Hz. İsa'nın Havarilerle Son Kez Buluştuğu Son Akşam Yemeği'nde Neler Yaşandı?

isa’nın kudüs’te havarileriyle birlikte kutladığı son akşam yemeği, hristiyan inancının temel taşlarından biri olarak kabul edilir ve anlatı açısından tutku haftası’nın başlangıç noktasını oluşturur. bu döneme dair bilgilerimiz, milattan sonra yaklaşık 70 ile 125 yılları arasında yazıya geçirilmiş olan markos, matta, luka ve yuhanna adlarını taşıyan dört incil’e dayanmaktadır. ancak bu metinler, söz konusu olayların yaşandığı dönemden belirli bir zaman sonra kaleme alınmış olup, tarihsel bir belge olmaktan ziyade, inanca ilişkin mesajlar içeren anlatılar olarak değerlendirilmelidir.
isa, israil’in kuzeyindeki celile bölgesinde doğmuş ve burada yaşamıştır. musa’nın yasasına bağlı bir yahudi olarak, yılda üç kez kudüs’e hac yapmakla yükümlüydü. bu haclar; mart ya da nisan aylarında kutlanan pesah (fısıh), bu bayramdan elli gün sonra gelen şavuot (haftalar) ve eylül-ekim aylarında kutlanan sukkot (çardaklar) gibi üç büyük dini bayram sırasında gerçekleştirilirdi.
isa'nın kudüs'teki günleri
incil anlatılarına göre, isa fısıh bayramı'nı kutlamak üzere kudüs'e gitmiş ve burada geçirdiği süre, palmiye pazarı olarak bilinen gün ile çarmıha gerildiği bir sonraki cuma günü arasında geçen bir haftayla sınırlı kalmıştır. ancak bu zaman çizelgesi, bazı tarihsel ve sembolik unsurlar açısından tartışmalıdır. örneğin, isa’nın kudüs’e girişinde halkın taşıdığı palmiye dalları, sonbaharda kutlanan yıllık bir hac bayramı olan sukkot (çardaklar bayramı) ile ilişkilidir. bu bağlamda, isa’nın kudüs’e sukkot vesilesiyle gerçekleştirdiği hac yolculuğunun anlatıya yansıdığı anlaşılmaktadır. bu durum, aslında farklı zamanlarda gerçekleşmiş olayların, anlatı bütünlüğü içinde tek bir haftaya indirgenerek sunulduğunu göstermektedir.
kudüs’te bulunduğu süre boyunca isa, yahudi dini otoriteleriyle çeşitli çatışmalara girmiştir. bunların en dikkat çekici örneği, kudüs tapınağı’nın avlusunda kurulu hayvan satıcılarının tezgâhlarını ve para değişimi yapanların masalarını devirmesidir. bu eylem, tapınağın ticari faaliyetlerle kirletildiğine dair güçlü bir eleştiri niteliği taşımış; isa'nın, dini mekânların asıl amacından uzaklaştırılmasına karşı açık bir tavır aldığını göstermiştir
isa, ayrıca roma otoritesine karşı zor durumda bırakmak isteyen yahudi din bilginleriyle de tartışmalara girmiştir. örneğin, roma’ya vergi vermenin caiz olup olmadığını sorduklarında, isa bu ikilemi şu sözlerle açıklamıştır: “tanrı’nın hakkını tanrı’ya, sezar’ın hakkını sezar’a verin.” ancak buna rağmen, roma mahkemesinde yargılanırken hakkında yöneltilen suçlamalardan biri, roma’ya vergi verilmemesi gerektiğini söylediği iddiası olmuştur.
