İlginç Bir Planla Yozgat'taki Esir Kampından Kaçan Galli Asker: Elias Henry Jones

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'ya esir düşen Galli asker Elias Henry Jones'un Yozgat'taki esir kampından kaçış hikayesi.
İlginç Bir Planla Yozgat'taki Esir Kampından Kaçan Galli Asker: Elias Henry Jones

elias henry jones, 1883 doğumlu galli bir askerdi. i. dünya savaşı'nın ırak cephesi'ndeki kût'ül-amâre kuşatması sırasında mezopotamya'da (şimdiki ırak) esir düştü ve birçok ingiliz savaş esiriyle birlikte suriye üzerinden 700 mil yürütülerek yozgat'taki esir kampına götürüldü. şubat 1917'de galler'deki teyzesinden vakit geçirmek için cadı tahtasını kullanabileceği yönünde aldığı bir kartpostalın ardından sağdan soldan topladığı kâğıt parçaları ve bardakla bir cadı tahtası yaptı ve sally adını verdiği bir ruhla iletişime geçiyormuş gibi davrandı. başlangıçta sadece eğlence amaçlı yapılan bu iş, diğer mahkumlar arasında ilgi uyandırdı ve kampta tercüman olan moyes isimli birinin de dikkatini çekti. 


jones, kamptaki herkesin nefret ettiği moyes (ingilizce the pimple, yani gıcık lakabı takılmış) ile biraz uğraşmak için onu çaya davet etti ve diğer arkadaşlarına da çaya katılmayacağını, o geldiğinde daha önce hazırladıkları uydurma hikâyeyi anlatmasını istedi. arkadaşları da moyes geldiğinde, jones'un bir zamanlar kendisine işkence yapan kelle avcıları tarafından esir alındığını, ancak karanlık sanatları bilen ve daha sonra kendisine öğreten büyücü bir doktor tarafından kurtarıldığını, doktor öldüğündeyse kabilenin yeni şefi olduğunu söylediler. görünüşe göre inanılmaz derecede saf olan moyes olan bitine inandı ve ruh dünyasının cevaplayabileceği bir soru listesi bıraktı. jones soruların kampın başka bir bölümünde tutulan kadınlarla alakalı olduğunu, muhtemelen kadınlara asılmak için sorulduğunu fark etti, bu yüzden kadınlara çaktırmadan gizli saklı görüşerek makul cevaplar buldu.

6 mayıs 1917'de, jones ve diğer mahkumlar ermeni bir mahkûmun gömülü olarak bıraktığı eski ve kötü bir tabanca buldular. kısa bir süre sonra moyes, bu ruhun gömülü bir hazine bulup bulamayacağını sorunca, jones bu tabancayı gizlice gömerek kazdığı yeri gösterdi. türkler kazmaya başlayınca silahtan başka bir şey bulamadı, fakat jones ‘’bunun onların işi olmadığını, her şeyi mahvettiklerini ve hazineyi bulamayacaklarını’’ açıkladı. komutan kazım karabekir bir gün jones’u çağırdığında, bölgede daha önce yaşayan ermeni bir askerin hazinesi olduğuna dair bir hikâye duyduğunu, onu bulmaları için ruhlardan yardım istediğini söyledi. jones düşünmek için biraz zaman istediğindeyse, kampa yeni gelen avustralyalı bir pilot cedric waters hill ile tanıştı. hill telepati ve sihirbazlık konusunda uzmandı ve ilk başta buna sıcak bakmasa da jones planını açıkladığında yardım etmeye karar verdi. ilk olarak, kendilerini diğer mahkumlardan ayırmak için bilerek tecrit cezası aldılar ve bu süreçte ayrı bir yerde kalarak ermenice öğrenip hazırladıkları ermenice yazılı kâğıtları, gizli saklı çaldıkları türk altınıyla birlikte küçük bir teneke kutuya koydular. bölge ıssız bir yer olduğu için ara sıra mahkumların askerlerle dışarı çıkmasına izin verirlerdi. hill, bu gezilerin birinde tenekelerden ikisini gizlice kampın birkaç mil dışına gömdü. ardından ruhla iletişime geçerek güya içinde bir türk altını ve ermenice ipucunun olduğu 3 kutunun 3 farklı kişi tarafından kampın etrafındaki 3 farklı yere gömüldüğünü söylediler. ayrıca bu üç kişiden ikisinin öldüğünü ama üçüncüsünün muhtemelen konstantinopolis'de yaşayan biri olduğunu da eklediler.


