İz Bırakan Kitap Cümleleri
“hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.”
"ne kadar güzelsin sevilay. ne kadar doğrusun. sevenler birbirlerine yara izlerini gösterirler. ilk önce bunu yaparlar. sana ruhumu açmadan bil ki incinebilirim demek için. çünkü en çok sevdiklerin yaralar seni."
alper canıgüz - gizli ajans
"daha çok anlat” dedim.
“hoşuna gidiyor mu?”
“çok. elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“gider gibi yaparız."
(bkz: şeker portakalı)
"insanları genel anlamda seviyorum ama kimseye tahammülüm yok."
(bkz: tutunamayanlar)
"yengeç, suda yaşar; ama, yüzme bilmez - suyun içinde, yürür..."*
(bkz: oruç aruoba)
(bkz: benlik)
"bir insanın, başka fırsatları olmasına rağmen onları reddedip sürekli aynı kişiyle sevişmek istemesine, bu mutluluk verici duyguya aşk denirdi."
(bkz: masumiyet müzesi)
"yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. her şeyi feda etti ona; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile.. ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu. insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu."
tokat gibi resmen, oturup üstüne bir süre düşünmüştüm ilk okuduğum vakit.
(bkz: albert camus)
(bkz: düşüş)
insanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. olmak istedikleri, olamadıkları kişiyi anlatırlar. - aylak adam- yusuf atılgan
"kolomb amerika'yı bulduğunda mutlu olmadı, ararken mutluydu"
budala (idiot), dostoyevski, ippolit'in mektubu
her insan kendisi olması karşılığında topluma bir bedel öder. az ya da çok ama mutlaka bir bedel... kimse bedelsiz kendi olamaz. bu bedel çoğu kez yalnızlıktır.
"bir sinekle bir devlet adamı arasındaki benzerlik nedir?" sorusunun cevabı 19. yüzyıldan hazırdır. " ikisini de gazeteyle öldürebilirsin!"
(bkz: kaosa mütevazı bir katkı)
"nefrete sevgiden daha çok güvenirim," dedi şeytan. "çünkü nefretin sahtesi olmaz."
aslında annem seni anlatır dururmuş çocukluğumda, meğer her masala seni anlatarak başlarmış. 'bir varmış, bir yokmuş'...
(bkz: cemal süreya)
"hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum"
orhan pamuk-masumiyet müzesi
“ben aşktan daima kaçtım.hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde.. fakat daima ödersiniz… hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz.”
(bkz: ahmet hamdi tanpınar)
(bkz: saatleri ayarlama enstitüsü)
"ilgi duymuyordum. hiçbir şeye ilgi duymuyordum. nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. bende bir eksiklik vardı belki de. mümkündü. sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. gidecek yerim yoktu ama. intihar? tanrım, çaba gerektiriyordu. beş yıl uyumak istiyordum, ama izin vermezlerdi."
(bkz: charles bukowski)
(bkz: ham on rye)
"güzellik, başlı başına bir faşizmdi; dünyanın en adaletsiz dağıtılan şeylerinden biriydi."
murathan mungan - eldivenler, hikayeler
birlikte geçirilen bir felaket kadar insanları birbirine bağlayan hiçbir şey yoktur.
"hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi."
barış bıçakçı hayatımızı güzelleştiriyor.
“ne makine şu insan be; içine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun. iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor!”
" yalan olduğunu bilsen dahi inanacaksın insan oğluna, yani dinleyeceksin onu, niçin yalan söylediğini anlamaya çalışacaksın. bazen yalan, insanın özünü gerçeklerden daha çok açığa vurur..."
bir sefer mutfakta tencere tava arasinda aglarken gormustum onu. alakasiz yerlerde istirap cekmek istirabi ikiye katlar. bir mezar basinda aglamak cok daha makuldur, kimse neden diye sormaz.
(bkz: emrah serbes)
(bkz: hikayem paramparca)
"insan kendisinin eksik bir parçasını bulmak umuduyla aşık olur."
sahilde kafka (sayfa 413) / haruki murakami
"apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın bülent?"
"hangisini?"
"otomatik yanan, sensörlü lamba."
"hayır."
"komşu görmüş, yalan söyleme. süpürge sapıyla kırmışsın dün gece."
önüme baktım.
"neden kırdın?"
cevap yok.
"hasta mısın evladım? söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle…"
"kırdımsa kırdım, ne olacak! çok mu değerliymiş?"
"lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? yöneticiye de dedim. lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. sen değerlisin benim için."
"beni görünce yanmıyordu baba."
"nasıl ya?"
"görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"e beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"hadi ya! sahiden mi?"
"evet. ucuzundan takmışlar. bizimle bir alakası yok."
babama sarıldım, yıllar sonra.
''anadan doğma entellektüel bile olsa bir kadın, ya da erkek bir kere terk edilsin yeter. bütün o fularlı zihniyet, yabancı edebiyat okuma takıntısı ya da ağız dolusu söylenen aşırı dozda sosyalist söylemlerin yerini "bir kulunu çok sevdim, o beni hiç sevmiyor" alır.''
ruj ve duman - oğuz bal
hepimiz suyun altındayız. âşık olduğumuz anlarda, güldüğümüz ya da bir sanat eserine baktığımız anlarda suyun üstüne çıkıp ciğerlerimizi hava ile dolduruyoruz. sonra tekrar suyun altına giriyoruz. her an boğuluyoruz ama ölmüyoruz...
(bkz: sen kaç ben onları oyalarım)
(bkz: bülent usta)
"sana hiç bir zaman gül bahçesini vadetmedim ben. hiç bir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiç bir zaman huzur ve mutluluk vadetmedim. sana ancak bunlarla savaşma özgürlügüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerceklik savaşım"
(bkz: i never promised you a rose garden)
(bkz: joanne greenberg)
"maria bir kez daha fark etti ki, aşkı yaratan şey ötekinin varlığından çok, yokluğuydu."