Herkesin, Kendini Arındırmak İçin Kapılarını Mühürlediği Tutsaklar Vardır Diyen Nefis Film: Prisoners

2013 tarihli Denis Villeneuve gerilimi, katmanlı hikayesi ve mesajıyla keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi adeta.
Herkesin, Kendini Arındırmak İçin Kapılarını Mühürlediği Tutsaklar Vardır Diyen Nefis Film: Prisoners

Filmin temel çatışması nedir?

Uyarı: Spoiler içerir.

prisoners, din ve akıl çatışması üzerine kurgulanmış bir film.

baba keller (jackman) inancı temsil ediyor.
dedektif loki (gyllenhaal) aklı temsil ediyor.

baba dini sembollerle çevrilmiş. loki'nin döğmeleri zodyak işaretleri. dedektifin katolik yurtta istismar edilmiş olabileceğini ima ediyor senaryo. dinle arası iyi değil.

işin ilginç yanı, film, çatışan bu iki karakter arasında tam bir taraf tutmuyor. her ikisinin de güzel yanları ve eksiklikleri var.

keller iyi bir aile babası, çalışkan, dürüst, ama yaşadıkları onu, kızları kaçıran sapığın seviyesine indiriyor. kendisi de -güya iyi niyetle- alex'i mahkum ediyor, işkence ediyor, ve neredeyse öldürüyor. alex'in zekasının 10 yaşındaki bir çocuk kadar olması tesadüf değil. kızlarla aynı yaşlarda. aradığı suçlu, sapık bir bakıma kendisi. dinin ve dincinin, fevri hareketlerle ne kadar zalimleşebileceğini gösteriyor bize. delil olarak gördüğü izler üzerine bina ettiği inancı, onu neredeyse yıkıma, ölüme götürüyor.

dedektif çok daha iyi bir durumda değil. o ana kadar her şeyi çözmüş ama bu olayda, hemen her noktada tökezliyor. sadece delillerle haraket ediyor ama son hareketinde bile yanlış eve gidiyor. silahını kaptırdığı zanlının dolaylı olarak ölümüne sebep oluyor. yılların tecrübesiyle alex'in suçsuz olduğunu söylüyor, ama daha garip olan yaşlı kadının hareketlerini çözemiyor. burnunun ucunu göremiyor.

ve asıl can alıcı nokta şu: baba ve dedektif hep çatışma halindeler. her iki taraf da bildiklerini ortaya koyup tam işbirliği yapsa, belki çocukları çok daha hızlı bulacaklar. paylaşmıyorlar, ortak hareket etmiyorlar. masanın üzerinde yarım kalan puzzle da, her ikisinin mücadelelerini ve başarısızlıklarını temsil ediyor.

neticeten: akıl bir yere kadar götürür, inanç bir yere kadar. beraber olmazlarsa biri kör, bir zalimdir. ikisinin birlikteliğinde yapbozlar çözülür, mahpuslar kurtulur.

Filmde anlamamış olabileceğiniz kısımlara dair açıklamalar


"bu dedektif hani süper zekaydı, her olayı çözüyordu, ne oldu buna? bir anda mal oldu?"

adam daha önce önüne gelen her olayı çözmüş, bize gelen bilgi bu. öncelikle bu herif kaç yaşında ki, kaç olay çözmüş olabilir? 10, bilemedin 20. yani aynı rolde morgan freeman oynasa çok etkili bir referans olabilirdi bu ama 30-35 yaşındaki bi herifin önüne gelmiş her olayı çözmüş olması adamın einstein olduğunu göstermez, sadece gerizekalı olmadığını gösterir.

adamı yetersiz bulanlar için: eleman tek başına dedektiflik yapıyor. virginia'da 68 yıldır cumhuriyet başsavcılığı yaptığım için bildiğim bir şey var arkadaşlar, dedektiflerin partneri olur, partnersiz dedektifte bir durum vardır. bir sürü şey olabilir tabii, ama bir açıklaması abimizin bağlı olduğu polis departmanının görece fakir olması. zavallııı mağduur alex'in takip edilmesi talebine yüzbaşı "he canım he he" demiş ve fakat sonradan "ona harcayacak param yok olm kafan mı iyi" diyerek başından savmıştır. yani anlayacağınız bir imkansızlıklar durumu söz konusu. bunları niye anlatıyorum, şundan: onu niye öyle yapmadı, bunu niye böyle yapmadı diye sorduğunuz tüm soruların cevabı bu gerçekçi polis tasvirinden ileri geliyor. kadın "odama kızım girdi aha da camdan atladı aha burdan" dediğinde bir fili 2 ay depresyona sokacak ilaç karışımının komodininin üzerinde durduğunu görüp "evet tabi olabilir yazayım ben bunu (hey allam ya)" diyor. "ama bu durumu araştıramaz mıydı?", araştırabilirdi tabii, ama herifin işi başından aşkın, tek başına olayı çözmeye çalışıyor ve neyi araştırıp neyi araştırmayacağını çok dikkatli seçmesi lazım çünkü zamanı kısıtlı.

