İçe Dönük ve Dışa Dönük İnsanlar Arasındaki Farkın Nörobilimsel Açıklaması
1936'da büyük psikoterapist carl gustav jung şöyle yazıyordu
"insanları iki gruba ayırabilecek denli temelden farklı iki genel davranış biçiminin söz konusu olduğu, zaman içinde benim için açık hâle geldi... bunlara dışadönüklük ve içedönüklük adını verdim."
bu iki tip insan farklı şeylere odaklanır ve boşalan enerjilerini yeniden şarj etmelerinin iki farklı yolu vardır: dışadönükler dış dünyaya odaklanmaktan hoşlanırlar ve insanların arasındayken güç toplarlar; içedönükler ise içlerine, öznel dünyalarına odaklanırlar ve yeniden güç toplamayı "kendi başlarına takılarak" yaparlar.
içedönükler yalnız kalarak enerji devşirmeyi severler. sakin ve huzurlu bir yerde kendi başlarına kalmak onlar için çok önemlidir (ve hiç de “tuhaf" değildir). düşünmek için kendilerine zaman tanıyarak, hayallere dalarak ve olayları enine boyuna düşünerek kendilerine ait bu zamandan yararlanırlar. kalabalık bir barda bağırıp çağırmaktansa ilginç, samimi, baş başa sohbetleri tercih ederler ve önemsedikleri büyük meseleler üzerine konuşmaya bayılırlar. iyi dinleyiciler ve büyük yazarlar bu grup insanlardan çıkar. (j. k. rowling içedönüklüğünün farkında olan ve bunu saklamayan bir yazardır.) dışadönüklerin konuşmayı sevdikleri, düşünmektense eylemeyi tercih ettikleri ve en çok, adrenalin pompalayan faaliyetler sırasında mutlu oldukları düşünülürse, pek çok birlikteliğin (romantik veya ticari) içedönükler ile dışadönüklerin başarılı bir karışımı olması şaşırtıcı sayılmaz.
yakın tarihli nörobilim araştırmaları, kendini içedönük ve dışadönük olarak tanımlayan insanların beyinleri arasında ilgi çekici farklılıklar bulunduğunu gösterdi
dışadönükler dikkatlerinin önemli bir bölümünü insanların yüzlerine yönlendirmeye eğilimlidirler; bunu yaparak dopamin denilen "ödül” nörotransmitterinde (bir tür beyin kimyasalıdır) ani bir yükselme tecrübe ederler ki bu, bağımlılık davranışıyla da doğrudan ilgilidir. ayrıca dışadönüklerin, beynin (görme, işitme, tat alma, dokunma gibi) duyumsal süreçleriyle ilgili bölgelerini dolaşarak gerçekleşen bilgi işleme sürecinde içedönüklere oranla daha kestirme ve daha hızlı çalışan sinir yolları kullandıkları da anlaşılıyor. bu yollar da yine dopaminle ilintilidir. fakat şöyle bir dezavantaj söz konusu: dışadönükler dopamine karşı pek hassas değildir. dopaminin olağanüstü etkisini göstermesi için ihtiyaç duydukları miktar içedönüklerden daha çoktur. ve dopamin düzeyini artırmanın hızlı yollarından biri adrenalin seviyesini artırmaktır ki bu yeni, hızlı, heyecan verici ve tehlikeli şeyler yaparak -örneğin karaoke barda şarkı söyleyerek, bir yabancıyla dans ederek veya bungee jumping yaparak- gerçekleştirilebilir. dolayısıyla dışarı çıkıp özellikle de başka insanlarla (yeni yüzlerle!) heyecan verici şeyler yaparak karşılığında ödül kimyasalı olan dopamini elde ederler, ani ve yoğun birkaç doz mutluluğun tadına varırlar. her şey yolundadır.
ancak içedönükler bambaşka yollardan geçerler
anlaşıldığı kadarıyla içedönüklerin beyinlerine, dışadönüklere oranla daha yoğun bir kan akışı gerçekleşmektedir ve bu akış bilgi işleme sürecinde çok daha karmaşık yolları, beynin hatırlama, plan yapma ve problem çözme gibi içsel deneyimlerle ilgili bölümlerindeki yolları kat etmektedir. üstelik içedönükler dopamine karşı aşırı hassastırlar, o yüzden de aşırı-uyarılmış hissetmeleri için pek az dopamin kâfidir (başka deyişle partilerden uzak durmaları gerekir!). favori nörotransmitterleri de farklıdır; bambaşka bir etkiye sahip olan asetilkolindir. bu kimyasal madde sakin bir teyakkuz ve rahatlama hissi verir; hafızanın güçlenmesine, kolay öğrenmeye ve daha büyük bir bilişsel esnekliğe yol açar. anlaşılan içedönüklerin beyni iyi işleyebilmek için bu “memnuniyet” kimyasalını açığa çıkartan deneyimlerin peşindedir; dışadönüklerin beyni ise bambaşka bir etkiye sahip bir kimyasalı, ani bir doz dopamin açığa çıkartacak heyecan verici, insan yönelimli faaliyetler peşindedir.
jung ve diğer araştırmacıların kanaatine göre, olduğunuz kişilik tipini ve yapmaktan hoşlandığınız şeyleri kabul etmeye direnmediğiniz sürece bir sorun yoktur. sözgelimi içedönük biriyseniz ve birdenbire çılgın partilere katılmaya karar verip bunu ara vermeden yaparsanız büyük ihtimalle tükenmiş hissetmeye başlarsınız. aynı şekilde bir dışadönük de bütün hafta kimseyi görmeden evde oturduğu takdirde tuhaf bir şeklide enerjisinin emildiğini hissedecektir. yine kariyerinizi de bu doğrultuda dikkatle seçmeniz gerekir, çünkü sonunda kendinizi, sizden belli bir tarzda davranışın beklendiği bir toplumsal ortam veya işyeri kültürü içinde bulmanız mümkündür. eğer bu, size uymayan seçenekse sağlığınız ve mutluluğunuz bundan zarar görebilir.
jung’un içedönüklere ufak bir tavsiyesi var: “kendi dünyası güvenli bir limandır; ihtimamla üzerine titrediği, korunaklı bir bahçe... yaptığı en güzel işler, kendi imkânlarıyla, kendi inisiyatifiyle ve kendi tarzında yaptıklarıdır.”
kaynak: freud bu işe ne derdi? - sarah tomley