Jean-Jaques Rousseau'nun Bir Cumhuriyeti Yaşatabilmek İçin Gerekli Gördüğü Kavram: Sivil Din
sivil din, jean-jacques rousseau'nun kendi cumhuriyetçilik anlayışını ortaya koyduğu toplum sözleşmesi kitabının en hayati halkasını oluşturan son bölümünün başlığıdır.
kabaca özetlemek gerekirse rousseau'nun tezi şudur: cumhuriyet rejimini salt bireysel haklar ve özgürlüklerin korunmasını hedefleyen kurumsal ve anayasal düzenlemelerle yaşatamayız. bir cumhuriyeti yaşatacak olan yurttaşların kamusal ruha, vatana ve cumhuriyete kendini adaması; bir başka deyişle ortak iyiyi bireysel çıkarların ve hakların ötesine koyabilmesidir. bu da ancak cumhuriyetçi bir yurtseverlikle, bütün semavi dinlerin yerini alacak yeni bir seküler dinle mümkündür. tıpkı semavi dinlerde olduğu gibi bu yeni toplum dininin de asla sorgulanamayacak belli başlı dogmaları olmak zorundadır. çünkü ne sıradan insan ne de cumhuriyetçi bir rejim dogmalar olmadan yaşayabilir.
Semavi din: Tek tanrılı olup İbrahim'in soyundan gelen peygamberlere nispet edilen Orta Doğu kökenli dinlerdir.
hiç şüphesiz rousseau'nun hedefi aydınlanma felsefesi, kozmopolitanizm ve bireysel hakların korunmasını politik toplumun meşruiyetinin kaynağı olarak gören ingiliz liberalizmidir.
Kozmopolitanizm: Bireyin insanlık adı verilen büyük komüniteye aitliğini savunan, yerel nitelikteki bağlılığın yerini evrensel bağlılığın aldığı, evrensel düşüncelerin benimsendiği, tüm dünyanın ülke ya da vatan olarak görüldüğü kavram.
ancak rousseau sadece bireyci liberalizmin değil, kamusal alanda cereyan eden demokratik ve sınırsız tartışmanın da cumhuriyete zarar vereceğini iddia ederek, kamusal tartışmanın cumhuriyetin yaşayabilmesi için sınırlandırılması gerektiğini öne sürer. anlaşılan o ki, "rousseaucu cumhuriyet", sivil dinin dogmaları ve yasakları olmadan yaşayamayan bir cumhuriyettir.
çok tanıdık bir hikaye değil mi?