Hayat Hakkında Yapılmış Birbirinden İsabetli ve İlham Verici Tespitler

Gündelik scroll dozunuzun birazını kesinlikle hak eden sözler, tespitler ve alıntılar... Buyrun.
Hayat Hakkında Yapılmış Birbirinden İsabetli ve İlham Verici Tespitler

herkes gider. sen, o, en yakın arkadaşın, eşin, dostun, ailen, çocuğun ... hep birlikte kalacağın tek kişi kendinsin ve en iyi ona bakmalısın. herkese karşı cömertçe savurduğun o merhametini önce kendine göster. sor bakalım bir kendine ne kadar ilgilendin kendinle yoksa çok mu hor gördün kendini? demişti bir arkadaşım ve duyduğum en iyi tespitti...

jules payot'nun tespit üzerine tespit kondurduğu harika kitabı irade terbiyesi'nde yer alan satırlar adeta "bir hayat nasıl ziyan edilir" tarifi:

"bir genç yirmi yedi yaşına kadar hiç düşündürülmeksizin idare edilir. hayatının istikametini tayin etmeğe başlamak arzu edince hayatın bin türlü ihtiyaç tekerlekleri arasına sıkışmış olur. uyku hayatın üçte birini alır. giyinmek, yemek, hazmetmek gibi olağan ihtiyaçlar, vazifenin esaretleri, rahatsızlıklar ve keyifsizlikler, hastalıklar... yüksek hayat için pek az zaman bırakırlar! günler geçer ve insan hayatının gidişini açıkça göz önüne getirince artık ihtiyarlamış olur."

"çevresine duvar örmemiş, kazandıklarıyla, biriktirdikleriyle, öğrendikleriyle kendini yük altına sokmayan, zamanın dışında, zamanın ötesinde, güven aramadan, güven peşinde koşmadan yaşayan bir zihin. işte böyle bir zihin için yaşam olağanüstü güzel bir şeydir. böyle bir zihin başlı başına yaşam, yaşamın ta kendisidir." - jiddu krishnamurti

"sinesinde barındırdığı bölünme ve çelişkilerdir bir yaşamı zenginlikle donatan, gelişip serpilmesini sağlayan. esrikliğin ne olduğunu bilmedikten sonra mantıkmış, aklı başındalıkmış ne anlam taşırdı? 'ölüm' arkasında dikilmese tek başına duyularca sağlanan hazzın ne değeri olurdu? karşı cinsler arasındaki ezeli düşmanlık olmasa, sevginin yüzüne kim bakardı?" - hermann hesse (narziss und goldmund)

ursula k. le guin'in yaptığı bir tespit:

"yirmi yaş dolaylarında öyle bir an vardır ki, yaşamının geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı, ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir."

hayatınızda olan gelişmeleri dramatize etmemeyi öğrenin.

iç huzuru dışa bağımlı hale getirmeyin, adı üstünde iç huzur.

değer verin. alamadığınız değeri çok sorgulamayın, değer vermeyi siz seçtiniz alamamak size bağlı bir şey değil.

insanların sizi iyi yönde şaşırtmasına izin verin, kolay aldanmazsanız kötü yönde şaşırmazsınız da.

duygularınızı kontrol etmeyi öğrenin ve onlara kolay aldanmayın. akıl her zaman ön planda olsun, fazla duygusallık iyi bir şey değil.

çevrenizdeki insanlar sizle aynı şartlarda büyümedi, sizinle aynı düşünmesini beklemeyin,

kolayca yargılamayın. iyi niyetli olun, pollyanna olmayın.

talep edilen kadar yardım edin, kullanıldığınızı hissederseniz o yardımdan ayrılır.

itibarınızı bir başkasının elinde değil, bunun farkına varırsanız her şeye sinirlenmemeyi öğrenirsiniz.

zihni kontrol etmeyi öğrenirseniz hayatı da kontrol altına alabilirsiniz,

hayat sorunlar yumağı ve seni geliştiren şey de bunları çözebilme yeteneğin, olmak istediğin kişi göründüğün kişi ve güdülerin arasında kaliteli bir mekanizmanız olsun, olaylara bakış açınız hayat kalitenizle doğru orantıda. (ben böyle baktığım için böyle oluyor ;))

fiziksel olarak aktif olun mental gelişime doğrudan etkili, profesyonel destek almaktan çekinmeyin kendine yatırımdır,

iyi hissetmek büyük velinimet!

