İngilizlere Çok Parlak Bir Dönem Yaşatan Tudor Hanedanı'nın Entrika Dolu Tarihi

1485-1603 yılları arasında hüküm süren İngiliz kraliyet ailesi Tudor Hanedanı'nın detaylı bir anlatımı.
İngilizlere Çok Parlak Bir Dönem Yaşatan Tudor Hanedanı'nın Entrika Dolu Tarihi

bugün insanlara "hangi dönemde yaşamak isterdiniz?" diye sorulsaydı azımsanamayacak bir kısmından orta çağ ile rönesans'ı kapsamakla birlikte, reform çağı'nın da bir dönemine tanıklık eden bu beş yüz yılı aşkın zaman diliminde bir yerlerde yaşamak istediğine dair bir cevap alınırdı. son zamanlarda tüm dünyada revaçta olan tarihi filmler, diziler ve kitaplar için içerik bakımından eşsiz bir hazine değerinde olan bu dönemlerin yansıtılış şekli göz önüne alındığında oldukça makul bir cevap. kabarık elbiselerinin eteğini tutarak zarifçe reverans yapan hanımlar, üstü kapalı diyaloglarla flörtleşmeler, kralın gözüne girebilmek için türlü entrikalar çeviren saray tebaası... oldukça hareketli ve renkli bir yaşam, değil mi? ne var ki bir yerde gerçeğe dayanan bu kurgusal eserler, bir yerde de dönemin genel yapısını anlatmaktan çok uzak. çünkü "kaymak tabaka" olarak nitelendirebileceğimiz bu çok nadir insanların hayatları bir yerde dursun, o dönemde doğmuş olsaydınız çok yüksek ihtimal "halk"tan biri olarak dünyaya gözlerinizi açacaktınız.

salgın hastalıklar ve kötü yaşam koşullarıyla mücadeleniz bir yana erkekseniz savaşlarda, kadınsanız çocuk doğururken ölmeniz çok olasıydı. kırk yaşını görebilirseniz şanslı sayılırdınız ve açıkçası seksene kadar bile yaşasanız buna pek de yaşamak denmezdi.

dönemin genel yapısı kısaca böyleydi ama biz şimdi bu tatsız bilgileri bir yana bırakıyor ve esas malzememize yoğunlaşıyoruz. bir sarayda ne kadar entrika dönebilir? bu sorunun yanıtını bulmak için tudor dönemine (1485-1603) bakmak yeterli. ki zaten doğasındaki o ilgi çekicilik, tudorları bugün ingiliz tarihinin en popüler hanedanlarından biri, hatta en popüleri yapıyor. dönemin meraklıları kahvelerini hazırlasın. oldukça uzun bir yazı geliyor...

varlığından haberdar olduğumuz en eski tudor ednyfed fychan, kendisi tudorların atası kabul edilir

kökenleri five royal tribes of wales yani türkçesiyle wales'ın beş asil ailesi'nden birine dayanan soylu bir savaşçı. yanlış çevirmediysem galler'de bulunan kuzey gwynedd krallığında kahya olup gwnyedd prensiyle onun oğluna hizmet etme onuruna erişmiş. ikinci evliliğini bir prensin kızı olan gwenllian ile yapmış, bu evliliğin hikayesi de - eski bir galler efsanesine dayanmakla birlikte - oldukça muazzam. ednyfed uzun bir süre ortadan kaybolunca, ailesi onun öldüğünü düşünmüş ve gwenllian başka bir evlilik teklifini kabul etmiş. düğün gecesinde, ednyfed tanınmamak için pis bir dilenci kılığına bürünerek oraya gitmiş ve düğün onuruna bir şarkı söylemek için partidekilerden bir arp rica etmiş. şarkının son dizelerine gelince kafasındaki şapkayı atmış ve gerçek kimliği ortaya çıkmış. şarkı da şu:

a wanderer ı, and aweary of strife,
get ye gone, if ye so desire;
but if ı may not have my own wife
ı'll have my own bed, my own house, my own fire!

ardından da şöyle demiş: "this was the tune 'farewell' to my dear gwenllian. hence let her go with her new husband. my faithful harp, come to my arms."

Ednyfed Fychan

bazılarının ata olarak gördüğü kişi ise -tudorların ingiltere'ye yerleşip hanedanlığa dek çıkmasındaki konumu önemli olduğu için- owen tudor

kesin olmasa da henry v komutasında savaşmak için ingiltere'ye geldiği düşünülüyor. henry v, fransa ve ingiltere'yi birleştirmek adına fransa prensesi catherine of valois ile 1421'de evlenip aynı sene çocuk sahibi olmuş, yalnızca bir yıl sonra, 35 yaşındayken hastalıktan dolayı ölmüş. catherine henüz 21 yaşındayken dul kalmış. henry v'in ölümünden birkaç ay sonra catherine'in babası charles vi da ölmüş ve henry vi böylece daha bir yaşındayken hem ingiltere'nin hem de fransa'nın kralı olmuş. katherine ise tekrar evlenmek istiyormuş. parlamento 1427-28 yılları arasında dul kraliçe'nin yeniden evlenebilmesi için hazırladıkları bir beyannameyi sunmuş. bu beyannamede eğer kraliçe o sıralar 6 yaşında olan kralın rızası olmadan evlenirse, evleneceği kişinin tüm arazilerini ve mevkilerini kaybedeceğini, doğacak çocukların kraliyet ailesinden sayılmayacağını belirtiyormuş. o zamana dek - yine kesin olmayan bir bilgi - muhtemelen kaldığı yerin bekçisi gibi bir mesleğe sahip owen tudor'la cinsel birliktelik yaşayan catherine, beyannameye rağmen 1431-1432 tarihleri arasında bir zaman diliminde owen'la gizlice evlenmiş. bazı iddialara göre ortada gerçek anlamda bir evlilik bile yok. birlikteliklerine karşı çıkanlar olmuş fakat kral henry, üvey babasını korumuş ve onu ingiliz vatandaşı yapmış. çiftin bir sürü çocukları olmuş. ardından catherine de ilk kocası gibi 35-36 yaşlarında ölmüş.

ek: vanora bennett'ın türkçe'ye unutulan kraliçe olarak çevrilmiş eseri, catherine'ın tahta ilk çıkışını, kraliçelik zamanlarını, owen'la tanışmasını anlatmaktadır. bir philippa gregory değil ama okunabilir bir kitap.

