerisinde kalan inanılmaz renkli (ciddi anlamda), cıvıl cıvıl bir yer. gezilecek yerler arasında old san juan harbor/gate, san felipe del morro kulesi, reçinto sur gibi yerler var. ayrıca fortaleza üzerinde guess, tommy gibi markaların çok ucuza satış yapan outletleri var. duyduğuma göre altın, gümüş vb kuyumculuk da ucuzmuş, çok takılmadım.

new san juan ise (turistik kısmından bahsedeyim, yoksa koskoca şehir) iki önemli mahalleden oluşuyor. condado ve isla verde. gece hayatı genelde bu iki mahallede geçiyor. biz gittiğimizde şansa (bkz: st patrick's day) downtown'da shannan's diye irlandalı birinin çok ama çok büyük bir partisinin içinde bulduk kendimizi. gece hayatına dair başka bir ayrıntı da old san juan'daki senor frogs club, spring break'çilerin vazgeçilmezi. adada içki içme ve kumarhaneye gitme yaşı da 18.
adada yapılacak birçok aktivite mevcut... şu sporlarından kayaking'e, rafting'den sörfing'e. hatta bizim yaptığımız gibi bir rehber tutup el yunque yağmur ormanına günlük tur bile ayarlayabilirsiniz. lakin dikkat, rehberler insanı kazıklamaya odaklı. kendiniz gidin, kendiniz gezin, rehbere gerek yok. tek ihtiyaç bir adet kiralık araba. bahsettiğim yağmur ormanında bir bok yok zaten, üç beş yeşillik, yüzde 90'a varan nem, 4 milyonluk bir şehrin yıllık şu ihtiyacını karşılayabilen miktarlarda yağmur alan bir orman, bolca turist, turistlerin yürümesi için betondan bir patika vs. vs. benim tek hayal kırıklığım bir tane bile hayvanat görememiş olmam. ormana mı gittik, bizim arka bahçeye mi geldik belli değil...

gelelim en t*şaklı atraksiyona. porto riko'ya bağlı iki küçük ada olan culebra ve vieques adaları tamamen birer doğa harikasıdır. yoğunluktan, kalabalıktan, gürültü patırtıdan uzak, doğayla iç içe, süper mini adalar olan bu iki adaya ulaşım ya feribotla ya da uçakla gerçekleştirilebilir. biz gelmişken uçalım bir de yukarıdan bakalım deyip yaklaşık kişi başı 60 dolara culebra'ya günübirlik gidip geldik. culebra'da birer bisiklet kiralayıp hem adayı dolaştık, hem de dünyaca ünlü flamengo beach'de denize girme fırsatı yakaladık. tek kelime ile inanılmazdı. discovery channel'in dünyanın en iyi ikinci plajı seçtiği flamenco'ya cam şişe sokmak yasak mesela. gidenler mutlaka burayı görmeyi akıllarında bulundursunlar. yaklaşık 2.5-3 metrelik dalgalar da cabası.
neticede halkın mutlu, turistin mutlu olduğu güzel yerlerden biridir porto riko.

Şöyle de ilginç bir durumları var
porto rikolulara amerikan vatandaşlığı 1917'de verildi, jones act denen bir yasa/tasarı/yasa tasarısı/kanun hükmünde kararnameyle (bunların arasındaki farkı da halen öğrenemedim, pek umrumda da değil, bir otorite figürü gelip bir kağıdı imzalamış işte).
verildi ama bu herifler halen ne amerikan başkanlığı için oy kullanabiliyorlar, ne de kongrede temsil ediliyorlar. federal vergi de vermiyorlar. fakat askere alınabiliyorlar. nitekim 20 bin porto rikolu 1. dünya savaşına yollanmış (şimdi bilirsiniz abd'de normalde zorunlu askerlik yok ama savaş zamanı draft vardı, yani zorla yollandılar).
bu yüzden de gıcık olmuşlar porto rikolular, halen sağda solda "bizi savaşa göndermek için vatandaş yaptılar, üstelik oy verme hakkı tanımadan" diye gaza geliyorlar politikayla ilgilenenler (genç nüfus genelde ilkokulu bitirince hamile kalmakla veya gangster hip-hopçu imajlarıyla birbirine pis pis bakmakla meşgul). popülizmin gözü korolsun. işin aslı, hem amerikanın bu adamlara vatandaşlık tanıması tartışması daha savaş öncesinde başlamış, hem de daha önemlisi kanunen porto rikoluları draft etmek için vatandaş olmalarına da gerek yokmuş. ama tabii bu özür de kabahatten beter; ne biçim kanun o öyle de vatandaşlık hakkı olmayanı dahi paketleyip okyanus ötesinde ölüme yollayabiliyor? sevmiyorum arkadaşım hukuku, adamakıllı bir referans noktası olan bir sistem değil, gıcık ediyor.
neyse bu porto rikolular da bana ne hukukundan gugukundan demişler, vatandaş olur olmaz göçmüşler anakaraya. bugün new york civarında, porto riko'nun başkentinden daha fazla porto rikolu yaşıyormuş. böyle ülke mi olur be, diasporadan ibaret. zaten kimlik bunalımı yaşamak için ideal bir yer. bak, başkentin adı san juan, ispanyolca basbayağı. bunların orijinali kızılderili ama ölmüşler, yerlerine gelenler genelde zenci köleler, ispanyol boyunduruğunda. yüzyıllar boyunca bir sürü göçmen alman, hollandalı, ingiliz falan da geliyor. şimdi de amerikalılar, ama tam değil. sen daha orada türk-türkiyeli iki boyutlu uzayında şaşırıp kalırken, burada milletin etno-kültürel yapısı menemen gibi olmuş, 8 bilinmeyenli denkleme dönmüş, halen mutlu mesut yaşıyorlar...