İnceden İnceden Hissedilen Durum: Türkiye'de İnşaat Sektörünün Krize Girmesi
sektör çalışanı olarak sahada hissetmeye başladığım bir durum bu. işim gereği sürekli müteahhitlerle sohbet etme olanağı buluyorum. bu gün gün içinde sohbet ettiğim 3 kişi de ellerinde hazır iş olmasına rağmen işleri yapamadıklarından bahsettiler.
peki bunların iş yapamamasının sebebi nedir?
1) devlet kurumları bütün ihalelerin ödemelerini durdu ve işleri öteledi. yani devlet para ödeyemiyor şu anda.
2) geçen sene ocak ayında 1680 tl olan demirin ton fiyatı şu an 2900 tl.
3) geçen sene kdv dahil artı nakliye bedelli 50 kg çimento 15-17 tl arası değişirken 2018 yılı başında nakliyesiz ve kdv dahil olmadan fiyat 18 tl'yi gördü.
4) elde kalan daireler alıcı bulamıyor. daire satamadığı için yeni işlere başlanamıyor.
kısacası
arkadaşlar üretime değilde inşaata dayalı bir ekonomik sistem kurduğumuz için ekonominin amiral gemisi konumundaki sektör inşaat. ve amiral gemisi su almaya başladı. o yüzden bu durumu anlayacaklara tavsiyem ayaklarını denk almaları, bazı harcamalarınızı erteleyin, kendinizi sağlama alın. eskisi gibi ekonomik krize girdiğimiz zaman hali hazırda bizi besleyecek un fabrikalarımız, tarım sektörümüzde olmadığına göre, krize giren bir ülke ekonomisi bizi açlığa sürükler.
ekleme
metreküpü 130 lira olan beton az önce 180 tl oldu. hepimize hayırlı uğurlu olsun.
2011 yılında 15 milyon konut varken 2017 de bu sayı 19 milyona çıktı
e doydu sektör. normal yani satışların azalması.
ikinci evlerini alanlar dahi oldu.
ama artık ekonomik durgunlukla birlikte bankaların faizleri alınamaz düzeye geldi.
bu saatten sonra ev almak akıl karı değil.
evi olmayan insanlar gidin guzelce kiranizi verin kafanız agrımasın.
inşaat sektöründe 3 yıla kalmaz yarıdan fazlası iflas bayrağını çeker.
sorun inşaat sektörü degildir.asıl sorun kaynak tahsisinin bozulmasıdır
1) ayakkabıcılık, beyaz eşya , marketçilik vs. nasıl bir sektör ise , inşaatta öyle basit bir sektördür. her sektörün beslediği ve beslendiği damarlar vardır. beyaz eşya sektörü mesela, bir sürü ham ve yarı mamule ihtiyaç duyar. öncelikle şu sadece inşaatın ekonomiyi en çok harketlendirdigi savina dayanan uber özelliği kafamizdan silelim.ne yani inşaatta çalışan amele istihdam sayılıyorda , ayakkabı fabrikasında çalışan adam işsiz mı sayılıyor?
2) misal bu memlekette herkes bir gece rüya görse ve her gün yeni bir ayakkabı almayı kendine kutsal bir görev olarak adletse. ayakkabı fiyatları en az x 10 yapar değil mi? bir çift ayakkabının 1000 tl olduğu bir yerde ne yapardınız? elde avucta ne varsa bir tezgah- iki makine bir de ufak atölye açıp ayakkabı üretmek isterdiniz değil mi? işte inşaat olayında da yaşanan tam olarak bu. bir ekonomik çıkar biriminin,kârın olduğu yere hücum etmesi kadar doğal bir şey yoktur.
3) ancak sizin ayakkabı üretmenizin ülke ekonomisi için bazı fırsat maliyetleri vardır. mesela siz senede 100 kg. peynir üreten birisiniz. ayakkabida var olan karlılık sızı cezbetti ve yeni bir işe girerek 50 adet ayakkabı urettiniz. bu işlemin ülke muhasebesinde karşılığı sadece pozitif olarak 50 çift ayakkabı olarak çıkmaz, birde negatif yönü vardır ki o da 100 kg peynirdir.