- tudorların tahtta hak iddia etmesinin temel sebebinin beyannamedeki "doğacak çocuklar kraliyet ailesinden sayılmayacak" maddesine karşın kralın üvey babasını onaylaması yani evliliğin kral gözünde meşru olması ve dönemin mantığıyla düşünüldüğünde her şeyden önce çocukların kraliçe kanı taşıması olduğunu düşünüyorum. lakin bu fitil hiç ateşlenmese muhtemelen tudorlar böyle bir talepte bulunmazdı ki hiç şüphesiz ki fitili ateşleyen catherine ve owen'ın oğullarından biri olan edmund tudor'un margaret beaufort ile yaptığı evliliktir. bu evlilikten henry tudor yani tudor hanedanının tahttaki ilk temsilcisi vıı. henry yani bizim altı evlilik yapması ve aşk uğruna anglikan kilisesini kurmasıyla meşhur vııı. henry'nin babası doğar. edmund tudor zaten çok kısa bir ömür sürmüş, 25 yaşındayken vefat etmiş. bu sebepten ilk tudor kralının babası olması haricinde pek bir numarası yok tarih sahnesinde.

fakat karısı margaret, hem hayranlık hem de korku uyandıran bir tarihi figür. lancaster hanedanının varisi olan bu kadın, taht hakkının kendi ailesinde olması gerektiğine inanıyormuş. kafayı oğlunu kral yapmakla bozmuş. türlü entrikalar çevirmiş, yalanlar söylemiş, fırsat kollamış. 1455-1485 yılları arasında gerçekleşen çifte gül savaşları ya da güller savaşı olarak bilinen iç savaşın sonlarına doğru kızıl gül lancaster ve beyaz gül york hanedanlarının erkeklerinin çoğunun ölmesiyle varisleri kalmamış ve nihayet lancaster hanedanı kendileriyle akraba olan tudor hanedanını tahta çıkması için desteklemeye başlamışlar. ııı. richard'ın tahtın sahibi olan kendi yeğenlerini kuleye kapatması ve büyük ihtimalle öldürmesi, sonra da kendini kral ilan etmesi gibi olaylardan sonra yorklular da tudorlara yönelmiş.

ek: güller savaşı ve henry'nin tahta çıkmasına zemin hazırlayan ingiltere, bir bu kadar daha tutacak bir entrynin konusu olduğu için değinip geçmeyi tercih ediyorum. fakat margaret beaufort, elizabeth woodville, ıv. edward, ııı. richard, anne neville gibi entrika ve trajedi katsayısı çok yüksek olan tarihi figürlerle tanışmak ve güller savaşı'yla ilgili bilgi sahibi olmak isterseniz, the white queen isimli bbc mini dizisini izlemenizi şiddetle öneririm. dizi ıv. edward'ın elizabeth woodville ile evlendiği ilk zamanlardan başlayıp vıı. henry'nin tahta çıkışıyla bitiyor.

ek: philippa gregory'nin kızıl kraliçe adlı kitabı, margaret beaufort'u işliyor.

ek: yine philippa gregory'nin kralyapan kitabı, ıv. edward dönemini anlatmaktadır.

gelelim vii. henry'ye (1485-1509)

kral ııı. richard'ı öldürüp tahta çıkarak tudor hanedanından ülkeyi yöneten ilk kişi olmuş kendisi. babası edmund o doğmadan birkaç ay önce öldüğü için, çocukluğunun ilk yıllarını amcası jasper'ın yanında geçirmiş. henry'nin tahtta doğrudan bir iddiası yok fakat demin de açıkladığım gibi ingiltere kraliçesi'nin torunu olduğu için tahtta çok dolaylı bir hakkı var. bu yüzden henry, tahta çıkmadan evvel ve çıktıktan sonra sorgulanması işten bile olmayan meşruluğunu korumak için pek çok şey yapmış. bunların arasında yorklu elizabeth'le evlenmek, richard'ı vatan haini ilan etmek, kendi hanedanının simgesi olarak lancaster'ın kırmızı ve york'un beyaz gülünü birleştirdiği tudor gülünü kullanmak, kendisini kral kabul eden herkesin - önceden onu reddetmiş olsalar bile - himayesi altında olduğunu bildiren bir beyanname yayınlamak gibi şeyler var. ama yine de bir-iki isyanın patlak vermesine engel olamamış.

elizabeth ile henry'nin arthur, margaret, henry ve mary isimli dört çocukları var. yaptıkları evlilikler neticesinde mary tudor fransa kraliçesi, margaret tudor ise iskoçya kraliçesi olmuş. tahtın varisi, büyük kardeş arthur tudor(1486-1502) iken bugün ismini herkesin bildiği vııı. henry'nin (1491-1547), o zamanlar aklında kral olmak yokmuş.