şimdi bu dedektif kardeşimizin önüne gelen diğer bütün dosyaları nasıl çözdüğünü açıklıyorum. bir ailenin küçük oğlu/kızı kaçırılmışsa, yüz olayın doksanında aile içinde birilerinin bu işte bir parmağı vardır (kesin bilgi yayalım). yine eminim dikkat etmişsindir, dedektif kardeşimiz zamanının yarısını aileden şüphelenerek geçiriyor, neden, çünkü büyük ihtimal "bu işin içinden bunlar çıkacak yine" diye düşünüyor. hatta şöyle diyeyim, bu olasılığı yönetmen sizin beyninize ince ince yedirdiği için sonlara doğru joy kardeşimiz "sen de ordaydın, ağzımıza bant taktı (cümle biraz düşük, kasıtlı tabii ki)" dediğinde bir gerilme "yok artık ya" hali geldi birçok kişiye. burada bu sahneye anlamayanlara alt başlık açıyorum:


"joy niye keller'ı ağzını bantlamakta suçladı?"

abicim ne diyeyim bilmiyorum. dakika başına 18 dikkatsizlik yapıyorsunuz, senaryoyu yazan adam şu an brooklyn köprüsünden kendini atıyor biliyor musun? bebe uyandığında bol flulu, bol blurlu bir flash-back yaşıyor. buraya bir alt başlık daha yapıyorum:

lsd nedir, bira gibi bir şey mi? değil. kafa yapıyor. halüsinojen. rüyalar rüyalar... bebe kafa iyiyken hugh jackman'ın sesini duyuyor, çünkü kendisi o ara eve gelmiş bol göndermeli bir konuşma yapıyor yaşlı karıyla (bu diyaloğu yeniden izlemenizi öneririm), joy da bunu o dumanlı kafasıyla duyuyor. olay bu.

"pederin evinden çıkan adam ve bütün peder hikayesi çok gereksizdi"

değildi. neden? şu yüzden, yine çoğunlukla kaçırılmış, bizim detektif pederin kafasına kafasına vururken yetimhane (ya da öyle bir şey) yetiştiğini, pederin kafasını betona yapıştırmaktan zevk duyacağını söylüyor. (bu da dedektif kardeşimizin geçmişine dair duyduğumuz nadir detaylardan biri olarak kayda geçiyor.) orada ölü çıkan adam bizim manyak karının evden kaçan kocası. manyak karı "5 sene falan olduydu bizim herifle tartıştık giddi biddaha gelmedi" demişti. işte herifçioğlu demiş ki "yeter lan çocuk kaçırıp öldürmek istemiyorum artık" diye evden çıkmış, pedere gitmiş itiraf etmiş. bir alt başlık daha geliyor:

"peder niye polise gitmedi?"

abicim, herif belli ki çocuk tacizcisi, tecavüzcüsü. bu adamın cezasını kendi kesmek istemiş belli ki, içindeki suçluluk duygusu ile. e doğru bir şey yaptığını bilmesinin ötesinde dediğim gibi herif çocuk tacizcisi yaftasını yemiş biri, polisle uğraşmak istememesi çok normal.

"yılanlar ne iş?"

kopya kaçırmalar yapan adam, psiko teyze ve kocasının kurbanlarından. diğer çocuklar gibi labirent bulmacası ve (kadının bahsettiği gibi) adamın yılan takıntısı ile kafayı yemiş.

"labirent peki?"

üstte de dediğimiz gibi, labirent çocuklara dayatılan bulmaca. fiziki bir yer temsil etmiyor. olayın aydınlanmasına direkt katkısı olmuyor. sadece finalde dedektifin aymasına ve dikkatini toplamasına faydası oluyor.

"sonu muğlak, ne oldu?"

kızın düdüğü bir çok sahnede geçti. dedektif düdüğün hala kayıp olduğunu biliyor. finalde de düdük sesi duyuyor. ikinci bir aydınlanma ile keller’i kurtarıyor tabii.