Kadın-Erkek İlişkilerini Olduğu Gibi, Vıcık Vıcık Bir Hale Sokmadan Anlatan Film: Closer

Başrollerini Jude Law, Clive Owen, Natalie Portman ve Julia Roberts'ın paylaştığı 2004 tarihli film, romantik komedi türünde eşine az rastlanır derecede dürüst bir işti. Hatırlayalım.

Fragmanı önden verelim


closer, kadın-erkek ilişkilerini en iyi anlatan filmlerden.

ne vıcık vıcık bir romantizm, ne yolları bir türlü kesişmeyen platonik aşıklar, ne de bir türlü kavuşamama temalı ilişkiler var filmde. hatta dürüstlüğün bile çoğu zaman yapay ve gereksiz olduğunu gösteriyor.

yabancılar her zaman çekicidir ve bu yabancılar insanın hayatını her anlamda değiştirebilir. insan hiç tanımadığı birine, sırf cinsel çekim hissetti diye, yani o kişinin bir tür manyak olup olmadığını düşünemeyecek kadar aklı gitmişken, karşıdaki kişinin gözüne şu an seninle, herkesin içinde sevişebilirim bakışıyla bakıp aleni bir şekilde flört edebiliyor. bunu yapmayan var mıdır gerçekten merak ediyorum. ya da insan aynı filmde olduğu gibi birini öptüğünde artık sevgili olduklarını karşı tarafın da düşündüğünü sanıyor veya tam tersine tüm gün sevişse bile karşı tarafa hiçbir şey hissetmiyor, karşı taraf hissederse de onu çocuklukla suçluyor. aldatıyor, aldatılıyor, tüm bunlara rağmen eski sevgilisini/eşini affedebiliyor, geri dönsün diye yalvarıyor hatta. insanların her durumda verdiği tepkiler aynı aslında. ama çoğu zaman insan kendisi bunu yapmıyormuş gibi davranıyor, hatta inkar bile ediyor. aslında film, diğer filmler gibi yeni hiçbir şey anlatmıyor. ama insanın gözüne soktuğu şeyler muhteşem.


film, birbirinden farklı dört karakterin yıllara yayılan ilişkisini anlatıyor. bu yıllar içinde aldatan aldatılan haline dönüşüyor, karşı tarafın gururunu hiçe sayıp doğruları söyleyerek erdemli olduğunu sanan kişi bir süre sanan ayaklarına kapanan kişi oluyor, aldatıldığını hissettiği halde gitmeyen kişi bir bakmışsın birdenbire gitmiş, kendi aldatmasına bahaneler bulan kişi aldatıldığını öğrendiği anda canavara dönüşebiliyor mesela. filmde her duygu, gururunu yerle bir edip ayaklarına kapanan kişi de dahil olmak üzere hepsi bana çok tanıdık. aslında sadece bana değil kibirli ya da gurursuz gözükmemek için kendi gerçekliğini kendine bile çarpıtan kişiler de olmak üzere herkese tanıdık.


filmi asıl güzel yapan şey, filmin cesur olması. insan hayatına ve diğer kişilerle olan ilişkilerine çok gerçek bir çerçeveden bakıyor. garsonluğun geçici bir meslek olduğuna herkesin inandığı dünyada garsonluğun kalıcı bir meslek olduğunu pat diye söyleyebiliyor. çok basit bir sahne ama insanın bir şeyleri inkar etmesini çok güzel anlatıyor. sergileri, gerçekliği yalan haline getirip pazarlayan şovlar olarak gösteriyor. aşkın takıntılı ve herkese her şeyi yaptırabilecek kadar güçlü ve insanı kör eden bir duygu olduğunu gösterip insanlara ayna tutmak, asıl önemlisi tutulan aynada da kendini görmek istemeyen kibirli insanoğluna bile kendini gösterebilen filmlerden.

insan her şeyi affedebiliyor. bunun sebebi zaman da olabilir, karşıdaki kişiye duyulan bitmeyen arzu da olabilir. bu takıntılı şehvet insana her şeyi yaptırabildiği gibi, karşıdakinin de her şeyi yapmasına izin verebilen, yaptığında da onu affeden garip bir ruh haline sokuyor. her şeyi affediyor da kararsız ruh hali içine işlemiş birini affedemiyor işte.

Darren Hayes - Insatiable


15 Günlük Şarj Süresiyle Cezbeden HUAWEI WATCH GT 2'nin İncelemesi

Gayet Az Sayıda Olan Jilet Keskinliğindeki Filmlerin En İyi Örneklerinden Biri: Network

İkili İlişkileri Akla Gelebilecek Tüm Boyutlarıyla İnceleyen Dev Bir Romantik Filmler Listesi