VII. Henry

- arthur'un ispanya prensesi catherine of aragon ile evliliğine, bebek sayılabileceği bir yaştayken iki krallık tarafından karar verilmiş. tamamen politik olan bu birleşmenin amacı ispanya ve ingiltere arasında ittifak sağlamakmış. arthur hakkında bildiğimiz pek bir şey yok, zira o öldüğünde babası hala tahttaymış. o dönem yaygın olan bir terleme hastalığından dolayı on beş yaşındayken, evliliğinin ilk yılında ölmüş - ki zaten edward, pek çok tarihçiye göre doğuştan hastalıklı bir görünüme sahip, cılız bir çocuktu. şimdi gelelim spekülasyonlara.

arthur'un ani ölümüyle, ispanya ve ingiltere'nin ittifakı da bozulma aşamasına gelmiş. bu ispanya'dan ziyade ingiltere'nin işine gelmeyen bir şey. bunu engellemek için catherine'in kardeşi yaşındaki henry'le evlenmesi önerilmiş. yalnız katoliklikte şöyle bir şey var, kardeşinin karısıyla evlenmek lanetlenmekle eşdeğer bir şey. ki zaten catherine'in ölü doğan bebekleri, henry'nin lanetlendiğini öne sürerek evliliği geçersiz saymasının dayanağı da olacak daha sonra. bunun üzerine catherine apaçık bir şekilde arthur'un iktidarsız olduğunu ve evliliği tamamlayan şey olan birleşmenin hiç gerçekleşmediğini söylemiş. teoriler burda başlamış işte. catherine gerçekten arthur'la ilişkiye girmemiş olabilir, bunu destekleyici veriler olarak arthur'un hastalıklı ve güçsüz yapısını öne sürebiliriz. girmemiş olduğu halde o kadar zaman girmiş gibi davranabilir çünkü o bir prensesti ve ülkesinin çıkarı için bunu gizleyebilirdi. fakat arthur'la ilişkiye girmiş olsa bile, yine henry'le evlenmesi ülkesinin çıkarına olacağı için bunu da gizlemiş olabilir.

önce vıı. henry'nin catherine ile evlenmeyi planladığı, ülkesine dönmek istemeyen catherine'in asıl amacının küçük henry'le evlenmek olmasına rağmen sırf oyalamak için vıı. henry'le baya bir flörtleştiği de söylenir.

catherine, henry ile epeyce bir süre nişanlı kalmış çünkü gerek kralın annesi margaret beaufort gerek ona kin tutmakta olan vıı. henry evliliğin gerçekleşmesini becerebildikleri kadar engellemişler. bu nişanlılık sürecinde catherine'e saray desteği kesilmiş, haftalarca aynı elbiseleri giymiş, yiyeceğinden konforundan kesinti yapılmış. ülkesine dönsün diye çok uğraşmışlar fakat catherine inat etmiş ve nihayet vıı. henry 1509 yılında öldükten sonra henry tahta geçerek vııı. henry adını almış. birkaç hafta sonra da evlenmişler.

viii. henry dönemi (1509-1547)

bildiğiniz üzere altı karısı, metresleri ve anglikan kilisesini kurması ile tarihin çok popüler bir siması bu adam. kişilik olarak hareketli, yeniliğe açık, eğlence düşkünü, cesur ve anlık çıkışlar yapan biriymiş. abisinin ani ölümü üzerine tahta geçen bu genç kral, yönetim konusunda pek bilgili değilmiş fakat babasından yadigar yaşlı saray tebaasını daha genç ve atılgan adamlarla değiştirmiş, dinamik ve eğlenceli bir saray oluşturmuş. hazinenin kökünü kazımakla birlikte bol bol turnuva düzenlemiş, ziyafetler vermiş ve çevresine hep kendisi gibi genç ve kanı kaynayan erkekleri toplamış. güzel kadınlara zaafı olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

evliliklerinin ilk yılı böylece sefa ve zevk içinde geçen catherine ve henry'nin tüm çocukları ölü doğmuş ya da doğduktan kısa süre sonra ölmüş, bir tanesi hariç: mary tudor ki kendisi kanlı mary olarak anılır. az sonra ona da geleceğim. zaten kendisinden altı yaş büyük olan catherine'in yaşlanmaya başlamasıyla arkasında bir varis bırakamamaktan ölesiye korkan henry, suçu catherine'de aramaya başlamış. henry'nin bessie blount isimli metresinden henry fitzroy adında bir oğlu varmış ama çocuk gayrı meşru olduğu için taht üzerinde bir hak iddia edemezmiş tabii. gel zaman git zaman gerek catherine'in gitgide yaşlanması, gerek bir evlat verememesi üzerine henry ondan soğumuş ve içten içe catherine'in aslında arthur'la ilişkiye girdiğini, bu yüzden kendisinin tanrı tarafından lanetlenmesine sebep olduğunu düşünmeye başlamış. fakat katoliklerde boşanma diye bir şey olmadığını söylemiştik, dolayısıyla kurtulamıyormuş catherine'den. ve yeni arayışlara girmiş.

VIII. Henry

ikinci metresi sarışın mary boleyn'den catherine carey ve henry carey adlı iki çocuğu olmuş. o dönemde boleynler yükselme savaşında atağa geçmiş bir aile, mary'nin kralın metresi olması ise onların daha da yükselmesini sağlamış. fakat mary saf ve gözü yükseklerde olmayan bir kız, iki çocuk doğurduktan sonra kralı elinde tutamamış ve henry'nin zaten dağılmaya meyilli ilgisi fransa sarayından gelmiş öteki kardeş anne boleyn'e çekilmiş.

anne boleyn neredeyse tüm tarihçiler tarafından öyle ahım şahım bir güzelliği olmayan ama kıvrak zekasıyla, kültürüyle, işvesiyle tüm erkeklerin başını döndüren bir kadın olarak tasvir edilir. üstelik sarışınlığın revaçta olduğu bir sarayda koyu renk saçları ve gözleri, ingiliz kıyafetlerinin moda olduğu bir yerde fransız tarzı elbiseler giymesi hemen dikkatleri üzerine çekiyormuş. kendisi benim gözümde gerçek bir tanrıça.