"ben çocukken annem bana hep hayatın anahtarının mutluluk olduğunu anlatırdı. okula gitmeye başladığım zaman, sınavda bana 'büyüyünce ne olmak istiyorsun?' diye sordular. ben de onlara 'mutlu olmak istiyorum' diye cevap verdim. onlar bana, soruyu anlamadığımı söylediler. ben de onlara, hayatı anlamadıklarını söyledim." - john lennon

marcel proust, hazlar ve günler kitabında sayfa 110'da şöyle der:

"–tanıdığım sağlıksız, hayal gücü yaşına göre çok gelişkin, on yaşındaki bir oğlan çocuğu kendinden büyük bir kıza platonik bir aşkla bağlanmıştı. onu sokaktan geçerken görebilmek için saatler boyu pencerenin önünde oturur, göremezse ağlar, görürse daha da çok ağlardı. onunla pek nadiren ve pek kısa süreler bir arada bulunabiliyordu. uykudan, yemekten kesildi. günün birinde pencereden aşağı atladı. önce sevdiğine yaklaşamadığı için umutsuzluğa kapılıp intihara karar verdiği sanıldı. sonra aksine, onunla kısa süre önce uzun uzun konuştuğu öğrenildi; kız ona çok sevecen davranmıştı. bunun üzerine, belki bir daha hiç tekrarlanamayacak olan bu sarhoşluğun ardından yaşayacağı yavan hayattan vazgeçtiği düşünüldü. nihayet sık sık içini döktüğü bir arkadaşının anlattıklarından, düşlerinin kraliçesini her görüşünde bir hüsran yaşadığı sonucuna varıldı; ama kız uzaklaştığı anda bereketli hayal gücü kız çocuğuna yokluğunda bütün iktidarını tekrar kazandırıyor, oğlan onu tekrar görmek istiyordu. her defasında uğradığı hüsranı koşulların uygunsuzluğuna, tesadüfi bir sebebe yoruyordu. ustalaşmış hayal gücünün sevdiğini ulaşabileceği en yüksek mükemmellik seviyesine getirdiği o son görüşmenin ardından, o kusurlu mükemmelliği kendi hayatını ve ölümünü besleyen mutlak mükemmeliyetle umutsuzca kıyaslayıp pencereden atlamıştı. daha sonra zihinsel özürlü olarak uzun zaman yaşadı; düşüşünün ardından ruhunu, zihnini, görüştüğü ama görmediği sevgilisinin sesini unuttu. kız onca yakarıya ve tehdide rağmen onunla evlendi ve yıllar sonra, kendini hatırlatmayı başaramayarak öldü.– hayat da o sevgili gibidir. onu düşler, düşledikçe severiz. yaşamaya kalkışmamak gerekir; tıpkı o oğlan çocuğu gibi aptallığa atarız kendimizi; bir anda değil ama, çünkü hayatta her şey fark edilmeyen nüanslarla ilerler. on yılın sonunda artık düşlerimizi tanıyamaz, onları inkâr eder, sığırlar gibi, o an çiğnenecek ot uğruna yaşarız. ölümle evliliğimizden bilinçli ölümsüzlüğümüzün doğup doğmayacağını ise kim bilebilir?"

bunca yıllık yaşamında okuduğum tüm kitaplar, dinlediğim tüm şarkılar, izlediğim tüm film ve diziler, işittiğim tüm hikâyeler içinde yaşama dair bu cümleden daha etkileyici bir söz duyduğumu hatırlamıyorum.

“hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi.”