İki Farklı Dönemin En Önemli Temsilcilerinin Kıyası: Maradona vs Messi

Diego Armando Maradona mı, Lionel Messi mi? Hangisi daha büyük, hangisi daha iyi? Böyle bir karşılaştırma yapabilmek ne kadar mümkün?
İki Farklı Dönemin En Önemli Temsilcilerinin Kıyası: Maradona vs Messi

maradona ve messi birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır aslında.

messi, maradona'nın da içinde etken olduğu sürecin doğurduğu bir futbolcu. dolayısıyla bu ikilinin önceliğini-sonralığını bozup aynı düzleme oturtamayız. yani 1986 maradona'sını 2011'e, veya 2011 messi'sini 1986'ya ışınlamak bilimkurgu senaryosu olur anca. yok ben illa ışınlayacam diyenler için 1960 maradona'sını 1987'ye, 1987 messi'sini 1960'a göndermek bence daha mantıklı.

1) messi, 1960'ta yine aynı hormonel problemle doğsaydı iyileşebilir miydi? fc barcelona'nın o zamanlar (messi'nin 13 yaşına geleceği 1973'te) o kadar küçük yaştaki çocuklara kadar uzanan bir gözlemcilik bağı bulunmadığı için belki de bambaşka bir hayatı olacaktı.

2) maradona 1987'de doğsaydı, genç yaşında, yani futbolun avrupa odaklı endüstriyelleştiği 2000'li yıllarda, avrupa kulüpleri tarafından transfer edileceği, edilse bile kalıcı olacağı bir kariyer edinebilir + futbolun git gide daha disiplinli kalıplara gireceği 2010'lu yıllarda goat olabilir miydi?


dolayısıyla olay aslında daha burada bitiyor çünkü bu varsayımda messi tedavisini üstlenecek bir barcelona bulamayacağı için futbola devam edemedi bile. maradona ise 2000'lerde belki bir riquelme kadar kariyer yapabilirdi, bilemeyiz.

ancak bu 2. maddeye bir dipnot girersek, kıyas bence biraz sağlıklı hale geliyor:

2010'lu yıllardaki metodik-disiplinli futbol, barcelona'nın dominant futboluna karşı panzehir olma amacıyla, şu anki haline gelecek yolu izlemek zorunda kaldı. çünkü çok sağlam kadrolara sahip olan avrupanın elit kulüpleri bile bu futbol karşısında zayıf kalıyordu, her şeyi yapıyorlar ama olmuyordu. jose mourinho inter'de aşırı efor üzerine kurguladığı alan daraltma + hedef pres + hızlı hücum düzeni ile, barcelona'ya şampiyonlar ligi düzeyinde anca bir sezon karşı koyabildi ama diğer tüm takımlara ipucunu verdi; başta, içinde bulunduğu italyan futboluna. buna, teknik-yetenek konusunda diğer başat ülkelerin gerisinde kalan alman futbolunun 2000'lerin ortasından itibaren attığı tohumlarla fiziksel üstünlük + organize efor sarfederek yeteneklileri alt etmek üzerine kurguladığı sistemi de eklersek, messi'nin tüm bu "alt etme" planlarının ana/gizli farketmez, bir şekilde hedefi olduğunu görürüz.

yani messi yüzeysel bir bakış açısıyla, bir bakıma futbolun şeklini 2010'larda değiştiren kişidir. hatta, bu değişim karşısında oyun stilindeki evrimin yönünü değiştirmek zorunda hisseden ve eski teknik kanat oyuncusu stilinden uzaklaşarak daha sonuç odaklı bir forvete dönüşen, bunun için daha fiziksel bir gelişim yolu seçen cristiano ronaldo'yu doğuran kişidir messi. o ronaldo, bugünkü modern futbolun mekanik sembolüyken, messi bunun üstünde bir mertebede.