akşam yemeğinin hazırlığı
tüm hacıların kudüs şehir merkezinde gece konaklaması mümkün olmadığından, isa ve öğrencileri celileli hacıların geleneksel olarak kaldığı zeytin dağı’nda konaklamışlardı. isa ve öğrencileri oradayken, fısıh bayramı hazırlıklarının yapılacağı gün takvimde belirmişti. bu yahudilerin, tanrı’nın seçtiği halkın musa önderliğinde mısır’dan çıkışını anmak amacıyla bir araya gelip, kurban edilmiş bir kuzuyu yedikleri özel bir akşam yemeğiydi. markos incili’nde şöyle yazılıdır: “mayasız ekmeklerin ilk günü, fısıh kuzusunun kurban edildiği gün, öğrencileri ona sordular: ‘fısıh yemeğini yiyebilmen için nereye gidip hazırlık yapmamızı istersin?’ ” bunun üzerine isa, iki öğrencisini kudüs’e göndererek kutlama için hazırlıkları yapmalarını istedi.
yahudi yasalarına göre, fısıh yemeği kudüs’ün sınırları içinde yenmeliydi. bu nedenle, o gece hacıları ağırlamak amacıyla evlerdeki odalar genellikle ayrılır ya da misafirlere tahsis edilirdi. büyük olasılıkla isa da bu amaçla bir ev sahibiyle önceden anlaşmıştı. ancak incil anlatıları bu süreci olağanüstü bir biçimde sunar: isa, öğrencilerine kudüs’e gittiklerinde “su testisi taşıyan bir adamı” izlemelerini, bu kişinin kendilerini götürdüğü evde ev sahibinin üst katta hazır bir oda göstereceğini bildirir.
hazırlıkların yapılacağı bu oda, öncelikle tüm mayalı ürünlerden arındırılmalıydı; bu arınma çalışmaların urhatz adı verilirdi. ardından kurban edilecek kuzu satın alınır, tanrı’nın tapınağı’na götürülür ve burada bilginler tarafından kesilirdi. daha sonra kuzu eve getirilir ve pişirilirdi. markos’a göre, yemek için hazırlanan mekân halılarla döşenmiş, üst katta büyük ve hazır bir oda idi. bu tür odalar o dönem kudüs’ünde yaygındı ve genellikle dıştan taş merdivenlerle ulaşılıyordu. yemekler, o dönemde yahudiler arasında yaygınlaşan yunan geleneğine uygun biçimde sofraya yaslanarak yemek yaygın bir adetti. dolayısıyla odada divanlar hazırlanmış olabilir ya da katılımcılar yere uzanarak yemek yemişlerdir. yiyeceklerin ortak bir masada mı sunulduğu, yoksa her kişinin önünde ayrı kaplar mı bulunduğu net değildir; ancak yiyeceklerin elden ele dolaştırılarak paylaşıldığı düşünülmektedir.
fısıh yemeği, seder adı verilen belirli bir çalışma düzene göre gerçekleştirilirdi. bu sırada, toplantıya başkanlık eden kişi dört ayrı kutsama duası eder ve her biri bir kadeh şarap eşliğinde içilirdi. katılımcı sayısı ne olursa olsun, sofrada her zaman üç adet mayasız ekmek (matzot) bulunurdu. bu ekmekler ikiye bölünür ve küçük parçalar hâlinde dağıtılırdı. ayrıca acı ot (maror) parçaları, ibranilerin yaşadığı acıları hatırlatmak için, haroset adı verilen özel bir sosa batırılarak sunulurdu. yemeğin ikinci kısmı, kurban edilmiş fısıh kuzusunun yenmesine ayrılırdı. akşam yemeği, gece yarısından önce edilen bir şükran duası, mezmur’un okunması ve tanrı’nın merhametini anımsatan sözlerle sona ererdi.
isa’nın son sofrası üzerine
incil, isa’nın son akşam yemeği’ni nasıl gerçekleştirdiğine dair oldukça sınırlı bilgi sunar. bu nedenle, bu yemeğin yahudi fısıh bayramı için belirlenen tüm çalışmalara uygun biçimde yapılıp yapılmadığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. yine de bazı anlatım unsurları, geleneksel fısıh yemeğiyle benzerlikler taşır. örneğin, isa’nın yahuda’yı işaret ederek, "benimle birlikte tabağa banan kişi" demesi, bazı yorumcular tarafından acı otların tatlı bir sosa batırılmasına gönderme olarak değerlendirilmiştir.
