İngiltere'de Ahlakçılığın ve Çelişkilerin Zirve Noktaya Ulaştığı Dönem: Victoria Devri
ingiltere'de kraliçe victorianın (1837 - 1901) hüküm sürdüğü döneme verilen ad. bu döneme, katı bir ahlakçılık, tutuculuk, doğa üstü olaylara ilgi, dar görüşlülük, kibar görünüp her şeyde kusur bulma, maddiyatçılık gibi özellikler damgasını vurmuştur. bu dönemim yüzeysel görüntüsünün altında yatan çelişki ve tutarsızlıklar ise ingiliz edebiyatına epey bir malzeme sağlamıştır.
kadına ve cinselliğe olan bakıştır bu dönemi ilginç kılan
çünkü her türlü seksüel güdüyü, duyguyu, aktiviteyi bastırmak, reddetmek temel eğilimdir o dönemde.
o dönemin ideal kadını cinsel duyguları olmayan kadındı. erkekler ise eğer bir şey onlara seksi çağrıştırırsa uyarılan varlıklardı, o yüzden tüm kaynaklar bunu önlemek için seferber edilmişti: misal hayvanat bahçelerinde hayvanlara pantolon giydirilirdi ki, erkekler onların cinsel organlarını görüp de kendilerinde de ondan bir tane bulunduğunu hatırlamasınlar. yine öyle, piyanoların, masaların alt taraflarına hep örtüler geçirilirdi. altında sanki bir vücut yokmuş gibi gösteren taş gibi ağır, kat kat kıyafetleri ise zaten biliyorsunuz.
tavuk yerken göğüs yerine boyun derlerdi, göğüs filan gibi kelimeler kullanmak nerde.. breast değil, bosom denirdi kadınların göğüslerine, bacaklarına da leg değil, limb.
incil dahi, shakespeare dahi, içindeki erotik çağrışımlı yerler atılarak, değiştirilerek yeniden basılmıştı.
mastürbasyon zaten direkt veba demekti. tehdit, ceza, nush, kötek fayda vermezse mastürbasyon yapan çocuğa, gence, hadim edilirdi (kızlar da dahil). kadınlar da erkekler de bekaret kemeri takarlardı çoğunlukla.
peki ne oldu? elbette, birleşik kaplar modeli uyarınca bir yerlerden çıkacaktı bu bastırılan cinsellik... çocuklara yönelik cinsel taciz, pornografi, fahişeler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar... hepsi arttı.
bugün dünyanın kimi coğrafyalarında halen bu devri hatırlatan uygulamalar yok mu? var. ama o dönemin bir numarasında, hegemonunda, süpergücünde böyle bir zihniyetin yeşermiş olması enteresan.
"victorian age", "victorian era" der ecnebiler, ecnebilerin amerikalı, kanadalı, ingiliz, avusturalya ve yeni zelandalı olanları özellikle.
onsekizinci yüzyılda batı uygarlığının en önemli şehri paris'ti; ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına doğru da iki milyon nüfustan kraliçe viktorya'nın ölümüne kadar altıbuçuk milyonluk bir nüfusa erişen londra... londra'nın bu denli hızlı büyümesi viktoryen dönemin en büyük özelliklerinden birisi olan, toprağa bağlı olan tarımsal, kırsal ekonomiden, modern, şehirsel ekonomiye, ticarete geçişin bir göstergesidir.
ingiltere sanayiileşen ilk devletlerden bir tanesi olduğu için de bu geçiş son derece sancılı olmuştur. sosyal ve ekonomik problemlerim başabaş bir hızla artarak gitmesi viktorya dönemindeki seri ve de düzensiz sanayiileşmenin bir başka göstergesidir. sınıflar arasındaki uçurumların artması ve ingiliz orta sınıfının ticaretle iyice zenginleşip, işçi sınıfının da diplere vurması bu düzensiz sanayiileşmenin en belirgin örneğidir. aslında şöyle diyebiliriz, ingiltere devlet kapitalizmi'ne fransa kadar önem vermediği için, ingiltere'de burjuva sınıfının yaptığı bir devrim olmamıştır belki; ama viktorya döneminde bir evrim gerçekleşmiştir. bu da en az bir ihtilal kadar sancılı, kendi içinde kanlı ama sonucunda ekonomik açıdan da verimli olmuştur. şu yadsınamaz bir gerçektir. ingiltereyi ingiltere, ingiliz kültürünü ve siyaset anlayışını belirleyen en büyük önemi taşıyan bir dönemdir viktoryen dönem, bir evrim, bir metamorfoz dönemidir...
oliver cromwell döneminden sonra puritan mantığın en çok izinin sürüldüğü ve gözlemlendiği dönemlerden bir tanesi viktorya dönemidir. "work is prayer," yani "çalışmak ibadettir," kabilinden bir çevirisini yapabileceğimiz puritan mottosu işçi sınıfı üstünde "daha çok emek verin! daha çok terleyin ki; cennet yerlerinizi hazır edin! zaten bu çamurlu, pis thames'in, essex bataklıklarının, pis kokulu lime sokaklarında ne var ki yaşayacak? gerçek dünya bu değil." altmetniyle bir güzelce harmanlanarak iş gücünün açlığın ve rezilliğin, yozluğun güdümüyle arttırılmasını sağlamıştır. ingiliz tarihindeki bu dönem çöplerin sokaklara yığıldığı, ölülerin bile gömülmediği demir leydi iktidarındaki, 1978 kasımındaki protestoları ve iş bırakma eylemlerini yapan bir işçi sınıfını doğurmuştur. thatcher dönemiyle viktoryen dönemin birbirine çok benzeyen londralar ortaya çıkardığı görülmüştür.