bu çok tehlikeli kadın, kardeşinin yapamadığını yapmış ve henry'yi hiçbir cinsel birliktelik yaşamadan kendine aşık ettiği gibi koskoca ingiltere kralının katolik kilisesini reddedip ingilizlere özgü anglikan kilisesini kurmasını sağlamış. üstelik kralla evlenmeden pembroke markizi ünvanını alarak gene bir ilki gerçekleştirmiş. henry önce boşanabilmek için katolik kilisesine başvurmuş, onay gelmeyince beş yıl boyunca boşanamamış. ardından "zkerim ulan!" diyerek anglikan kilisesini kurmuş ve yetki tamamen kendisinde olduğu için, catherine ile olan evliliğini başından beri geçersiz kılmış. ondan olan çocuğu mary'yi gayrimeşru ilan etmiş ve anne boleyn'le evlenmiş. bunun üzerine kutsal roma kilisesi ingiltere'yi aforoz etmiş. catherine bu boşanmadan üç yıl sonra hastalık ve üzüntüden ölmüş.

ek: philippa gregory'nin mahkum prenses romanı, ispanya infantası catherine'nin galler prensesliği ve ingiltere kraliçesi ünvanlarını korumak için neler yaptığını, arthur ve henry ile olan ilişkisini, kraliçeliğini ve ihanete uğrayışını oldukça akıcı bir dilde anlatan bir kitaptır. arthur ve catharina ilişkisine farklı bir bakış açısından yaklaşılmış olmasının yanında dini ayrımcılığı da alttan alta eleştirir. şiddetle önerilir.

anne boleyn taç giyme töreni esnasında ı. elizabeth'e hamileymiş. henry'ye verebildiği tek çocuk bu olmuş zaten. üç yıl kadar evli kalmışlar, başlarda henry anne'e adeta tapsa da sarayın geri kalanı onu pek sevmiyormuş çünkü uysal ve ağırbaşlı catherine'den sonra saray adabıyla flört etmeyi seven, kağıt oyunları oynayan ve içki içen, en önemlisi de protestan görüşe sahip olan anne yadırganıyormuş. zamanla henry de dolduruşa gelmiş ve özellikle yaptığı düşüklerin ardından anne'den soğumuş. skandallar patlamış ve anne'in cadı olduğu, abisi george boleyn de dahil pek çok erkekle zina yaptığı dedikoduları her yerde dolaşmaya başlamış. bunu fırsat bilen henry anne'i ensest, zina ve vatan hainliği suçlarıdan yargılayıp idam cezası vermiş. idamdan önce yapılan işkenceler esnasinda hiçbiri - smeaton adlı bir müzisyen hariç - zina iddialarını kabul etmemiş olsa dahi aleyhte delil yetersizliği olduğu halde anne londra kulesi'nde bir süre kaldıktan sonra kafası kesilerek öldürülmüş. ki smeaton'un da artık işkence bitsin diye "evet, zina yaptık" demiş olma ihtimali düşük değil. anne boleyn'in son sözleri "yüce tanrım, bana acı, ruhumu sana teslim ediyorum." olmuş. ve böylece o dönemin "güçlü ve akıllı kadın" simgesi haline gelmiş olan anne boleyn, gücünün ve aklının bedelini canıyla ödemiş.

henry'nin üçüncü karısı jane seymour'u tek kelimeyle tanımlamamız gerekirse "silik". çok az okuma yazma bilen, politikadan anlamayan, katolik, sessiz ve uysal karakterli olan jane, zamanını el işi yapmakla geçirirmiş ve bu konuda epey yetenekliymiş de. kendisi ve hayatı hakkında bulabildiğim şeyler bunlarla sınırlı. pek tabii jane'in krala aşık falan olduğunu zannetmiyorum, aşk o zamanlar ancak hırslı kadınların sahip olabildiği bir duyguydu zira. boleynlerin en büyük düşmanı olan seymourlar tarafından henry'nin kucağına itilmiş ve ailesine 'saygısından' sesini çıkarmamış muhtemelen. kötü bir kadın değilmiş, elizabeth ve mary'nin babalarıyla aralarını falan yapmış. onun haricinde kayda değer tek başarısı henry'ye bir erkek çocuk bahşetmek sanıyorum. ki doğumdan çok kısa bir sonra da ölmüş zaten jane. henry, oğlunun annesi olduğu için midir bilmem en sevdiği karısı olarak görmüş jane'i, ölünce onun yanına gömülmek istemiş ve gömülmüş de. böylelikle uysal, dingin, adeta tudor hanedanının karakteristiğine ters düşen bu kraliçenin hikayesi de böyle sonlanmış.

geldik clevesli anne'e. henry'nin dördüncü karısı. anacım başından beri "oğul da oğul" diye kafa siktin, bu uğurda nice karılar harcadın, en sonunda oğlunu kucağına alabilmek için en sevdiğin karından oldun. artık bi' durul di' mi? yok işte. şimdi, thomas cromwell diye reformcu bir eleman var; devletin ikinci adamı sayılabilecek kadar nüfuzlu biri, kralın sağ kolu. fakat sonradan görme olduğu, konfüçyus'a ait olduğu rivayet edilen "rüzgar ne tarafa eserse otlar o tarafa yatar" vecizesindeki "ot"u temsil ettiği, bunun yanında"ingiltere kilisesi'ni kabul etmeyenlerin tez kellesi vurula" politikası yüzünden thomas more gibi güzide şahsiyetlerin idamlarına sebep olduğu için pek sevilmez. zaten kendi idamı da çok acılı olmuştur. neyse, cromwell'in kendisi gibi reformcu olan anne'in tablosunu henry'ye göstermesi üzerine henry beğenip evlenmeyi kabul etmiş. almanya uzak, gelini düğünden önce görmek imkansız. anne bir geliyor ki tabloyla alakası yok. instagram'a attığı filtreli fotoğraflarda adriana lima gibi çıkan kızla buluştuğunuzda gerçekte boyacı salih usta'dan hallice olduğunu falan hayal edin. bizim henry tam da bu duruma düşmüş işte. ilk geceden sonra henry başlamış "bu kötü kokuyor" "hiç de tablodaki gibi güzel değil" demeye. dolayısıyla bu iş tam olarak gerçekleşmemiş ve kraliçe halk tarafından sevilmiş olmasına rağmen henry altı aylık evliyken kraliçeden "önceden bir evlilik sözleşmesi olduğu, yani bu evliliğin geçersiz olduğu" gerekçesiyle ayrılmış. anne'in de her karısının başına mutlaka bir bok gelen bir adamla evli kalmak istediğini pek sanmıyorum, seve seve kabul etmiştir. henry boşanma tazminatı (?) olarak epey bir arazi, para ve bir de saray vermiş anne'e. sonraki yıllarda da yapılan şenliklere vb. bazen anne'in de konuk olarak geldiği ve kral'ın dostu sıfatıyla masada oturduğu söylenir.

