Hayata Olan Umudu Azaltan Şeyler: Moralsizlik, Yalnızlık, Düşük Maaş, Toplu Taşıma
sanırım kilit görevi gören düşük maaştır. zira yüksek maaş sizi toplu taşımadan ve moralsizlikten bi nebze de olsa kurtarabilir fakat yalnızlık için henüz bi formül bulunamamaktadır.
"toplu taşıma"yı çıkartıp "işe bisikletle gitmek" koyulduğunda kendiliğinden dağılan depresyon çemberi.
at fava bekle..
(bkz: işe bisikletle gitmek)
bundan yaklaşık 5 ay önce böyle bir hayatım vardı, sonra dedim ki "ne boktan bir hayat silkelen kendine gel böyle yaşanır mı?"
şimdi moralsizlik+yalnızlık+işsizlik+hiç para+evden çıkmama kombinini yaşıyorum. yani aslında silkelenip "bir şeyler değişmeli" deyince milyarlara kavuşma durumu ancak filmlerde oluyor.
hepinizden tiksiniyorum şeklinde gezmeye sebep olur.
sağlık yerindeyse umutsuzluğa düşülmemelidir.
sizi bu dünyadan koparabilen bir kitap, güzel bir albüm ve edinilecek düşük ücretli bir hobi (karakalem, dans vs) ile bir nebze de olsa bu durumun üstesinden
gelinebilir diye düşünüyorum.
hemen niye ölüyorsunuz canım.
hepsinin aslında çözümü var.
yani her şey esasında kafada bitiyor, düşük maaşlı bir iş elbetteki moralin bozulmasında en önemli faktör.
eğer gerçekten durum sıkışık değilse, daha farklı iş ilanlarına, ya da sektörlere yönelinebilir.
yalnız konusu ise derindedir, neyin yalnızlığı mesela? arkadaş mı? sevgili mi? aile mi? şayet konu arkadaş ve sevgilisi ise onlar gerçekten basit, olay yalnızca yeni ortamlara girmek ve yeni insanlarla tanışmak ile alakalı.
morali yerine getirmek için, biraz daha gayret sarfedilip yeni işler bakılabilir, akabinde birazcık doğaya yönelmek ve yeni yerler keşfetmek, güneşli bir günde bisiklete binmek ya da çimenlerde kitap okumak bile moralinizin yükselmesinde etkili olacaktır.
toplu taşımaya ben de biniyorum ama çok da moral bozucu değil, evet bazen içerisi konserve kutusu gibi oluyor ama herkes de sizin gibi bu şartlar altında bir yerden başka bir yere gitmeye çalışıyor.
hadi ama bu kadar moralinizi bozmayın.
moraliniz düzelir. gün gelir biri çıkar yanınıza yoldaş olur. araba vs alabilirsin, yürüyerek gidebileceğin bir işin olabilir. toplu taşıma zor olsa da haliç köprüsünden geçerken kafanı çevirip tarihi yarımadaya bakarsın. maaşın artar, masraflarını kontrol edersin. belki bir iş kurarsın. belki terfii alırsın. belki bir şey değişmese de sen değişirsin.
vucüdunu seçemezsiz ama geliştirebilirsin. tarzınla, formunla, duruşunla bir şeyleri geliştirebilirsin.
hayat zor ve boktan biliyorum ama nefes alıyorsak dostum her şeyin bir çaresi bulunur be..
uzun zamandır istanbul'a gelmiyordum. dün kadıköy'den metrobüsle beylikdüzü'ne geçmem gerekti. gece geç saatlerde. kafam da iyi, neşeliyim.
bindim, 1 buçuk saat yol gittim ve dedim ki, bu şehir bitmiş. 2 sene öncesine kadar istanbulda yaşayan biri olarak gördüm ki bu şehir karanlığa gömülmüş. insanlarn mizacı değişmiş, kimyası bozulmuş.
gayya çukuru gibi bu kent. ya hayat standartları yüksek olacak ev-iş yakın olacak ya da bu kahrı çekeceksiniz.
avrupa'ya yerleşeceğim ay sonu. gidip geliyorum son zamanlarda, ömrümüz çürümüş buralarda. kendimizi de "ne güzel boğaz var ya" diye avutmuşuz. o insanların o bitkinlikle boğaza dönüp bakacak halleri var sanki.
standart film başlangısı.
genelde kızımız böyle bir hayat yaşarken girer kadraja ilk.
eğer böyle devam ederse sanat
peşine seri katil falan düşmüşse gerilim
aşk kapısını çalarsa romantik
olay laboratuar ortamında / uzay üssünde vs. geçiyorsa bilimkurgu
bir anda kurt adamlar, vampirler, süper kahramanlar, cadılar çıkarsa fantastik
vs..vs..vs..
en kötü ihtimalle konuşan köpekler, sincaplar falan çıkar, o zaman izlemeyin bak.