isa'nın sofranın merkezinde, ayini yöneten kişi olarak yer aldığı ve ekmek ile şarap üzerine yaptığı kutsamanın yahudi geleneğine uygun olduğu söylenebilir. incil, bu kutsamanın “yemek yerken” yapıldığını belirtir; bu da, ne yemekten önce ne de sonra, doğrudan yemeğin ortasında gerçekleştiği anlamına gelir. bu ayrıntı, fısıh yemeğinde kuzu etinin yenmesinden önce yapılan üçüncü kutsamayla örtüşür. luka incili ayrıca “yemekten sonra” yapılan ikinci bir şarap kutsamasından da bahseder ki bu da fısıh yemeğinin sonunda edilen kutsamaya karşılık gelir.
buna karşın, incil anlatılarında fısıh yemeğinin temel unsurları olan kurban kuzusu ya da acı otların tüketildiğine dair doğrudan bir bilgi bulunmaz. bu eksiklik, bazı uzmanların isa’nın bu yemeği fısıh’tan bir ya da iki gün önce gerçekleştirmiş olabileceği görüşünü ortaya atmalarına neden olmuştur.
yeni antlaşma
isa’nın yahudi geleneğinden en büyük kopuşu, son akşam yemeği’nde söylediği sözlerde yatmaktadır. fısıh yemeğinde geleneksel olarak ayini yöneten kişi, mayasız ekmeği göstererek, “bu, atalarımızın mısır diyarında yediği sıkıntı ekmeğidir” derdi. oysa isa, öğrencilerine ekmek ve şarabı sunarken bunların kendi bedeni ve kanı olduğunu söyledi. bu sunum, tanrı’nın halkıyla yaptığı ve musa zamanında kurulan antlaşmanın bir yenilenmesi olarak, “yeni bir antlaşma”nın sembolüydü. nitekim, mısır’dan çıkış’ta şöyle demiştir: “musa kanı aldı ve halkın üzerine serpti. sonra, ‘bu, rabbin bu sözler üzerine sizinle yaptığı antlaşmanın kanıdır’ dedi.”
elbette, isa’nın son akşam yemeği’nde tam olarak ne söylediğine dair mutlak bir kesinlik yoktur. bu anlatımlar, tutku (çile) olayından birkaç on yıl sonra yazıya geçirilmiş olup sözlü geleneğe dayanmaktadır.
bununla birlikte, bu anlatım isa’nın son kutsamasının ilk hristiyan topluluklar üzerindeki etkisiyle şekillenmiştir. bu topluluklar için eucharist (rabbin sofrası), isa’nın kurbanını anmak amacıyla, ortak kutlamalı yemekler çerçevesinde gerçekleştirilen bir çalışmaya dönüşmüştür. elçilerin işleri kitabı’nda geçen bazı bölümler, ilk hristiyanların “ekmeği bölmeye ve ibadete kendilerini adadıkları” bu uygulamaya atıfta bulunur.
eucharist’in sembolik anlamına dair ilk yazılı tanıklık, pavlus’tan gelmektedir. korintlilere yazdığı birinci mektubun 11. bölümünde ms 54 ile 58 yılları arasında kaleme alınmıştır. pavlus şöyle der:
‘’isa, ihanet edildiği gece ekmeği aldı, şükretti, kırdı ve şöyle dedi: “bu, sizin uğrunuza verilen bedenimdir; beni anmak için bunu yapın.” yemekten sonra aynı şekilde kadehi aldı ve şöyle dedi: “bu kadeh, kanımla mühürlenmiş yeni antlaşmadır; her içtiğinizde beni anmak için bunu yapın.”
