İnsanoğlu Var Oldukça Aklına Gelecek Bir Soru: Ölen Birini Geri Getirmek Mümkün mü?
romalı şair ve filozof olan lucretius "ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık" diyor
peki ölümü gerçekten bu kadar iyi biliyor muyuz?
ölüm, temelde geri dönüşümsüz bir şekilde bilinç ve hayati fonksiyonların kaybının hepsine verdiğimiz isimdir. bu olay gerçekleşirken temelde vücut içinde bir takım olaylar olmaktadır. genel olarak memeli ve canlılar hücrelerinin, dokularının canlılığını korumak için oksijene ihtiyaç duyar. ölüm gerçekleştiğinde iskemiden yani kan akışının azalmasından veya durmasından sonra oksijen eksikliği görülmeye başlar, sadece birkaç dakika sonra ise, hücre içi asidoz(hücre içinin asitleşmesi diyebiliriz kabaca) ve ödem gelişir ve bu durum zarlarda ve organellerde ikincil hasarı tetikleyerek sıklıkla hücre ölümüne neden olur. tüm vücut ölçeğinde bakacak olursak sistemik metabolik asidoz ve hiperkalemi(kandaki potasyum seviyesinin olması gerektiğinden daha yüksek seviyede olmasıdır) gözlenir bu da uç organ hasarına yol açan otonom sinir, bağışıklık ve pıhtılaşma sistemlerinin aktivasyonunu tetikleyerek, takiben sistemik bir hormon ve sitokin salınımı artırır ve kaçınılmaz sona doğru yol devam eder ve canlı ölür.
9 aralık 2013 tarihinde, 13 yaşındaki jahi mcmath adlı küçük çocukta basit bir tonsillektomi (bademciklerin alınması işlemi) işlemi gerçekleştirildi. operasyon sonrası gelişen komplikasyonlardan dolayı küçük kızda beyin ölümü gerçekleşti. tabii ki jahi'nin ailesi ailesi onun bu durumu kabullenemedi ve bir makineye bağlı olarak yaşamayı sürdürdüler. ek olarak şunu da eklemekte fayda var bir çok ülkede olduğu gibi bizim hukukumuzda da beyin ölümü kabul edilmiştir. sadece tıbbi müdahaleler veya organ nakli açısından değil, gerek medeni hukuk ve gerekse ceza hukuku açısından da beyin ölümü, yasal ölüm olarak belirlenmiştir.
asıl can alıcı sorumuza gelecek olursak
jahi mcmath bir solunum cihazına takılı olarak 5 yıl boyunca yaşamını sürdürdü, hatta büyüdü ve endokrin sistemleri çalışmaya devam etti ve adet bile geçirdi. peki beyin olmadan solunum bile alamayan bir kişi nasıl oldu da büyüdü, gelişti ve bazı endokrin fonksiyonları düzgün bir şekilde çalışmaya devam etti?
ölüm dediğimiz bu olgu, yale tıp fakültesi'nde bulunan nenad sestan liderliğindeki bilim insanlarından oluşan bir ekibe göre, çok daha uzun bir zaman diliminde gerçekleşebilir ve belki de sanıldığı kadar kaçınılmaz veya onarılamaz değildir cevabını akla getirdi ve bilim insanları bu konu üzerine çalışma yapmaya başladılar.
ekip, bir mezbahadan 32 domuz beyni aldı hayvanların ölü üzerinde dört saat sonra brainex adı altında yapay bir oksijen taşıyıcı, vitaminler, amino asitler ve karmaşık bir ilaç kokteyli içeren bir serumu dolaşıma sokarak nöronların tekrardan ateşlenmesini sağladılar, kan damarlarını tekrar etkin hale getirdiler ve beynin aktivitesini tekrar sağlamakla birlikte, bağışıklık hücreleri de hızla aktive ettiler. sonuç olarak ölüm olgusunu durdurmayı başardılar hatta bir miktar da rejenerasyon (yenilenme) olduğu da söylenmektedir:
sonuç olarak
bu başarının sonrasında akıllara acaba bu olguyu diğer organlar veya vücudun tamamı için gerçekleştirebilir miyiz? soruları gelince araştırmacılarda bu sefer organex adı altında biraz daha modifiye edilmiş bir içeriği ölü domuzlara verilen bir deney oluşturdular.
sonuç olarak beyinde gerçekleştirdikleri şeye benzer bir durum oluşturmayı başararak organex ile tedavi edilen beş domuzdan dördüne bağlı kalp monitörleri yanmaya başladı. sivri çizgiler ekranda darbeler halinde hareket etmeye başladı. hücresel olarak baktığımızda akciğerler, karaciğer, böbrekler ve pankreas dahil olmak üzere temel periferik organlarda doku ve hücresel bütünlük üzerindeki etki sağladıklarını ve hasar görme oranını azalttıklarını hatta yenilenme bile gerçekleştiğini kanıtlamış oldular.
aklımız ve kabiliyetimiz evrimleşip geliştikçe ve sorduğumuz zor sorulara cevap almaya başladığımız da insanoğlu belkide bir gün ölüm diye bir şey görmeyecek, hatta yuval noah harari'nin de dediği gibi homo deus ramak kalmış olacak.