Gümrük Kapıları ve Havalimanlarında Kaçakçıların Sık Kullandığı Yöntemler

bu mevzu üzerine yapılmış programların çoğunu izlerim. natgeo'daki to catch a smuggler favorimdir. ingiliz versiyonu real responders da fena değildir.
hep aklıma takılan bir çok sorunun cevabını da bu programlardan aldım. mesela g*tünde 20 paket kokain taşıyan adamı nasıl sıçırtıyorlar da o paketleri alıyorlar? veya o boklu paketleri kim, nasıl temizliyor gibi aptalca soruların yanıtı şurada:
ingilizlerde özel düzenekli bir tuvalet varmış. kaçakçıya müsil veriliyor, sonra paketler çıktıkça bir ağa takılıyor. onları da el değmeden yıkamak için arkada bir sistem var. görevli bulaşık yıkar gibi yıkayıp kurutuyor. abd versiyonunda ise dümdüz tuvalete çöp poşeti sererek sıçtırıyorlar. eğer midedeyse doğrudan hastaneye gönderiyorlar. röntgen çekiliyor. risk yoksa yine müshil verip bekliyorlar. riskli ise ameliyata alıyorlar.
natgeo programında, kara deniz hava bütün gümrüklerin operasyonları gösteriliyor. teknoloji o kadar gelişmiş ve görevliler o kadar profesyonel ki şaşırıyorsunuz. mesela meksika sınırından geçen araçlarda eğer şüpheli gördükleri birisi olursa x-ray zart diye yakalıyor. olmadı köpek buluyor. en olmadı uzmanlar bakarak anlıyorlar ama asıl mevzu bu araçları sıradayken tek bakışta anlayan adamlarda.
hani aracın konsolunun azıcık kenarının gözüktüğü bulanık bir fotoğraftan aracın marka model, üretim yılına kadar söyleyen manyaklar var ya. ona benzer adamlar var. tek bakışta aracın lastiğinin havasından, tampon kenarındaki ufak bir çizikten, motorun sesinden vs. bir sıkıntı olduğunu anlıyorlar. bana dümdüz araba gibi gözüküyor ama adam yok toyota'nın bu modelinde şu parça yok, orijinal değil çekin kenara diyor. birisinin benzin ibresine baktı, sonra depoya baktı. depoda mal var dedi. ağzım açık kaldı. lavuk 25 kilo mal yüklemiş depoya.
başka bir bölümde, bunda kesin insan var dedi. lavuğun tekini tampona sokmuşlar. bir çıkardılar herif havale geçiriyor. meksika sıcağı, hava 45 derece, bu da egzosun üstündeki tampona bağlı duruyor. direkt hastaneye yolladılar kamili. başka bir araçtan şüphelendiler, direksiyonun altında bir parçadan kıllanıp bu uzman dayılardan birisini çağırdılar. dayı, parçanın orijinal olduğunu, 1996 serisinde kullanıldığını vs. anlattı. üzerinde birikmiş yağ ve toz var, bunun sürücüsü uyuşturucudan değil de bakım yaptırmazsa trafik kazasından ölür dedi.
böyle ince detaylar vermeleri keyifli oluyor. ingiliz versiyonunda x-ray konusunu da güzel anlatıyorlar. mesela laptop içerisine alüminyum folyo ile sarılı uyuşturucu varsa zart diye anlıyorlar. uyuşturucu tacirleri genelde kaçakçıları düşük iq tiplerden seçer, onları inandırmak için böyle yalanlar uydururlarmış. bak folyoya sardık, x-rayda anlaşılmaz hesabı. gümrük memuru, bu bizim işimize geliyor çünkü yeni nesil aletlerde uyuşturucunun cinsini bile x-ray de anlayabiliyoruz diyor.
kara gümrüğündeki şüpheli arabaları da levyeyle gavurun malı gibi haldır huldur parçaladıklarına şaşırıyordum. onun da bir sebebi varmış. üçüncü aşamaya getirilmiş araçta bir bok olduğu neredeyse garantiymiş. önce uzmandan, sonra köpekten, daha sonra x-ray'dan şüpheyle geçen araçta %99 oranında bi bok çıkıyormuş. bir de bu araçlar içinde uyuşturucu çıktığı vakit sistemde işaretleniyor ve ne sahipleri geri alıyor ne de başka kimse tarafından satın alınmıyormuş. bir çoğu yed-i eminde çürüyor veya yedek parça için sudan ucuza gidiyormuş.
