İnsan Evrimiyle İlgili Okuduktan Sonra Dedikoduya Olan Saygınızı Artıracak Bir Yazı

İnanmayacaksınız ama insanın evriminde dedikodunun yadsınamaz bir yeri var. Nasıl mı? Sözlük yazarı ''timurayd'' anlatıyor.
İnsan Evrimiyle İlgili Okuduktan Sonra Dedikoduya Olan Saygınızı Artıracak Bir Yazı
iStock.com


binoküler görme, dedikodunun dilin evriminde oynadığı rolün bir önceki basamağını oluşturur. başlayayım anlatmaya.

ceddimizin gözleri zamanında tavşanlara benzer şekilde kafanın ön kısmında birleşmiyor, birbirine uzak şekilde duruyordu. bu ise 360 dereceye yakın şekilde çevreyi görme yetisini beraberinde getiriyordu. mazlum avların zalim avcılardan açık alanlarda korunması için mükemmel bir yeti. ama gözlerin birbirinden uzak olması, üç boyutlu görmeyi de önemli ölçüde etkiliyor. iki gözün kesişim alanı arttıkça derinlik algısı da artıyor. ceddimiz ağaçlara çıktığında da üç boyutlu görebilme yetisi büyük önem taşıyor. mazallah ağaçtan ağaca atlarken dalın yerini derinlik algısının gelişmemiş olmasından ötürü ayarlayamayıp yere göt üstü düştüğünüzü hayal edin. feci. bu yüzden ağaçta yaşayan primatlar arasından binoküler görmeye daha uygun gözlere sahip olanlar hayatta kalırken, diğerleri malesef vefat ediyor, tabii ıstıfanın yemi oluyor canımlar.


ama bu durumun da bir eksisi vardı. binoküler görme daldan dala atlamayı kolaylaştırırken, çevredeki avcıları gözlemeyi engelliyordu. atalarımız bu yüzden ağaçlardan av toplayıp fişek hızıyla mahalden uzaklaşan doğanların kartalların açık avı hâline geldi. bu durum bilhassa ağaçlardan savanlara inilmesiyle daha da kötü bir hâl aldı. her an ardından bir kartal yaklaşıp seni kapabileceği gibi, çalıların arasından fırlayan bir kaplanın da pençelerinde can verebilirsin savandayken. e ne yapacağız? elbette beraber yaşadığımız diğer primat ahbaplarımızla ilişkileri güçlendireceğiz.

diğer grup üyeleriyle iletişimi güçlendirdik, artık birbirimize arkanda kaplan var, tepeden kartal geliyor vay babam diyebiliyoruz. ama grup içinde kimler yalancı, iki yüzlü, bize ihanet edebilir, kaplana kartala yem edebiliriz bilemiyoruz. bu da dedikoduyu ve arkadan konuşmayı olabildiğine arttırıyor. zira bu grup üyelerini tanıma, onlar hakkında bilgi sahibi olmanın tek yolu. primat arkadaşlarımızın yüz ifadelerini, ses tonunu, el kol hareketlerini, gerginliğini, bizi hakikaten sevip sevmediklerini sezebilmemiz lazım onlara güvenebilmemiz için.


işte bunun da beynimizin diğer canlılara kadar bu kadar büyük olmasının nedeni olduğu söyleniyor. çünkü onlarca el-kol hareketi, yüz ifadesi, kızgınlık belirtisi, sevgi belirtisi vs. mevcut. beyin bunları depolayıp dedikodu malzemesi olarak kullanırken hem büyüyor hem de bir yandan dil karmaşıklaşıp günümüzdeki hâline evriliyor.

bunu düşününce dedikoduyu bu kadar sevmemizin nedenini de daha iyi kavrıyorum. zira bizim için çok doğal ve adeta özümüzde olan bir şey. tabii, şimdi hemen atlayıp "varoluş mu önce gelir öz mü önce gelir, öyle öz mözle olmaz bu işler" deyip ortamı bulandıracaklara teessüflerimi iletirim. hınzırlar.

ileri okuma için:
(bkz: rubin dunbar)
(bkz: grooming, gossip and the evolution of language)