pavlus’un efkaristiya anlayışı
pavlus, son akşam yemeği’nde isa’nın ekmek ve şarapla yapılan bu ayini bir kutsal tören olarak tesis ettiğini ve öğrencilerinin bu çalışmayı düzenli olarak yerine getirerek onun fedakârlığını anmaları gerektiğini öne sürüyordu. korint’teki hristiyan topluluğa yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “her ne zaman bu ekmekten yer ve bu kadehten içerseniz, rab’bin ölümünü o gelene dek ilan etmiş olursunuz.” ve devam ediyordu: “kutsadığımız kadeh, mesih’in kanıyla olan bir paydaşlık değil midir? ve böldüğümüz ekmek, mesih’in bedeniyle olan bir paydaşlık değil midir?”
pavlus, bu efkaristiya anlayışının tanrı tarafından kendisine bildirildiğine inandığını belirtiyordu. bugüne kadar tarihçilerin çoğu, bu anlayışın hristiyan topluluklarda zaten yerleşmiş bir gelenek olduğunu düşünüyordu. ancak son dönem araştırmacıları, bunun daha çok pavlus’un kişisel dini düşüncelerinin bir ürünü olduğu görüşündedir. her nasıl olursa olsun, bu anlayış daha sonra yazılan incilleri (yuhanna incili hariç; orada efkaristiyadan söz edilmez) etkilemiş ve sonraki yüzyıllarda gelişen hristiyan kilisesi’nin temel taşlarından biri hâline gelmiştir.
incil’e göre isa
m.ö. 6–5
isa nasıra da doğar. annesi meryem, babası ise marangozluk ve inşaat işleriyle uğraşan yusuf’tur.
m.s. 28–29
isa, vaftizci yahya tarafından vaftiz edildikten sonra halka açık yaşamına başlar. celile bölgesinde tanrı’nın krallığı’nın yaklaşmakta olduğunu vaaz eder.
m.s. 30–33
isa, kudüs’e girer ve halk tarafından mesih olarak karşılanır. roma valisi pontius pilatus, onu isyana teşvik suçlamasıyla çarmıha germeye mahkûm eder.
m.s. 54–58
başta hristiyanlara karşı olan pavlus, dönüşümünden sonra korintlilere birinci mektubu’nu yazar.
m.s. 71–75
isa’ya ait sözler ve eylemlerle ilgili sözlü geleneklere dayalı olarak, yunanca yazılmış markos incili kaleme alınır.
m.s. 85–90
matta ve luka incilleri yazılır. bu iki metin, markos incili ile isa’nın sözlerinden oluşur.
m.s. 100
incil yazım sürecinde sonuncu olan yuhanna incili, muhtemelen efes’te yazılır. bu metin, isa’yı önceki incillerden çok farklı bir biçimde tasvir eder.
isa, “tanrı’nın kuzusu” – yuhanna’ya göre
yuhanna incili, matta, markos ve luka’dan farklı olarak, isa’nın son akşam yemeği’ni fısıh bayramı’ndan önce gerçekleştirdiğini ifade eder. buna göre bu yemek, salı ya da çarşamba günü yapılmış olmalıdır. yuhanna’nın anlatımında isa, ekmek ve şarabı kutsamaz; onun yerine, havarilerinin ayaklarını yıkayarak yaklaşan ölümünü sembolize eden bir eylemde bulunur.
aynı yuhanna’ya göre ertesi gün isa pilatus’un huzuruna çıkarıldığında, onu suçlayan yahudiler, kendilerini kirletmemek için valinin konutuna girmek istememiştir, çünkü o gece fısıh yemeğini yiyeceklerdi.
bu anlatımın, isa’nın ölümü ile tapınak’taki kurban törenlerinin aynı zamana denk getirilmesi ve böylece onun “tanrı’nın kuzusu” olarak sunulması amacı taşıdığı düşünülür. her durumda, bu anlatım ile diğer incillerin aktardıkları arasında uzlaştırılamaz bir fark vardır.