anne kendini kurtarıp sarayında sefasını sürer iken, henry artık genç bir adam değildir. belki de çoğu erkekte ortaya çıkan orta yaş sendromundan muzdariptir ki gönlünü kendisinden tam otuz sekiz yaş küçük bir güzele kaptırıverir. ancak tarih kendini tekerrür etmiştir; bu kızcağız anne boleyn'e aşırı benzemekle birlikte üstüne bir de onun kuzenidir. ve ikisinin de sonları zinadan idam edilerek olur. fakat anne'in aksine, catherine'in idamına gerekçe olarak somut kanıtlar da bulunmaktadır. ve ayrıca anne her şeyin bilincinde olarak ve her şeyi göze alarak kraliçelik yoluna girmişken, catherine sadece güzel kıyafetler ve tacın hevesine kapılmış bir genç kızdır. bu sebepten dolayı henry'nin karıları arasında en çok acıdığım, üzüldüğüm de kendisidir.

catherine howard, soyadı gibi hovarda bir genç kız imiş. kralla evliliğinden önce müzik öğretmeni francis dereham ile karı-koca hayatı yaşıyormuş, ailesi tarafından saraya clevesli anne'in yanında nedime olarak verilmesinden sonra kralın ilgisini çekmiş ve muhtemelen kendisi bile ne olduğunu anlamadan kendini bacağından irin akan, yaşlı bir adamın karısı olarak bulmuş. eski sevgilisini şantaj zoruyla saraya aldırmış; bu arada da aşk üçgenine üçüncü bir ismi dahil etmiştir ki bu kendisinin aşık olduğu thomas culpepper'dir. culpepper ile jane boleyn'in (anne'in kardeşi george'un eski karısı) gözetiminde buluşup günah geceleri yaşadığı dedikodularının yayılmasıyla birlikte kral işkillenmiş. hemen bi' soruşturma, zaten 19 yaşında - bazı kaynaklara göre 17 - aklı havada bir kızcağızın bu tarz şeyleri ustalıkla saklayabileceğini düşünmek de yersiz. fakat kendisini takdir ettiğim bir konu vardır ki ihanetini asla reddetmemiş, aksine sevdiği adama sonuna kadar bağlı kalarak büyük bir cesaret sergilemiş. idam edilirken bile "kraliçe olarak ölüyorum ama thomas pepper'in karısı olarak ölmeyi yeğlerdim," demiş ki henry'nin kral da olsa istenmeyen, sevilmeyen bir adam olduğunu anladığı an olabilir bu. kendisi boynu vurularak, sevgilileri de çok iğrenç bir şekilde idam edilmişler.

anlatım tarzımdan pek de öyle gelmedi biliyorum ama çok hüzünlü bir hikaye bu bence.

catherine parr henry'nin altıncı ve son karısı. henry tüm karılarını gömerken, henry'yi gömmek catherine'e nasip olmuş. tıpkı henry gibi orta yaşlarda ve henry'le ters düşmemeyi bilecek kadar akıllı bir kadınmış, öne çıkmak gibi bir çabası da hiç olmamış. yalnızca henry'nin kalan ömründe ona bakmış, yaren olmuş ancak bunu isteyerek yaptığını pek zannetmiyorum çünkü aslında thomas seymour'la evlenmek istediği lakin kralın teklifini reddederse başına geleceklerden dolayı kaderine boyun eğdiği dedikodusu dolaşırmış. zaten henry öldükten sonra thomas ile evlenmiş. thomas da jane seymour'un erkek kardeşi, yani catherine'in üvey oğlu kral vi. edward'ın dayısı oluyor. edward catherine sayesinde protestan eğitmenlerle yetişmiş ve protestanlığı benimsemiş. henry öldükten sonra elizabeth ve mary ile yakından ilgilenmiş; hatta elizabeth'i evine almış ancak thomas ve elizabeth arasında romantik yakınlaşmalar gerçekleşince derhal elizabeth'i başka bir yere göndermiş. thomas ve jane'in mary adında bir çocukları olmuş ancak otuz altı yaşında vefat eden catherine'in kızı da, kendisinin ölümünden iki yıl sonra toprağa verilmiş. neticede henry döneminin özeti, altı karı + anglikan kilisesi.

henry'nin ölümünden sonra tahta tek evladı ve ilk protestan doğumlu kral olan vi edward - diğer adıyla küçük edward - geçmiş. (1547-1553)

"ben tanrı olsam espri anlayışım tam da böyle olurdu" dediğim yerdeyiz. daha tahtın sefasını süremeden kendisine verem teşhisi konulmuş. ulan henry; "oğlum olsun, soyum yürüsün" takıntın yüzünden üç kadının yaşamına mal oldun, bu kadar azim ve çaba sonucu ortaya çıkan çocuğun akıbetine bak. neyse, zaten tacı babasından aldığında henüz dokuz yaşında olduğu için önce dayısı edward seymour'un, sonra ise tahtta gözü olduğu çok bariz john dudley'in başında olduğu bir konseyin yardımıyla ülkeyi - yersen - yönetmiş. jane grey'le evliliği konuşulurken veremi iyice azıtmış ve ölüm döşeğindeyken dudley bozuntusunun gazıyla, kendisinden sonra tahta büyük ablası koyu katolik mary geçmesin diye kız kardeşlerini gayrimeşru ilan etmiş. ardından on beş yaşındayken vefat etmiş bu küçük kral.