4) işte türkiye'nin yaşadığı asıl sıkıntı yukarıdaki 3 madde de özet olarak yer almaktadır.
bu örnekleri inşaata evirirsek
herkes işi gücü bırakıp inşaata başlamıştır. ülkede var olan sektörler ya yok olmuş ya da uluslararası rekabet düzeyini sürekli artan bir hızla kaybeder hale gelmiştir. ülke üretim dinamiğini yitirmiştir. niteliksiz nüfus, tarım ve hayvancılık yerine inşaatta çalışarak büyük şehirlere zaten var olan göçü epey bir hızlandırmış, bunun yanında artan sulama olanakları ve makineleşmeye rağmen türk tarımı biter hale gelmiştir. üstüne bir de kur baskısı ve ucuz ithalat eklenince ülkede tarım ve hayvancılık üretimi yapmak boş bir uğraştan öteye gitmemektedir. değerin kontrolsüz artışı, spekülatif yatırım olarak değerlendirilmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. belediyeler rantiye yuvası haline gelmiştir. rantın fazla oluşu rüşvet, mafyalaşma gibi problemleri beraberinde getirmiştir. bir de şehircilik yönü var ki o zaten bambaşka olumsuz bir konu. kısacası sektöre olan büyük bir hücum , ülke ekonomisinde var olan diğer sektörleri yavaş yavaş bitirmiş, geçici olarak sağlanan istihdam faydası yanında büyük bazı zararlarda ortaya çıkarmıştır. unutmayın, başta da dediğim gibi burada sorun olan inşaat sektörü değil. bu dediklerim , ülke bir bütün olarak ayakkabı, mutfak masası, selpak vs. üretmeye başlasa da aynen geçerli olacaktı. yani sektör o olmuş, bu olmuş sorun değil. asıl sorun , arzı oluşturan üretim gücünün dengesiz ve riskli bir biçimde bozularak yapılanmasıdır.
takip edenler varsa , geçenlerde bu sözlükte "mara nehrinden geçmeye çalışan bizon-gunu sürüleri için köprü yapılması" fikri ortaya atılmıştı.tabiki timsahlardan korumak için. çok alakası yok demeyin aslında tam da bizim konumuzla alakalı. sonuç olarak herkes karşı çıkmış ve ortak kanı şu olmuştu;
"köprü yapılırsa; timsahlar ölür, timsah olmayınca bizon ve gunu sayısı artar, sayı artınca otlaklar kurur ve çöl olur, otlaklar kuruyunca tüm gunular ve bizonlar da ölür."
2000 öncesi mahalle kültürüne sahip insanlar kendi evlerini kendileri yaptırmaya gayret ederdi
projesini çizerken eşinin, çocuğunun fikrini alır terasını bahçesini ona göre ayarlardı. bütçe ona göre oluşturulur hiç öyle vadeli borçlara girilmeden, sarsılmadan, dolandırılmadan herkesin mutlu olduğu bir yuva oluşturulurdu.
peki 2000 sonrası ne oldu?
medeniyet kavramı; etik değerlerle, eğitimle, bilimle, hoşgörü ile değilde betonla eşdeğer tutuldu. insanlara bu şekilde empoze edildi. tek katlı müstakil evde büyüyen çocuklar, hayallerini kat kat samimiyetten uzak sitelerle süslemeye başladılar. borçlandılar, ödeyemediler. ödediler, daha fazlasını istediler. peşinat verdiler, dolandırıldılar. her şey yolunda gitse bile kültürel değerlerden uzaklaştılar. ekranlarda peygamber efendimizin mütevazı sahabe hayatı üzerinden yayın yapanlar, hemen ardından boy boy site reklamları yapıp halka bir güzel yutturdular. halkımızda para bitene kadar, bankalarda sicil bozulana kadar bunu bir güzel yedi. ama şimdi halk tıkandı, sektör tıkandı.
iki tarafa da acımıyorum ne yalan söyleyeyim.
inşaat ile siyaset yakın ilişkilidir
ufukta seçim olduğunda, savaş olduğunda, belirsizlik olduğunda insanlar uzun süreli borca girmez elinde nakiti olanlar da bekletmek ister. ekonomi belki bir süre daha stabil gidebilirdi fakat yönetenin haziran-kasım-referandum-belediyeler-başkanlık ve milletvekilliği seçimlerini 2-3 yıla sığdırma inadı ve ordunun aktif sınır dışı operasyonda olması, 15 temmuz vs derken malum son çok daha öne çekildi, büyük büyük inşaat şirketleri işlerini durdurmaya başladı. winter is coming.