messi, kendi/gibilerine karşı kurgulanan bir taktik dünyada ayakta kalmayı başardı, ancak bunu tek başına yapmadı, pep guardiola'nın 2009-2011 arası arşa çıkardığı barcelona'sı vardı. ancak bu oyun messi'siz olmazdı, messi de bu düzen olmadan o messi'ye dönüşemezdi. birbirinden ayrılmaz bir süreç yani. o messi guardiola sonrası barcelona'da bir şl daha kazandı, seneler sonra ayrıldı ve belki bu sezon psg'ye de bir şl kazandıracak, ama bunu yaparsa zaten barcelona'lı yıllarda dönüştüğü messi olarak yapacak. veya arjantin'e 2022 dünya kupası'nı kazandırırsa da aynı şekilde.

tabii, özellikle kulüp kariyeri olarak, bahsettiğimiz takım psg. neymar, mbappe, verratti, ramos, marquinhos gibilerini toplayabilecek güçte. messi'nin bu endüstriyelleşen futbol dünyasında zaten 80'lerdeki ssc napoli ayarında bir takıma transfer olması mümkün değil. katar'a gider, arabistan'a gider ama napoli'ye gitmez. yani maradona'nın napoli'yi şampiyon yapması tarzı bir olay, bugünkü futbol dünyasında mümkün değil, çünkü hem futbol artık daha takım oyunu, hem de zaten hiçbir baş-altı takım bugün "elit seviye" kulüplere karşı uzun süre ayakta duramaz. diyelim bir sezonluğuna başarılı oldu, hemen hocasını-oyuncusunu bu elit kulüpler kapışır, o kadro parçalanır zaten, en yakın örnek afc ajax'ın 18-19 sezonu.

dolayısıyla kıyas şuna evrilebilir: 1987'de doğmuş bir maradona, 2000'lerdeki futbol dünyasının 2010'lardaki metodik-disiplinli hale dönüşmesine direkt veya dolaylı yoldan sebep olabilir miydi?


buna daha çok mental özelliklerden yola çıkarak cevap verebiliriz; maradona gibi ski taşşaana denk götü trampet çalan bir kişiliğin 10-15 yıl boyunca disiplinini koruyup sıkı çalışarak, sürekli gelişen savunma anlayışları karşısında aynı direnci göstererek yeteneklerini ortaya koyacağını, kariyer seviyesini yukarlarda tutacağını söylemek güç. üstelik buna, uefa'nın avrupa futbolunu endüstriyelleştirme ayağına zengini daha zengin kılmak, güçsüze nefes alma imkanı vermemek adına organizasyon yapılarını değiştirmeye başlayacağı 90'lı yılları da eklersek, 2000'lerin sonlarına uzanacak bu süreçte maradona'nın şansının çok daha az olacağını söyleyebiliriz.

çünkü, şu anki metodik-disiplinli futbolun temeli, aslında 90'lı yıllardaki bu endüstriyelleşme süreci dediğimiz vahşi kapitalist uefa'nın organizasyonel değişimlerine karşılık doğdu. çeşitli statü değişimleriyle küçük takımların üst düzey turnuvalarda yer edinmesini zorlaştıran uygulamalar karşısında küçük takımlar, büyüklere karşı eskisi gibi rekabet edebilmek adına futbolun köküne indi, daha sağlam yapılar kurdu, eldeki görece düşük imkanlarla maksimumu nasıl yakalarım'ı hedefleyen bir düşünceye girdi.

işte bunun 2000'lerdeki yansımalarından biri; lyon, leverkusen, sevilla, porto, monaco, psv gibi takımlar oldu. görev bilinci daha yüksek oyucu stillerini bir araya getiren bu takımların üst düzey sahnede yer edinmesiyle birlikte, takip eden yıllarda elit kulüpler de tercihlerini şekillendirdi. olayın maradona'yla alakası ise; bu dönemde yeşeren ofansif orta saha stilleri: deco, juninho, michael ballack tarzı pozisyon bilgisi kuvvetli ve defansif katkısı/geriden oyun kurma yeteneği nispeten iyi olan, veya ronaldinho, ze roberto, kaka tarzı hareketli, sürekli oyunun içinde kalan dinamik ofansif orta sahalar. bunlar gibi daha disiplinli oyuncuların çoğu 2000'lerin başat kulüplerine yükselerek yeni elit sahneyi oluşturdu. maradona mental olarak o disipline ayak uyduramayabilirdi.

peki, 2000'lerdeki bu dönüşümü doğuran 90'lı yıllardaki endüstriyelleşme hareketinin özünü oluşturan, zenginin zenginliğini garanti altına alma amacının sebebi neydi?

işte bu sorunun direkt cevabı olmasa da, cevabın içeriğinde bulunanlardan biri de maradona ve onun napoli'ye kazandırdığı başarılar...