VI. Edward

- şimdi burada dokuz günlük bir parantez açıyoruz. paragraflarca yukarıda tahta çıkan ilk tudor olan vii. henry ve yorklu elizabeth'in kızından; fransa kraliçesi mary'den yüzeysel şekilde bahsetmiştim. az önce de john dudley'in edward'ın kardeşlerini gayrimeşru ilan etmesini sağladığından bahsetmiştim. şimdi vereceğim bir üçüncü bilgi taşların yerine oturmasını sağlayacak; john dudley'in oğlu guilford, fransa kraliçesi mary tudor'un torunu jane grey ile evli. hala anlamamışlar için birazcık açalım, john dudley'in başından beri amacı edward'ın ölümünden sonra tahtta gayet de hakkı olan jane grey'i kraliçe, oğlunu da kral yapmak.

jane grey'i biraz tanıtmak gerekirse kendisi ağırbaşlı, kitap kurdu ve akıllı bir kız olarak tasvir edilmekte. ne var ki grey ailesinin iktidar hırsı onu bir piyon gibi öne sürülüp kendisine emredileni yapmaya zorlamış. neticede kraliçe olmuş ancak güç aşığı dudley mary'nin halktan ve saraydan alacağı desteği atlamış olmalı. aragonlu catherine gibi ölümünden sonra bile tüm ülke ve tabii ki sarayda sevgi ve saygıyla anılan bir kraliçenin kızı olan mary; kendisini tutuklamaya gelen askerleri arkasına alıp jane'i hükmünün dokuzuncu gününde tahttan indirmiş.

john dudley vatan hainliğinden anında idam edilirken,
jane grey - sonradan idam edilmek üzere - kuleye kapatılmıştır.

ek: alison weir'in dokuz günlük kraliçe isimli kitabı sade anlatımı ile jane grey'in iç dünyasına ışık tutuyor. seneler evvel okuduğum bu kitaptan son derece etkilenmiştim.

ek: paul delaroche portresi: the execution of jane grey


kanlı mary, kanlı mary, kanlı mary! (1553-1558)

beş yıllık hüküm süresine nice idamlar sığdırmasından ötürü bu adı almış olan i. mary'nin protestanlarla davasına gelmeden evvel birazcık kendisini hatırlayalım. hatırlayacağınız üzere mary, henry'nin ilk karısı catherine'den olma kızıydı ve henry anne boleyn ile evlenince gayrimeşru ilan edilmişti. bu evliliği gerçekleştirebilmek için henry katolik kilisesini reddetmiş ve "kralın kilisesinin özerk olması gerektiği" gerekçesiyle anglikan kilisesini kurmuştu. anglikanizm - tartışmalı olmakla birlikte - protestanlık ve katolikliğin ikisinden de farklıdır. bunun yanında henry'nin koyu katolik aragonlu catherine'den sonraki eşleri protestanlığa yatkınlardır ki son eşi catherine parr sırf koyu bir protestan olduğu için idamın eşiğinden dönmüştür. catherine parr, henry'nin ölümünden sonra vasisi olduğu küçük edward'ı ve zaten annesi de lüteryen protestan olan elizabeth'i protestanlığa uygun yetiştirmiştir. henry'nin ölümünden sonra tahta edward ve jane grey, yani iki protestan geçmiştir. ne var ki mary koyu bir katoliktir ve annesinden uzaklaştırılıp piç ilan edildiği dönemlerde kaçınılmaz son olarak dinle kafayı sıyırmıştır.

I. Mary

tahta çıktığı gibi katolik vurgusunu pekiştirmek ve annesinin başlattığı ispanya-ingiltere ittifakını kaldığı yerden devam ettirmek için ispanya prensi ii. felipe ile evlilik hazırlıklarına başlamış mary. ne var ki birkaç ay sonra iki kollu bir isyanla karşı karşıya kalmış; bir koldan elizabeth'i, öteki koldan halen kulede hapis tutulan jane grey'i tahta çıkarmak isteyenler. isyanla doğrudan alakası olmamasına rağmen jane grey idam edilmiş, bu olayda mary'nin gönlünün olmadığı ama felipe'in isteği üzerine böyle bir karar verdiği söylenir. john dudley'in oğlu robert dudley (bu ismi unutmayın) ve elizabeth de kuleye kapatılmış ancak bir yıl sonra affedilerek bırakılmışlar. evlilikten altı ay sonra katolikliği resmi din ilan edip roma'ya bağlılığını bildirmiş; uygulamalarına karşı çıkan çoğu protestan binlerce kişiyi yakarak öldürmüş, idam ettirmiş, zindanlara atmış.

burada kendimden bir şeyler eklemek isterim ki mary benim gözümde annesiz büyümüş, babası tarafından elinin tersiyle itilmiş, hakkı olan tahtı bile mücadeleyle ele geçirmiş, sevgiye muhtaç küçücük bir kadın olarak canlanır. kız kardeşine ve kuzenine merhamet etmesi de bu tezimi destekler nitelikte. öyleyse bu kadın nasıl böyle bir katliam yapmış? küçük bir araştırmayla kocası ii. felipe'in çılgın bir katolik olduğunu gördüm. ispanya'da tahta çıkar çıkmaz bütün protestanların öldürülmesini emretmiş. aynı kıyımı ingiltere'de yapmak istemesi hiç de imkansız değil. yani ben aslında kanlı mary'nin lakabını kocasına borçlu olduğunu düşünüyorum.

