Kalabalık Osmanlı Ordusu, Sefere Çıkarken Yemek ve Lojistik İşini Nasıl Hallediyordu?

Bazen sayıları binleri bulan askerlerden oluşan Osmanlı ordusu seyahat halindeyken karnını nasıl doyuruyordu? Diğer ihtiyaçlar peki? Kısaca öğreniyoruz.
Kalabalık Osmanlı Ordusu, Sefere Çıkarken Yemek ve Lojistik İşini Nasıl Hallediyordu?

eğer yürüyüş yapmayı seviyorsanız ve biraz haddinizi aşmışsanız 10-15 km yürüdükten sonra belki diz kapaklarınızın ağrıdığını, ayaklarınızın altının acıdığını ve daha nice ağrı ve sancı hissetmişsinizdir. şöyle dönüp baktığınızda 10-15 km'nin dünyanın büyüklüğü yanında çok önemsiz bir mesafe olduğunu fark etmiş, halbuki binlerce kişilik orduların mısır'dan avusturya'ya; ingiltere'den kudüs'e yürüyerek nasıl gittiğini merak etmişsinizdir.

her ordunun sefere çıkma taktiği ve geleneği farklıdır. burada osmanlı devleti'nin sefere nasıl çıktığını konuşacağız.

dizilerde olduğu gibi bir gece ansızın sefere çıkılmazdı. sefere çıkmak son derece zahmetli, masraflı ve çok zor bir işti. devletlü padişahımız sefer emri verdi diyelim. sefer zamanı değilse başkentte asker bulunmadığından (yeniçeri ve kapıkulu hariç) derhal tüm vilayetlere, sancaklara emirler verilir ordunun büyük kısmını oluşturan tımarlı sipahiler çağırılırdı. bu askerlerin yurdun dört bir yanından geldiğini düşünürsek bu süreç bir kaç ay sürerdi. sefere çıkılacak yere önden gruplar gönderilir, yol üzerinde tamir edilmesi gereken yol, köprü ne varsa tamir ettirilir, rota belirlenir, orduya rota takibi sağlanması amacıyla yol üzerine işaretler bırakılırdı. aynı zamanda yol üzerinden geçilecek vilayetlerin valilerine emirler gönderilir, yol-köprü yapımı, rota belirleme, lojistik temini gibi konularda yardımı emredilirdi.

sefere çıkacak artık kimse (padişah veya görevlendirdiği bir komutan, paşa vs) önce eyüp sultan'a uğrar, sonra diğer padişahların mezarlarında dua eder, görkemli bir törenle ordu sefere çıkardı.


lojistik en önemli meseleydi

öyleki sefer sırasında onbinlerden bazen yüzbinlerden oluşan ordunun doyurulması insanın hayal gücünü zorlayan bir olaydır. ancak en ufak bir ihmalin dahi felakete yol açabileceğinden üzerinde çok ince düşünülen bir konuydu bu. sefere allah ne verdiyse deyip çıkılmayacağı gibi "ertuğrul beyim, bu gece burada konaklayalım ben de gidip bir geyik avlayayım karnımızı doyurup uyuruz." diye de çıkılmazdı. onbinlerce kişiyi her gün tıka basa doyuramazsanız bu askerler güçsüz kalıp savaşamaz daha da vahimi ya isyan eder ya da çevre köyleri, şehirleri yağmalarlardı. bu yüzden osmanlı'da yurdun dört bir yanında sefere çıkıldığı anda hazır olacak ambarlar bulunmaktaydı. bu ambarlarda un, buğday, pirinç, bulgur, peksimet gibi besinler ve hayvanların yemleri bulunurdu. şayet bir sene içinde bu depolardaki ürünler kullanılmamışsa depo boşaltılıp yeniden doldurulurdu. bunun yanında sefere gidilirken yol üstündeki vilayetlerden gerekli gıdalar temin edilirdi. şayet o vilayetlerde bir sorun varsa (kıtlık vb.) başka vilayetlerden gıda malzemeleri temin edilirdi. günde iki öğün yemek verilirdi. bu yemekler kamp yerinde kurulan fırınlarda veya büyük ocaklarda pişirilirdi. yemeklerde genellikle koyun eti, ekmek, pilav ve çorba verilirdi. et, ordunun olmazsa olmazıydı.

ordunun yükü yalnızca gıda malzemeleri değildi

tonlarca gıda malzemesi yanında, meşaleler, top ve gülleler, çadır, kumaş, çivi, barut, katran, zift , demir vb. ürün de binlerce hayvan ile taşınırdı.


askerler nizami yürüyüşü bozmadan yürürlerdi

kimin kimin yanında yürüyeceği, hangi sırada yürüyeceği belliydi. günde ortalama 15 km yürünür sonrasında uygun bulunan yerde çadırlar kurulurdu. onbinlerce askerin çadır kurması ile kamp bölgesi yukarıdan bakıldığında büyük bir şehre benzemekteydi. çadırlar da alelade kurulmaz, kimin çadırının kimin yanında kurulacağı, girişinin ne tarafa bakacağı, çadırlar arası mesafeler dahi belirliydi. ayrıca mescit çadırı, hamam çadırı, sıhhiye çadırı gibi çadırlar da bulunmaktaydı. padişahların ve paşaların çadırı günümüzdeki çoğu evden daha büyüktü.

orduda bulunan sakalar, orduya su temin eder, suyun içilebilir olup olmadığını test eder, içilebilir suları depolar ve askere ve hayvanlara ikram ederdi. yine kamp kurulacak bölgede su kaynağının bulunması önemli olduğundan kamp kurulacak bölgeyi de bunlar belirlerdi.

ordu içerisinde bakkal, berber, bozacı, nalbant, demirci, ayakkabıcı, terzi gibi her çeşit esnaf da bulunmakta olup askerin ihtiyacını ücreti karşılığında karşılamaktaydı. yine tüccarlar ordunun ihtiyacı olan ürünleri bir şekilde temin eder ve orduya satardı. aslına bakarsanız sefere çıkan ordu, yürüyen bir şehirdi.