İngilizlerin Çukurova'dan Pamuk Tedarik Etme Çabası Sonucu Kurulan Ordu: Fırka-i Islahiye
arkaplan
fırka-i islahiye'nin (ıslah ordusu) tesisi, tarihi daha "detaylı" okumak gerektiğini en güzel gösteren olaylardandır
kaynaklar tarandığında firka-i islahiye'nin esas kuruluş gerekçesi yörük (yürüyen türk) aşiretlerini kontrol altına almak, onları yerleşik bir iskan sistematiğine geçirmek olarak görünür. yan sebepler ise görünüşte hamidiye alayları'nın kuruluş amaçları ile yaklaşık olarak aynıdır: bölgenin "başıbozukluğunu" tedavi etmek ve gerektiğinde yüksek yekunlu sayıda asker temin edebilmek. zira görünüşe göre fırka-i islahiye'nin teşekkül edilmesinden beş yıl evvelinde cereyan eden kırım savaşı'nda bu bölgeden yeterli asker gönderilmemişti.
ve fırka-i islahiye ile, tüm çukurova iskan edildi. dokuz ayda yörük aşiretleri uzun süren çatışmalar sonucunda "evcilleştirildi".
halbuki bölge 1517'deki fethinden beri sorunsuzdu. orduya her zaman asker gönderir, asayiş sorunu çıkarmazdı.
yani imparatorluk bünyesinde bulunduğu yaklaşık 350 yıl boyunca ortada olmayan sorunlar bir anda ortaya çıkmıştı. sonrası malum. iç savaş ve acılar. kıyım. kırım.
peki fırka-i islahiye neden kuruldu?
amerikan iç savaşı yüzünden.
18. yüzyılın sonunda, boston'daki vatandaşlardan bir kısmı, ingilizlerin amerika'ya ihraç ettikleri çay için uyguladığı yüksek vergi oranlarından şikayetçiydi
gerginlik giderek artarken, ingilizler vergileri düşürmeyi reddediyordu. zira bu durumu üzerinden güneş batmayan imparatorluk olarak sömürgelerinden birinde yaşanan alelade bir problem olarak görüyorlardı. halbuki kazın ayağı öyle değildi. 1773'te bir gece ufak çaplı bir ayaklanma oldu, kendilerine "sons of liberty" adını veren bir grup boston limanını basarak üç ingiliz ticaret gemisindeki yüzlerce sandıktaki çayı denize döktü.
amerika kuruluyordu. meşhur boston tea party'in temelleri atılmıştı.
1861'de ise durum biraz daha farklı hale gelmişti
amerika kurulmuş, fakat kuzey ve güney kendi arasında savaşmaya başlamıştı. esas sebebi "kölelik üzerine ihtilaf" gibi görünse de, aslında gerekçe emperyalizmin amerika kıtası üzerinde etkili olma mücadelesi idi, ki o başka bir yazının konusu.
amerikan iç savaşının başlaması ile birlikte ingilizler çok ciddi bir problemle karşı karşıya olduklarını fark ettiler. dünya tekstil piyasasının neredeyse tamamı onların elindeydi, fakat esas sorun dünyanın birincil pamuk tedarikçisinin amerika olmasıydı. eh, ne zaman biteceği belli olmayan bir iç savaş ingilizlerin uzun vadedeki karını ve hegamonyasını darmadağın edecekti. üretim tesisleri duracak, yatırımlar boşa gidecekti. zira pamuk olmadığında tekstilden bahsetmek abesle iştigaldir.
iç savaş uzadıkça pamuk tedariği azaldı ve haliyle ingilizler büyük bir şevkle dünyada pamuk tarımı yapılacak diğer arazileri araştırmaya başladılar. dönemin şartları içerisinde makineli tarımdan, sofistike ilaç ve gübreden söz etmek mümkün olmadığından pamuk üretimi ziyadesiyle hassas birtakım iklim ve su koşullarını gerektiriyordu.