devam edeyim. mary evlendiğinde otuz yedi yaşındaymış ki bu bir kadının doğurganlığının son demleri olmakla birlikte hem ispanya hem de ingiltere için hanedanın devamını sağlayacak varis büyük önem taşıyor tabii ki. evlilikten kısa bir süre sonra hamile kalmış kalmasına da, tam on bir ay süren bu hamileliğin sonunda karnı tekrar normale dönmüş?! mary'nin hamile olmadığı ancak menapoz belirtilerini hamileliğe yorup yalancı hamilelik yaşadığı düşünülüyor. (bkz: pseudocyesis) bu durum ikinci defa yaşanınca tüm ülkede alay konusu olan kraliçe çok büyük bir ruhsal çöküntü yaşamış, kocası da kendisinden tamamen soğumuş. tamamen soğumak diyorum çünkü mary zaten sıska ve çocuksu bedeni, portrelerden görüldüğü kadarıyla pek de güzel olmayan yüzü, geçmiş yaşı ile pek de çekici bir kadın sayılmazmış doğrusu. bu sıralarda bir skandal patlak vermiş ve elizabeth ve ii. felipe arasında bir şeyler olduğuna dair dedikodular tüm saraya yayılmış. iki yalancı hamilelik, kaybedilen calais savaşı, kocasının kendisini aldatıp ardından ispanya'ya dönmesi... hepsi bir araya gelince mary hastalanmış ve ölmüş.

açıkçası kısacık ömrüne çok fazla acı sığdırmış bu kadına acımak ve empati kurmaktan kendimi alamamakla birlikte bir sonraki kraliçemize geçmek için sabırsızlanıyorum.

i. elizabeth (1558-1603)

yazımın özellikle son kısımlarında elizabeth'in bahsi az çok geçti, toparlamak gerekirse kendisi cesareti, çapkınlığı ve zevk düşkünlüğüyle tanınan viii. henry'nin uğruna kilise kurulan işveli, cilveli, akıllı ve biraz da şeytani anne boleyn'den olma kızı idi ki anlatacağım üzere eşsiz boleyn & tudor genlerinin hakkını da sonuna kadar vererek son derece kendine has bir kraliçe olmuş. üç yaşındayken annesi idam edilince gayrimeşru ilan edilmiş ve edward'ın doğumuyla prenseslik ünvanını geri almıştı. henry'nin sonuncu karısı katherine parr'ın kendisini yanına alıp yetiştirdiğinden ama sonra kocası thomas seymour'un elizabeth ile romantik/cinsel yakınlaşmalar içerisinde bulunmasından dolayı uzaklaştırıldığından bahsetmiştim. edward'ın ölümüyle tahta çıkan jane grey'in dokuz gün süren kraliçeliğinin ardından mary kraliçe olmuş, jane ve elizabeth'i tahta çıkarmak için patlak veren isyanlardan dolayı jane idam edilirken elizabeth kuleye hapsedilmiş, bir sene sonra da affedilmişti. sarayda "affedilmiş suçlu" olarak barınan elizabeth, mary'nin kocası ii. felipe ile flörtleşerek onu kraliçeye kışkırtmış ve bu esnada da saraydaki yerini sağlamlaştırmıştı. neticede mary başarısız hamilelikler, kaybedilen savaş, elizabeth ve felipe'in arasındaki ilişki gibi sebepler birleşince üzüntüden hastalanıp vefat etmişti.

I. Elizabeth

elizabeth'in henüz yirmi beş yaşındayken tahta çıkışıyla birlikte ingiltere'de yeni bir dönem başlıyor; tabii kesilen kafalar, kederinden yataklara düşüp üzüntüden ölenler, kulelere hapsedilenler, isyanlar, karışıklıklar derken biz de sonunda biraz huzur bulacağız.

elizabeth, demin de söylediğim gibi nev-i şahsına münhasır bir kraliçe. o döneme dek bir kraliçenin ülkeyi yönetmesi - özellikle mary örneğinden sonra - ingilizlerin gözünde "aha şimdi boku yedik" ile eşdeğer iken günümüzde elizabeth, kleopatra ve hatşepsut gibi efsane kadın hükümdarlarla aynı kategoride değerlendiriliyor ve yalnız "ölümünden sonra tanrılaştırma" ekolünün ürünü de değil bu, bakire kraliçe daha yaşarken tüm dünyadan saygı görüyor.

tabii ki tahta çıktığı gibi her şey güllük gülistanlık olmamış.

merkezi otoritesini güçlendirene dek karşılaştığı problemler protestan kraliçe istemeyenlerin suikast girişimleriyle burun buruna gelmesi, iskoçya kraliçesi mary stuart'ın margaret tudor'un torunu olması yani elizabeth'e katolik bir kraliçenin alternatif olma ihtimali, evlenmesi yönünde danışmanları tarafından sürekli dayatılan baskı olarak sıralanabilir. koruması sir francis walshingam sayesinde suikast girişimleri başarısız sonuçlanmış; mary stuart'ı tahtından indirerek kuleye kapatmış ve ardından idam ettirmiş; son olarak da yüzünü beyaza boyayıp "ben halkımla evliyim," diyerek evlilik sorununu hiç evlenmeyerek çözmüş.

peki elizabeth niçin hiç evlenmemiş?

bunun sebeplerinden biri o zamana dek ancak bir erkeğin yanındaysa güç kazanabilen kadınlara değil büyük iskender ve julius caesar gibi liderlere özenerek geride bir soy bırakmadan ölmek istemesi olabilir. zira o kadınlığıyla değil hükümdarlığıyla öne çıkmak istiyordu. "tanrı bana bir kadının zayıf vücudunu vermiş olsa da, bir kralın yüreğine ve midesine sahibim."

bunun yanında pek çok filme ve kitaba konu olmuş bir hikaye de var.