ilk görev 31 mart'ta gerçekleşti. jones transa girmiş gibi davranarak hill'in daha önce kutuları gömdüğü yere gitti. türkler bu teneke kutuyu bulmak için kazmaya başladığında, hill gizlice fotoğraflarını çekti. 


türkler kazdıktan sonra ilk teneke kutuyu buldular ve açtıklarında içinde bir türk altını ve ermenice yazılmış bir not olduğunu gördüler. ruhun gerçekten yardım ettiğini sandılar. ertesi gün 1 nisan'da, ikinci kutu da aynı yöntemle bulundu. jones ve hill üçüncü ipucunun yerini bulmak için de gece gündüz uğraşıyormuş gibi yaptılar ve sonunda telepatinin mesafeye dayalı olduğunu ve buradan bağlantı kurmanın imkânsız olduğunu söylediler. amaçları bir nevi tahliye alıp konstantinopolis'e gitmekti bunun için de bir süre sonra nasıl bayılabilecekleri ve deli gibi görünebilecekleri konusunda doktor bir arkadaşlarından yardım alarak kendilerini aç bıraktılar, saç ve sakallarının uzattılar ve sonunda tahliye almayı başardılar.

hill ve jones, moyes gözetiminde konstantinopolis'teki haydar paşa otelinin tımarhane koğuşunda altı ay geçirdi ve artık tek yapmaları gereken vapur gelene kadar deli numarası yapmaktı. 


buradaki birkaç günden sonra, jones trans numarasıyla moyes’a üçüncü ipucunun yozgat'taki esir kampının bahçesinde gömüldüğünü söyledi. moyes ikiliyi bırakıp kampa döndüğündeyse, mahkumlardan biri üçüncü ipucunu keşfedip kaybetmişti. aslında bu jones ve hill’in daha önce ayarladıkları price adında bir adamdı ve hazine falan ortada yoktu. ikili ayrıldıktan bir süre sonra da yozgat’daki mahkumlar büyük bir firar gerçekleştirerek yakalandılar, ancak kendilerini savunurken altın arayan türkleri hill’in fotoğrafıyla ifşa ederek bunu başkomutan enver paşa’ya verdiler ve bu hazine avı işi askeri mahkemeye taşındı.

ekim 1918'de jones ve hill, gemiyle yola çıktılar ve bu zaferlerini çığlıklarla kutladılar, ancak ironik bir şekilde türkiye/osmanlı ile ateşkes imzalanmak üzereydi. yani, tüm bu dramdan sonra evlerine yalnızca iki hafta daha erken dönebildiler. kampta kalıp olayların sonuca ulaşmasını bekleselerdi, hemen hemen aynı tarihte serbest kalacaklardı. jones bu olayları, 1919'da ingiltere’de en çok satanlar arasına giren’’ the road to en-dor’’ isimli eserinde anlatırken,. hill'de daha sonra bunları doğrulayan ‘’the spook and the commandant’’ isimli bir kitap yazdı.

şubat 1917 ile ekim 1918 arasında gerçekleşen bu olay, kulağa ne kadar şaşırtıcı gelse de o zamandan beri tarihteki en iyi kaçış hikayelerinden biri olarak dilden dile anlatıldı, durdu…

eseri okumak için kaynak
bilgi teyit için kaynak