80'lerin ikinci yarısı avrupa kupalarının belki de en renkli sezonlarına sahne olmuştu; herhangi bir takımın domine etmediği, herkesin herkesi yenebileceği daha rekabetçi bir ortam söz konusuydu. turnuvaların eşleşmeli başlayıp bittiği, lig usulü grupların olmadığı bir ortamda büyük takım-küçük takım arasındaki dengeler daha anlık gelişmeler karşısında şaşabiliyor ve beklenmedik takımlar tur atlayabiliyordu. bireysel performanslar, turnuva bazında çok daha kısa süreler içinde çok büyük etkiler yaratabiliyordu.

bu durum, çoğunlukla yerel veya civar bölgesindeki iyi futbolcuları bir araya getirip takım ruhu oluşturmayı başaran her kulübün avrupada bir şeyler yapma şansına sahip olmasını sağlıyordu. koeman, gerets, vanenburg, kieft'li psv eindhoven, hagi, dumitrescu, rotariu, lacatus, dan petrescu'lu steaua bükreş, simoviç, prekazi, cüneyt, yusuf, tanju'lu galatasaray, van basten, rijkaard, blind, bosman'lı afc ajax, sousa, lima, madjer, futre'li fc porto... bu durum 90'lı yılların başında mihajlovic, prosinecki, savicevic'li kızılyıdız ve pagliuca, vialli, lombardo, mancini'li sampdoria ile devam etti.

ve 1991'de, lig usülü grup aşaması eklendi, bir sene sonra şampiyonlar ligi kuruldu. arada yine bu profilde birkaç takım parlama şansı yakalasa da küçük takımların git gide eriyeceği endüstriyelleşme süreci zamanla güçlendi. yukarda bahsettiğim takımlardaki oyuncuların önemli kısmı elit kulüplere gitti ve avrupa futbolu yeni bir kabuk değişimine girdi; seneler içinde yavaş yavaş manchester united, milan, real madrid, barcelona gibi takımların mutlak hakimiyetine girdi. zaman zaman araya marsilya, malmö, dortmund, d.kiev, ajax, monaco, galatasaray, valencia gibi takımlar girdikçe turnuva statüleri yeni modifikasyonlara uğradı (ve zamanla alt turnuvalara da yansıdı).

bu değişimlerin sebebi; ekonomik bazda daha büyük yatırımlar yapan elit kulüplerin anlık kazalara daha az uğramasının istenmesiydi. bunu da, turnuva maratonunu uzatıp, lig mantığına yaklaştırıp, gücü daha çok olanın (elitlerin) uzun vadede mutlaka daha iyi durumda kalacağı teorisi üzerine kurgulayarak yaptılar. hani deriz ya o takım şu takımı 10 maç olsa 1'inde ya da 2 'sinde anca yener... işte gerçekten de "10 maç" yapılacak hale getirdiler işi ve sürprizler (elitler için kaza diyelim) çok azalmaya başladı.


ve haklı çıktılar, bugünkü futbol dünyası artık uzun uzun süren bol takım-bol maçlı turnuvalara sahne olmakta. bu uzun maratonlar içinde ayakta duramayan küçükler git gide erimeye başladı, elitler ise o küçüklerin iyi oyuncularını erkenden kapmaya, zorla kaydırılan şan-söhret-para eksenine çekmeye, bu sayede güçlenen elitler sağlık-teknoloji-antrenman metodları üçgeninde daha da ilerlemeye ve makası açmaya başladı.

işte maradona, hem yerelde hem de uluslararası turnuvalarda beklentisi düşük takımını sırtladığı başarılar ile, avrupa futbolundaki elitist gruplara düzeni komple değiştirtenlerden biridir, başrol olmasa da. messi ise değişen makro düzenin içinde yeşeren ve bu düzenin kendi içindeki saha içi trendlerini etkileyen en önemli kişilerden biridir.

uzun lafın kısası, dönüp dolaşıp birbirine varacak olan kısır döngü bir kıyas bence.