Hayatın Belirli Evrelerinde Kafa İzni Yapmak İçin Verilen Bir Yıllık Mola: Gap Year

Türkiye'de liseden hemen sonra gelen üniversite eğitimiyle insanlar ara vermeden okurken diğer birçok ülkenin nice genci "gap year" anlayışıyla dünyayı geziyor. Bizde neden yok diye isyan ettiren bir fırsat piyangosu olan "gap year" sayesinde kişiler başka kültürleri, insanları ve ilginç deneyimleri çok güzel biçimde değerlendirebiliyor.
Hayatın Belirli Evrelerinde Kafa İzni Yapmak İçin Verilen Bir Yıllık Mola: Gap Year
iStock


gap year,  bir yıl kafa izni almanın gavurcası. bu ingilizler olsun, abd'liler olsun, aussie'ler olsun üniversiteye başlamadan önce 1 yılı kendilerine ayırıp vuruyorlar kendilerini yollara. tabii ille genç yaşta olmuyor. adam 30'una gelmiş bir finansçıyken atıyor sigortalar, basıyor istifayı düşüyor yola. bir de israilliler var ki mutlaka parantez içinde anlatmam lazım: bu arkadaşlar genç yaşta askerlik yaptıkları için daralıp yine yollara vuruyorlar kendilerini ama biraz da mecburiyet olmuş. girin mesela khaosan road'a bir sürü israillinin işlettiği acente görürsünüz kapısında camında ibranice ilanlarla; ha bu vayandaşlar alır bu turları gidip orman, börtü, böcek göreceğine uyur arabada, neyse...

bu durum o kadar yaygındır ki hosteller bu gap year'ci arkadaşlarla kaynamaktadır. ha sen dersen yarın öbür gün "dünya önümde diz çök, ben tavafa geliyorum seni" indiğin ilk havaalanında zaten bu işi yapan yüz tane sarı kafayla karşılaşırsın. bizde gezme kültürü açık büfe, tur rehberi, her şey dahil kapsamında olduğundan ters gelir bu gap year bize. hostel'de mi kalınırmış?, sokaktan mı yenilirmiş? ne kadar pis...

türk insanının oldukça uzak olduğu bu gap year konusu kendini gerçekleştirmek isteyen ve genellikle gelişmiş ülke insanının peşinde olduğu bir şey. sosyal sorumluluk projesinde gönüllü olduğum bir kuruluş vesilesiyle birçok farklı ülkeden insanla tanıştım. çoğu lise, lisans/y.lisans eğitimini tamamlamış ve burada gönüllü olarak çalışan kişilerdi. özellikle iki sene kadar önce, ülkenin her yanında bombalar patlarken neden iyi koşulları bırakıp da özellikle türkiye'yi seçtiklerine anlam veremediğim bu insanları daha yakın tanımaya başladığımda biraz daha iyi anladım. 

mesela amerikalı bir çift lisans eğitimlerinin hemen üzerine türkiye'ye yerleşmişlerdi. bahsettiğim yerde gönüllü olarak çalışmakta ve aynı zamanda profesyonel anlamda da birtakım işler yaparak hayatlarını devam ettirecek kadar para kazanmaktalar. bu sırada başka insanlarla tanışıp bambaşka bir kültürün tadını çıkarıyolar. ben bu şehrin tadını onların çıkarabildiği kadar çıkaramamışımdır. işte bu çift gap year'in insana sağladığı keyifli hayatın bir örneği olsun.

bir diğer örneğimiz ise gönüllü olarak çalışan ingiliz arkadaşımın hayatı olabilir. kendisi türkiye'den önce fransa'da çok güzel şartlara sahip bir işte çalışmış. burada fransızcasını çok ileri bir seviyeye taşımış ve çok iyi paralar kazanırken işin stresli yanına daha fazla katlanmak istemediği için yolu bir orta doğu ülkesine düşmüş. burada zaten bildiği arapçasını ilerletmiş ve çıkan savaşlar sebebiyle kendisini daha güvenli sayılabilecek bir yer olan türkiye'ye atmış. şimdi türkçe öğrenmeye çalışıyor ve ilgi duyduğu bir kültürün insanlarıyla yakın temas halinde gönüllü olarak çalışıyor. bu da ona istediği fırsatları sunan bir başka gap year örneği.