güdümlenen ekonomiyle belli sınıflar için gitgide zenginliğin arttığını ve ingiltere'nin dünya pazarındaki çoğu noktayı ele geçirdiğini anlayabiliriz bu döneme şöyle üstünkörü bir şekilde bakarsak. pamuk ve başka işlenmiş hammaddeler ingiliz gemileriyle dünyayı gezerler. ingilterenin akıllara ziyan verecek denli geniş bir ticari filoya sahip olduğu aşikardır. bu ticari gelişmelerden beslenen ingiltere tüm kıtalarda atılımlar, girişimler yapmaya başlar. ingiltere dünyanın fabrikası, atolyesi olduktan sonra dünyanın bankası da olur sonunda.
1837'den 1901 yılına kadar süren uzun hanedanı boyunca kraliçe viktorya bir döneme adını vermiştir; bu adın ardından "viktoryen" denilen sıfatı doğurmuştur. kendisinin halkına sunmayı istediği anlamlarda viktoryen kelimesi ahlaki sorumluluk, ciddiyet ve düzen gibi çağırışımları olan bir kelimedir. ne var ki bu sorumluluk haddinden fazla bir sorumluluk, bir nevi zorbalık, ciddiyet eğlence denen şeyi unutmak, ölümüne çalışmak, düzen ise ahlaki sorumluluğu ve toplumsal görev olarak adlandırılan "herkes kendi yerini bilsin!" emrinin insanlara yaptırımından başka bir şey demek değildir... ingilizceyi yoğun bir alman aksanıyla, konuşan ama nasılsa ingiliz olmanın yukarda saydığımız özellikleri taşımakla yani viktoryen olmakla eş tutulduğu bir dönemde kraliçe viktorya, ülkesine bağlılığıyla halkının gönüllerinde çok önemli bir yer işgal etmeyi başarmıştır gene de... elimizde fotoğrafları olan ilk ingiliz kraliçesi de gene viktorya'dır... bu fotoğrafların çoğaltılmasındaki ve dağıtımındaki kolaylık halkına ulaşmasını ve de viktoryen propagandasını kolaylaştırmıştır.
viktoryen dönem başladığında, ingiliz sanat ve entellektüel çevrelerinde farklı bir bilinçlilik gözlemlenir. 1831'de john stuart mill şöyle yazmıştır: "we are living in an age of transition." yani "bir geçiş çağında yaşıyoruz." 1830ların yazarları, keskin bir modernizm, geçmişle olan güçlü bağın aniden kopuşu ve bununla beraber gelen, kazanılan bir başka tarihsel bilinç edinmişlerdir. örneğin ünlü ingiliz romancı edward bulwer-lytton england and the english isimli kitabında ingiliz romantik akımının önemli isimlerinden lord byron'ın ölümüyle ilgili şunu yazmıştır. "byron öldüğünde, biz hayatın gerçek ve işlevsel işleyişine döndük: ölümcül olandan uyandık, hayallerden..." bu bakış viktoryen yazarlarının çocuksu bir naiflikle süslenmiş, kaçak ve de "işlevsel" olmayan; "işlevsel" olmadığı için de viktoryen dönemin özüne uymayan edebiyattan ne kadar uzaklaştıklarını gösteren önemli ipuçlarıdır. ne var ki viktoryen dönemin son yıllarında ise bu "işlevsel" olmayanı ayrı kılan seçmeci tarihsel bilinç bir tepki olarak tam tersi şekilde geri gelmiştir... georgian period writers diye tabir edilen, kısa süren edward hanedanından sonra gelen beşinci george döneminin yazarları ilk dönem "viktoryen" yazarların eserleriyle tabir caizse dalga geçmeyi pek severler. bu dönemden hiç hazetmeyen virginia woolf'un çevresinden olan lytton strachey'in eminent victorians isimli kitabı buna bir örnektir. virginia woolf da bir günlüğüne, son derece katı bir viktoryen olan babası sir leslie stephen ölmeseydi asla ama asla bir yazar olamayacağını not etmiştir. sir leslie stephen da strachney'nin bahsettiği "eminent victorian"lardan bir tanesidir pek tabii.
üstlerine çöken "viktoryen gölgeler"in karanlığında biçimlenen, ama bir şekilde başka bir ışığa varmak isteyen son dönem viktorya edebiyatı ve edward ve george dönemlerinde süren viktoryen döneme karşı görülen tepki günümüzde "viktoryen" terimini kraliçe'nin korumaya çalıştığı edepli, vakarlı manasından uzaklaştırmış, başka yan anlamlara sürüklemiş, bu çağın özetini yapmıştır. merriam webster's eşanlamlılar sözlüğünde victorian kelimesinin yan anlamı: modası geçmiş, yenilikten uzak, sıkıcı gibi kelimelerle özetlenir; karşıt anlamları ise rahat, kendi halinde gibi sıfatlardan oluşur.