elizabeth tudor ve robert dudley, ilkokuldan tanışıyorlar. robert dudley biraz önce jane grey bölümünde anlattığım, idam edilen john dudley'in oğlu. babası vatan haini ilan edilince ünvanları ve mal varlığı elinden gidiyor. sonrasında çıkan isyanda da robert ve elizabeth'in kuleye kapatılıp bir sene sonra affedildiğinden bahsetmiştim. elizabeth'in tahta çıkışından sonra robert sarayda kendisine at terbiyecisi olarak iş buluyor. kendisinin esmerliği egzotik bulunuyormuş, çok iyi dans ediyormuş ve tatlı dili sayesinde bütün kadınları kendisinden geçiriyormuş. kraliçe ve robert'ın yakınlığı başlangıçta iki genç dostun şirin flörtleşmeleri olarak gözükse de zamanla ikili, ilişkilerini açıktan yaşamaya başlıyor ve robert pervasızca kraliçenin odasını ziyaretlere gidiyor. hatta onun odasından kraliçenin odasına açılan gizli bir geçit olduğu bile söylenir. tüm saray, kraliçe ve metresinin dedikodularıyla çalkalanmaya başlıyor üzerine; robert evli! bir katolikle evli olduğu için boşanması da imkansız. en sonunda elizabeth aklı (tahtı) ve kalbi (aşkı) arasında kaldığı bu çıkmazdan aklını seçerek kurtuluyor. burası biraz spekülasyonlu.

robert'ın karısı merdivenden düşüp boynunu kırarak ölüyor.
bazıları bunu kraliçenin dudley ile evlenmek için yaptığını söylerken, bazıları da dudley'in kraliçeyle evlenmek için bir suikast gerçekleştirdiğini iddia ediyor.

lakin kraliçe hiç istifini bozmuyor, itibarı zedelenen dudley'i kendisinden uzaklaştırıyor ve işte buradan sonra halkıyla evli olduğunu söyleyip tahtta olduğu kırk dört sene boyunca bekar kalıyor. robert ise elizabeth'in kendisine çok benzeyen kızıl saçlı kuzeni lettice ile evleniyor.

robert'ın mide kanserinden ölmesinden on beş sene sonra elizabeth ölüm döşeğindeyken robert'ın adını sayıklarken, baş ucunda robert'ın kendisine yazdığı aşk mektubuyla ölüyor.

ikilinin arasında yaşananlar tarihçilerin mi abartması? robert dudley, elizabeth'e sadece kral olma hırsıyla yanıp tutuştuğu için mi yaklaşmaya çalışıyordu? bu soruların cevabı hiçbir zaman verilemeyecek ama böyle bir hikayenin gerçek olma ihtimali yüzde bir olsa dahi tudorların o entrikayı mıknatıs gibi çeken tutkulu yapılarına hayran kalmama sebep oluyor. bunların yanında kraliçenin niye hiç evlenmediğine dair birkaç - bazıları saçma - teori daha var.

elizabeth dört-beş yaşındayken gönderildiği bir malikhanede salgın hastalıklardan dolayı ölünce hizmetçilerin götü tutuşuyor. ona çok benzeyen bir çocuk buluyorlar ama tek sorun var, çocuk erkek. çocuk hayatı boyunca kadın taklidi yapıp prenses gibi davranıyor. bunun dayanağı ise elizabeth'in maskülen vücut ve yüz hatlarına sahip olması, erkeksi davranması. boynunu kapatan elbiseler giymesi de adem elmasını gizlemek içinmiş?! daha ergenlikteyken üvey annesinin kocasıyla ilişki yaşadığı gerekçesiyle uzaklara gönderildiği, robert dudley ile yaşadığı rivayet edilen aşk falan göz önüne alınınca geçersiz kalan bir teori. yine de ilginç.

bir diğer teori ise babasının altı karı değiştirmesinin ve ihanetlerinin elizabeth üzerinde erkeklere güvensizlik yaratmış olabileceği ki bunun doğruluğuna inanıyorum.

sonuncusu ise elizabeth'in meryem ana ile özdeşleşmek istediği.

dedikoduları, teorileri bir kenara bırakıp tarihsel gerçekliklere dönersek elizabeth'in dönemine altın çağ denmesinin sebebi ingiltere'nin hiç olmadığı kadar zengin ve güçlü bir ülke haline gelmesi, merkezi otoritesi güçlü bir yönetime sahip olup huzurlu bir hava yakalanmış olmasıdır. özellikle ingiltere'nin dönemin en güçlü deniz filosu olan ispanyol armadasını denize dökmesi, kraliçenin namının bugünlere dek yürümesini sağlamıştır. yine elizabeth döneminde rönesans zirveye ulaşmış; şiir, müzik ve edebiyat gelişmiştir. (bkz: william shakespeare)

ek: ödüllere doyamamış elizabeth ve elizabeth filmleri adından da anlaşılabileceği üzere bu dönemi anlatmaktadır. elizabeth, tahta çıktığı dönemlerdeki suikastleri ve kraliçenin robert dudley'le olan aşkını inceliyor. çok ama çok sevdiğim bir filmdir. golden age'i ise izlemedim ama o da pek çok ödül almış, beğenilen bir yapım.

ek: philippa gregory'nin the virgin's lover romanı yine kraliçe ve dudley'nin aşkını konu alıyor.

ek: alison weir'in lady elizabeth romanı, elizabeth'in kraliçe olmadan önceki yaşamını anlatan güzel bir kitap. özellikle philippa gregory'ye başarılı bir alternatif.

elizabeth'in ölümünden sonra tudorlarla kan bağı olan iskoçya kralı i. james başa geçmiştir

i. james, elizabeth'in kendisine tehdit olarak görüp başını kestirttiği mary stuart'ın oğlundan başkası olmamakla birlikte koyu katolik mary stuart'a karşın james bir protestandır ve ingiltere'deki protestan yönetim ii. james'ın 1685'te tahta çıkmasıyla üç sene katoliğe çevrilecek, sonrasında günümüze dek protestan kalmaya devam edecektir.

not: kaynakça yok çünkü bu neredeyse bir sene önce başlayıp ara ara eklemeler yaptığım, neticede bir senenin sonunda bu boyuta ulaşmayı başarmış bir entry olup; nereden baksan elliye yakın internet sitesinden, eklerde verdiğim kurgusal eserlerden, pek çok makaleden yararlanılmıştır.

Kraliçe Elizabeth Nasıl Oldu da Prens Harry'nin Meghan Markle ile Evlenmesine İzin Verdi?