ihanet eden havarî
son akşam yemeği’nin en dikkat çekici sahnelerinden biri, yahuda’nın ihanetiyle ilgilidir. ancak yahuda'nın ihaneti sırasında gerçekten masada bulunup bulunmadığı kesin değildir. sinoptik inciller (markos, matta, luka), isa’nın yemekteyken “içinizden biri beni ele verecek” dediğini aktarır. markos ve luka’da yahuda adı geçmez, ama orada olduğu varsayılır. matta’da ise açık bir diyalog yer alır:
isa, “beni biri ele verecek” dediğinde, yahuda sorar: “yoksa ben miyim?” isa da “sen söyledin” yanıtını verir.
ancak hiçbir metin, yahuda’nın yemekten ayrılıp askerlere haber verdiğini söylemez. bunu yalnızca yuhanna belirtir: “lokmayı aldıktan sonra hemen oradan çıktı.”
alternatif bir yorum da yahuda’nın aslında yemekte hiç bulunmadığı, bu yokluğun isa’nın şüphelerini doğruladığı yönündedir.
tablo analizi
juan de juanes – son akşam yemeği (1555–1562)

valensiyalı ressam juan de juanes’in bu eseri, isa’nın son akşam yemeği’nde ekmek ve şarabı kutsadığı anı betimler.
masa:
masa, yarım daire biçiminde değil, düz ve simetrik olarak tasvir edilmiştir. bu düzenleme, 12. yüzyıldan itibaren batı sanatında yaygınlaşan kompozisyon anlayışını yansıtır. masa, figürlerin eşit şekilde dizilmesine olanak tanırken aynı zamanda isa’yı merkezî bir konuma yerleştirerek onun kutsallığını vurgular.
isa:
tablonun merkezinde yer alan isa, elinde ayinlerde kullanılan kutsal ekmeği (hostiya) tutmaktadır. bu hareketiyle, ekmek ve şarabı bedenini ve kanını temsil edecek şekilde havarilerine sunarak efkaristi ayinini başlatmaktadır. bu sahne, hristiyan geleneğinde efkaristi’nin temelini oluşturur.
petrus:
petrus, isa’nın sağında konumlanmıştır. masanın önünde, isa’nın ayak yıkama sahnesinde kullanacağı sürahi ve leğen yer alır. bu nesneler, hizmet etmenin ve tevazunun simgesidir. petrus’un konumu ise, onun kilise içindeki öncülüğünü vurgular.
yuhanna:
isa’nın en sevdiği havari olan yuhanna, onun solunda yer almakta ve ona doğru eğilmiş şekilde betimlenmiştir. bu duruş, yuhanna incili’nde anlatıldığı biçimiyle, isa’ya en yakın kişi olduğunu simgeler.
havariler:
yahuda dışında tüm havarilerin başlarının çevresinde, adlarının yazılı olduğu ışıklı halkalar (hale) bulunmaktadır. bu, onların kutsal kabul edildiklerini gösterir.
yahuda:
tablonun sol tarafında yer alır. sarı giysilidir. bu detaylar geleneksel olarak ihanetin ve kötülüğün simgeleri olarak yorumlanır. elinde, isa’ya ihanet etmesi karşılığında aldığı paraların bulunduğu bir kese tutmaktadır.
kâse:
ortadaki kadehin, valencia katedrali’nde bulunan ve son akşam yemeği’nde kullanıldığına inanılan kutsal kâse olduğu düşünülmektedir.
hostiya:
isa, elinde ince, yuvarlak ve mayasız bir ekmek parçası tutmaktadır. bu ekmek, 8. yüzyıldan bu yana hristiyan dini törenlerinde kullanılan ve isa’nın bedenini simgeleyen kutsal bir öğedir.
ekmekler:
masanın üzerinde beş ekmek parçası yer almaktadır. bu, ekmek ve balıkların çoğaltılması mucizesine bir göndermedir.
‘’yemekteyken, ekmeği aldı, kutsadı, böldü ve havarilerine verdi:
– alın, bu benim bedenimdir, dedi.
sonra bir kâseyi aldı, şükretti, onlara verdi ve hepsi ondan içti.
ve onlara şöyle dedi:
– bu, birçokları uğruna dökülen antlaşma kanımdır.”
(markos incili)