bir başka örneğimiz ise lisans eğitimini bitirmiş bir başka ingiliz. kendisi ingiltere'de mis gibi geçinip giderken lisans sonrası türkiye'ye gelmiş. tamamen gap year kafasıyla. gezip tozarken baya baya türkiye'ye aşık olmuş ve iki sene kadar burda yaşamış. aynı zamanda kendisi bu sosyal sorumluluk projesinin kurucularından biri diyebilirim(ya da çok büyük emeği var kuruluşunda, yanlış olmasın şimdi). neyse, burada gönüllü olarak çalışırken kendisinin bu gönüllü olarak icra ettiği işten çok keyif aldığını ve kesinlikle böyle bir şey yapıp türkiye gibi bir yerde yaşamak istediğini fark etmiş. bunun üzerine bu konuyla ilgili bir master eğitimi aldı ingiltere'de. hatta tezini yazmaya yine türkiye'ye geldi ve bu projeyle ilgili bir çalışma yürüttü. yazdı gitti, şimdi kendisi daha da doğuda bir yerlerde yaşıyor. bu da gap year olayıyla kendisini fark eden bir başka yabancı.

şimdi gelelim en can alıcı örneğe: bir türk'ün gap year'i nasıl olur? bu noktada kendi deneyimlerimi paylaşıcam. lisans eğitimi sonrası zaten hep kafayı taktığım bir yerlerde sadece eğitim ve gezip görme isteğim üzerine yurt dışına çıktım. küçük bir şehirde, ne uzun ne de kısa sayılmayacak süre kadar yaşadım. sonra kalsam mı, dönsem mi? dönüp de iş bulsam, kariyer anlamında doyduğumu hissedip tekrar çıksam mı, burada kalsam ileride ne yaparım gibi bir girdaptayken "neyse ya en kötü dönerim" diyip türkiye'ye geri döndüm. evet kısa da olsa bir gap year deneyimi yaşadım ama ne kendimi diğer örneklerdeki kadar tam anlamda bulmuş ne de bu deneyime doymuş hissediyorum. zaten yukarıdaki örneklerin üstüne okuyunca ne kadar eksik kaldığını çok rahat anlayabilir herkes. şimdi de dönmek için ne kadar doğru bir zaman bilemiyorum.

neyse, bu yüzden nasıl kendinizi ayarlarsınız, nasıl rahat hissedersiniz bilmem ama sakın türk kafasına kapılıp bir şekilde garantiye almak isterken bir yere çakılıp kalmış hissetmeyin. gidin, yeni şeyler deneyin, keşfedin. siz bu hikayenin amerikalı çifti, ingilizleri olun. 'saygılar' olmayın. çünkü o zaman en fazla pişman olmuş olursunuz.

Eğitimine başlamadan önce veya iş hayatında bir nefes almak için durmak isteyenlere ilham olacak bir yerli "gap year" hikayesi olarak:

bir türk olarak (neredeyse) uyguladım ben bunu. neredeyse diyorum tam bir yıl olmadı ama 11 ay gezindim ortalıkta. bu süreç boyunca bana en ilginç gelen insanların şaşkın bakışlarıydı. o bakışları görmek için bile uygulamalısınız bence. 

hikayem 10 yıl boyunca çalıştığım belki de bu ülkedeki en rahat işlerden birinden istifa ederek başladı. 


aslında epey önce yapacaktım ama kıdem tazminatı hikayesi ile 10 yılı bekledim. öyle birikmiş yüz binlerim filan da yoktu. yaklaşık 35000 tl'yi cebime koyup durdurun dünyayı inecek var dedim. cittaslow kavramını bilir misiniz? büyümeyen şehir. hırslardan arınmış şehir. bunun insan versiyonuna inandım ben. "hominislow" diyebiliriz ama "homoslow" da derseniz bozulmam. homofobik değilim. hep çalış, hep para kazan, kariyer, hedefler, hırslar nereye kadar daha devam edeceğiz "geçen gün ömürdendir" dedim. 

neye güvenerek böyle bir karar aldım? 