sonracığıma filmlerde gördüğümüz, içinde beyaz bir toz bulunan pakete sustalı daldırıp ucundan tadarak oroyin bu! muhabbeti yapma devirleri de bitmiş. fentanil çıktığı vakitler bunu yaparken ölen polisler olmuş. öyle tehlikeli bir madde ki 000.1 miligramı bile kalp krizi geçirmeye yeterliymiş. o yüzden test ederken maske takıp glove box, yani içinde kauçuk eldivenler olan hava geçirmez camlı kabı kullanıyorlar.
eskiden böyle bir mal yakalandığında laboratuvara gönderilmesi gerekiyormuş. olmadı büyük gümrüklerde seyyar laboratuvarlar varmış ama gelişen teknoloji ile birlikte bir kaç test kiti ve telefondan biraz büyük bir cihazla %90 oranda ne olduğunu anlayabiliyorlarmış.
bu programlarda diğer dikkatimi çeken bir mevzu ise kanunların değişkenliği ve muamele. birisinde deklare etmediği 10 bin dolar üzerindeki para 1 dolar bile olsa 500-5000 dolar arası ceza kesiyorlar. diğerinde milyon dolarlık altın buldukları kadını uçağa bindiriyorlar.
sırf kılığından şüphelendikleri garibanları öyle bir sıkıştırıyorlar ki sizde kesin g*tünde 25 tane balon var diyorsunuz. sonra hiçbir bok çıkmıyor. insanların gördüğü bok gibi muamele de cabası. öğrencinin tekinden bir tane reçetesiz hap çıktı. bakın bir draje diyorum, paket değil. üstelik o ülkede yasak da değil, sadece reçetesi yok. ayakkabısının bağlarını alıp karakola gönderdiler. başka birisinden 3-4 gram kokain çıktı, kokaine el koyup herife 500 dolar ceza keserek yolladılar. bir başka öğrenci çantasında yarım cigara getirdiği için yaka paça tutuklandı. işin saçma tarafı o eyalette esrar yasal. hadi dışarıdan getirmek yasak diyelim, lan deminki koko getirmiş lavuğu niye bıraktınız diyorsunuz.
bir de tavırlarından anlıyorsunuz ki abd polisi paranoyak ve terbiyesiz. rastgele kontrolde emekli bir adamı yakaladılar. herif güney asya'da, özellikle tayland'da kalmış bir süre. vizesi bitince geri dönmüş. adamı içeri attılar, telefonuna el koyup bütün yazışmalarını okudular. dayı tahmin edebileceğiniz üzere ladyboy seviyormuş. bol bol s*kli bayan fotosu buldular. sonra adamı ahlaki olarak yargılamaya başladılar. yaşından başından utan pezevenk çektiler. bazı fotolardaki kadınlar da gözlerine küçük gözüktü. herifi sübyancılıktan içeri almak için her yolu denediler. tabii ki bi bok çıkmadı ama bu neyin gösterisi amk?
başka bir kadını vizede tuttular. kadın müslüman avustralyalı. imam nikahlı eşi varmış abd vatandaşı. bunun da telefonu dibine kadar kurcaladılar. kocanın instagramda silahlı fotoları var dediler. ruhsatlı silah, bu eyalette yasal dedi. adamın esrar çekerken fotosu var dediler. yasal dükkan çıktı. en sonunda kadına, kocanın terörist bağlantıları var mı dediler. bu da ne alakası var? neden ayrımcılık yapıyorsunuz deyince gerisin geri deport ettiler askldjkljasd.
ingilizler, conilere göre bayağı insan. hem muamele, hem polislerin konuşma tarzı düzgün. telefonunu da tutuklanmadan kurcalamıyorlar. tutuklansa bile temiz bir hücreye konuluyor ve bütün tutuklu şartları eksiksiz uygulanıyor. bi bölümde adamın içinde uyuşturucu balonu var mı diye insan boyu röntgen makinesiyle bakarken vücudunda tümör gördüler. adamdan özür dileyip konuyu açıkladılar. isterseniz hastaneye sevk edelim dediler adamcağız da salıverdiklerine mi sevinsin, tömöre mi üzülsün ortada kaldı.
bir başka dayıyı sırf tuhaf tavırlarından kıllandıkları için sorguya aldılar. çantadan veya üzerinden hiçbir şey çıkmadı. dayı meğer viagra yutmuş uçuştan önce. röntgene başı dimdik girince anlamışlar. kadın memura anlatmak istememiş. bu bölümde asıl ilginç olan ise doku testi yapabilmeleriydi. adamın dokunduğu klavyeden ve ayakkabısındaki terden örnek alıp on saniyede ölçtüler. uyuşturucu varsa zart diye çıkıyormuş.