ve ingilizler çukurova'yı keşfettiler.
ingiliz temsilciler sultan abdülaziz'e (first of his name) konuyu açtıklarında abdülaziz yekten kabul etti
zira pamuk üretiminin ekonomik getirisi fevkaladeydi. ingilizler derslerine iyi çalışmışlar, çukurova'yı derinlemesine tetkik etmişlerdi.
arazi pamuk üretmeye uygundu, fakat üç büyük sorun vardı:
- çukurova bataklıktı
- çukurova'da tarım yapacak nüfus yoktu
- osmanlı sınırlarında pamuk üretimini bilen kimse yoktu
ingilizler bataklık problemini ve pamuk üretimini bilen insan teminini çözebileceklerine söz verdiler, fakat tarım yapacak nüfus probleminin çözümünü abdülaziz'e bıraktılar. abdülaziz ve şürekası -muhtemelen ingilizlerin verdiği ipucuyla- fevkalade bir çözüm buldu:
yörükler -gerekirse kuvvet marifetiyle- iskan edilerek ovaya indirilecekti.
hızlıca ferman çıkarıldı, derviş paşa komutasındaki dördüncü ordu gemilerle uğurlandı. paşanın görevi basitti. iki bin yıldan fazla süredir yazın dağlara çıkıp, kışın eteklere inen ve hayvancılık yapan konar göçer yörükleri ovaya indirecekti.
derviş paşa nispetle makul bir adamdı. o yüzden evveliyatında yörükleri ikna etmeye çalıştı. aşiret reisleriyle toplantılar tertip edildi, yazının başında bahsettiğim göstermelik problemler öne sürüldü. fakat yörüklerin cevabı olumsuzdu. devlete bir ziyanları dokunmamıştı, şimdi koca bir ordunun buraya tehditkarca gönderilmesi gururlarını incitmişti.
savaş başladı
dadaloğlu "ferman padişahınsa dağlar bizimdir!" dedi. gururlu insanlardı yörükler. ruhları şad olsun.
çatışmalar 9 ay sürdü. iki taraftan binlerce insan kılıçtan geçirildi. kozan, kadirli, islahiye gibi kazalar ve çok sayıda kasaba "kuruldu". bataklığın, sineğin içinde yaşamaya mahkum edilen yörükler etraflarına baktıklarında garip ağaçların tüm ovaya dikildiğini gördüler. daha önceden tanımadıkları, meyve vermeyen, ne işe yaradığını anlayamadıkları bu tropik ağaçlara garip şeklinden ve telaffuz etmekte zorlandıkları adından dolayı "gariptos" dediler.
ingilizler sözlerini tutuyordu; dünya üzerinde suyu en çok seven ağaçlardan olan okaliptüs ağacını onbinlerce sayıda olmak üzere tüm çukurova'ya dikmişlerdi. akabinde mısır'dan binlerce yıllık tarım tecrübesi olan çiftçiyi adana'ya getirerek yörüklere tarımı öğrettiler, ki adana'da halen var olan yoğun arap nüfusunun kaynağı bu çiftçilerdir. ilk getirildiklerine "siz neden buradasınız?" diye soran yörüklere hepsi aynı cevabı vermiştir: "fellah". arapça'da "çiftçi" anlamına gelen bu sözcük yörükler tarafından benimsenmiştir. hala, bu gün dahi çukurova'daki arap soylarına fellah denir.
amerikalılar kendi aralarındaki nihai güç mücadelesini hitama erdirmek adına savaştıkları için; ablam, ben ve kardeşim çukurova'da doğduk ve büyüdük.
ve üçümüz de çocukken babamıza aynı soruyu sorduk:
"her yerde olan bu garip ağaçlar ne işe yarıyor baba?"
not: uzun uğraşlar sonucunda, çukurova'da doğmama sebep olan olaylar silsilesini başlatan 1773'teki o baskın gecesini anlatan orijinal bir kupayı boston'dan getirtmeyi başardım. bu da böylece dursun.