öncelikle kendime. istediğim zaman beni doyuracak bir iş bulabilecek kadar kalifiye olduğuma inandım. 1 yılı 35000 tl ile sağlama aldım. bir aksilik olursa 5 yıl kredi ödediğim evi satmayı göze aldım. bir sonraki işim için yurt dışına gitmeyi, ülkenin en ücra köşesine gitmeyi göze aldım. böyle bir karar alacaksanız bir türk olarak tüm bunları hesaba katmanız gerekiyor. 

ilk şaşkınlık iş yerinde yaşandı. sahip olduğum işten vazgeçiyor olmaktan dolayı yer yer "salaklıkla" itham edildim. kararımı gözden geçirmem için defalarca uyarıldım. ailem, arkadaşlarım, sokakta karşılaştığım herkesten defalarca bu uyarıları duydum:  

"kurulu düzenini bozma."

kurulu düzen imanımızı gevretse bile bozmamak üzere programlanmışız biz. birçoğu işten kendi isteğimle ayrıldığıma inanamadı. işten atıldığımı düşünerek beni teselli ettiler.
işten ayrıldım, şehir değiştirdim. 11 ay boyunca antalya'da bisiklet sürdüm, denize girdim, yüzdüm, yürüdüm, kitap okudum, bilgisayarda oyun oynadım, film izledim hedefsiz ve amaçsız yaşadım. koşturmadan, yavaş yavaş hayatın tadını çıkardım. kafamı tamamen sıfırlayıp iliklerime kadar dinlendim. 

şaşkın bakışların yanında bu ülkede yaşayan biri olarak size iş bulma çabalarıyla da karşılaşacaksınız. onlarca kişiyi ve onlarca işi geri çevirdim. bu işlerden bazıları eski işimden daha cazipti. o şartları beğenmediğimi düşünenler daha cazip şartlarla geliyordu. bazıları çok zor durumda olduğumu düşünerek oldukça kötü şartlardaki işleri öneriyorlardı. eski işimden aldığımın yarısını önerenler oldu. türkiye'de gap year hakkını kullanacak kişini yaşayacağı zorluklardan biri de bu iş bulma çabalarını geri çevirmek zorunda kalmaktır. insanlara "ben çalışmak istemiyorum" demek ve bunu açıklamak sürecin en zor kısmıydı. genç yaşımda sadece 1 yıl çalışmadan yaşayabileceğime insanları bir türlü inandıramadım. en yakın dostlarım bile canhıraş iş aradılar benim için.

benim evim, 35000 tl param ve iş bulmamı sağlayacak yeteneklerim vardı ama çevrede bunlardan çok daha fazlasına sahip olan ama işini 1 günlüğüne kaybetmekten delicesine korkan kişiler vardı. böyle bir kararı verebilmek için ihtiyacınız para değil cesarettir. ben bunu gördüm. çevrenizi biraz gözlemlerseniz siz de göreceksiniz. cesaret edeceksiniz, biraz konfordan vazgeçmeyi bileceksiniz.

sonuçta, 11 ay gezdikten sonra ben artık yeniden çalışmaya hazırım dediğimde param bitmeden yeni bir iş buldum. eski işim kadar parlak olmamakla beraber akıl sağlığımı koruyarak çalışabileceğim bir iş. 

bu kavramı duymuş ve yapıp yapmamak konusunda tereddütünüz varsa bir abi tavsiyesi: yapın.