özellikle havalimanı kontrollerinde yakalanan kaçakçıların büyük kısmı aptallıktan gidiyor. üç tane soruya titremeden, mantıklı yanıtlar veremedikleri için olay g*te kamera sokulmasına kadar gidiyor. ne amaçla geldin? nerede kalıyorsun? yanında ne kadar nakit var? sorularına; hiiç gezmeye geldim, bilmiyorum, 10 dolar. şeklinde yanı veren adamı kim olsa içeri sokmaz ki ben bunun birçok örneğini istanbul havalimanı'nda gördüm.
cahil rolünü de çok kötü oynuyorlar. ingiltere'de sigaranın paketi 100 pound mudur nedir, üç kişiden ikisinde yirmişer karton sigara yakalıyorlar. bunlar da tiryakiyim abi, ben 25 kartona kadar getirebiliyorduk sanıyorum vs. saçmalıyorlar. lan o kadar sigarayı tek bavula sokup x-raydan geçebileceğini ne düşündürüyor acaba bunlara? memur ekrandan baktığı an markasına kadar söyleyebiliyor.
gıda konusunu da bu kadar kafaya takan bir tek ingilizler var sanırım. ben cahil değilim, üniversite bitirdim, ingilizce biliyorum diyen türk teyzeyi hatırlarsınız. oğluna köfte götürürken yakalanmıştı. bu gıdaların istiflendiği geçici bir oda gösterdiler. çinlinin sidik yumurtasından, korelinin funçoza salatasına kadar her gıdaya el koymuşlar. arasında turşu bidonları, yaprak sarmalar, fabrika üretimi kımız bile gördüm.
kaçakçıların kullandıkları yöntemler, bazen kaçırdıkları ürünler de o kadar saçma ki şaşırıp kalıyorsunuz. mesela lavuğun tekini turşu bidonuyla yakaladılar. bidondaki kornişon turşu ve çeri domateslerin her birinin içinden birer adet fentanil hapı çıktı. lavuk üşenmeden hıyarları domatları tek tek kesip içine yerleştirip japonlamış. bir başkası böcek, bir diğer kurbağa kaçırırken yakalandı. ikisinden de uyuşturucu yapılıyormuş.
kara sınırında abd vatandaşı olan bir sürü evsiz var. bunlar sürekli meksika tarafa geçip geri dönüyor. en az yüz kere üzerinde hiç bir şey olmadan geçen tipler var. kartel özellikle yapıyormuş bunu. çünkü memurlar kokudan yaklaşmıyorlar ve herif her allahın günü iki kere girip çıkıyor. delidir diyerek bakmadan salıyorlar. bu arabadan anlayan uzmanlardan birisi bu berduşlardan birisini yakaladı. düzgün yürüyemiyordu, kesin götünde bir şey vardı dedi. abiye büyük saygı duydum. harbiden bütün bağırsak trafik saati köprü yolu gibi olmuştu.
kartelin çözümleri ise gittikçe bilim kurgu filmlerine dönüşmüş durumda. lavuklar ukrayna savaşından izlediklerini uyguluyorlar. 50 km fiber optik makarayla fpv dron salıyorlar sınırdan. jammer işlemiyor, ek pilleri sayesinde rahatça gidiyor. buradaki numara şu, 50 km sonrasında durmuyor alet. jammingden çıkınca yüklenmiş koordinata kendi gidiyor. üzerinde de gps var, düşerse gidip buluyorlar.
yine uzaktan kumandalı, maliyeti en az 200 bin dolar olan ufak tekneler kullanıyorlar. çünkü beş kilo fentanyl bile sokakta daha pahalıya gidiyor. su altı motorları, dronelar, radarda çok az görünecek şekilde tasarlanmış insansız hava araçlarına varana değin ne ararsanız var.