Karl Marx'ın Kemalettin Tuğcu Romanlarını Aratmayan, Zorluklarla Dolu Hayat Hikayesi

Marx'ı sadece Das Kapital ile biliyoruz ancak kendisinin hayatı bu kitaptan daha büyük, daha zorluymuş.
Karl Marx'ın Kemalettin Tuğcu Romanlarını Aratmayan, Zorluklarla Dolu Hayat Hikayesi

tanrılar, seçkin olarak yarattıkları kişilere özellikle daha da acımasız davranıp onları sınamadan geçirip ruhlarını çelikleştirirmiş der wolf. yaşamı filmlerde işlenilen dramların da ötesine geçmiş büyük filozof karl marx. amacı, insan ömrünü oluşturan bu uzun olmayan süreden; açlığı, soğuktan titremeyi, çekilmez işkenceleri, aşağılanmışlığı, acıyı ve hakareti çekip alma olanağını olabilir kılmak olan bu sakallı amcanın kendisine karşı verdiği mücadeleden habersizdir insanlar. insanların sıklıkla vermek zorunda kaldığı en eziyetli mücadeledir kendisine karşı verdiği mücadele.

yedi çocuk dünyaya getiren karısını bir ömür sevebilen marx'ın maddi durumundaki yetersizlik sebebi ile üç çocuğunun ölümüne tanıklık etmek zorunda kalmıştır. bu yüzden, bir daha dünyaya gelicek olsam, yine bugünkü yaptığımı yapardım, tek bir farkla; evlenmezdim demek zorunda kalmıştır damadı paul lafargue'a olan mektubunda. her türlü felaketi, yıkımı acıyı yaşamıştır. almanya'dan fransa'ya, oradan belçika'ya (burada tutuklanması, işkence görmesi karısının önünde) tekrar fransa'ya (paris komünü nedeniyle) ve yaşamının sonuna kadar yaşayacağı ingiltere'ye sürülmek zorunda kalması, kalabalık bir aile olup iki odalı rutubetli evlerde yaşaması, kimi zaman rehineye verdiği günlük kıyafetler sonrası sokağa dahi çıkamaması ve daha parasızlığın getirdiği türlü sorunları yaşamasının yanında, her şeyden çok değer biçtiği sekiz yaşındaki oğlu edgar'ın (mantar lakaplı) ölümünden sonra "her türlü acıyı yaşadım, lakin ilk defa gerçek bir acıyı yaşadığımı hissettim" demek zorunda kalan biridir. ölmemesi için büyük savaş verdiği oğlunun cenaze masraflarını karşılayamayacak durumda olması nedeniyle, o soğuk bedeni ile aynı odada uyumak, sabahlamak zorunda kalmıştır...


mükemmel bir aile babasıdır

shakespeare, walter scott, goethe favori yazarları... kızları okula gitmeden, okuma-yazmayı öğrenmeden shakespeare'in sonelerini ezberlemişlerdir. bir shakespeare sevdası hakimdir aileye. bir aşıktır, bir ömür sevebilme yeteneğine sahiptir. kendisinden beş yaş büyük çocukluk aşkı, sekreteri, yardımcısı her şeyi olan jenny von westphalen'e ilk gün de, son gün de aşık olarak kalmış ve yokluğunun getirdiği ızdıraptan dolayı ölümü erken olmuştur - kısa ayrılık zamanlarında dahi "geçici ayrılıklar bir bakıma yararlı; çünkü sürekli temas, algıda nesneler arasındaki farklılıkların silindiği bir tekdüzelik yaratır" söylemiyle, ayrılığı da aşka dönüştüren bir orta çağ sevdalısıdır. ki, 1881 yılında jenny von westphalen'in ölümü üzerine engels (iki kere üzülüyorum, jenny'i kaybetmenin acısı ve buna dayanamayacak olan karl'ı kaybedeceğimizi bilmenin acısı) nitekim, 18 ay sonra arkasından gelmiştir.

ömrünün büyük bir kısmını londra'daki kütüphanede geçiren marx için derler ki, bu devasa kütüphane de marx'ın elinin değmediği tek cilt kitap bulmak imkansızdır. o okumaya, bilgilenmeye ve bilgilendirmeye de sevdalıdır.

birçok insanın, bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmeleri sonucu "marx da burjuvaydı, zengindi, kitaplar yazdı parayı buldu vs" gibi anlamsızlıklar gündeme gelmiştir. o, yazdığı kitaplar için "kitaplarım, onları yazarken içtiğim tütünün bile bana parasını veremedi." sözüyle belirtmiştir zenginliğini.

engels'in maddi/manevi yardımları sayesinde ayakta kalıp, düşüncelerinin oluşması için gerekli zemini hazırlayabilmiştir karl marx. sartre'ın uğursuz yıl olarak nitelediği 1844 yılında başlayan dostluk, bugün marksizmin ve marksin en az manifestonun yazılış tarihi 1848 olan tarih kadar milattır. zira, engels olmadan ne marks ne de marksizm bugün anılıyor olurdu.

sosyalizm'e katkıları, onu ütopyadan bir bilime dönüştürmesi, tarih üzerindeki değiştirici rolü, diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizmin yanı sıra, insanın insan tarafından sömürülmesinin nasıllığının analizlerinin içerildiği kapital'i yazmasının dışında o insan olarak ele alındığında saygı uyandıran hümanist, ailenin masalımsı babası, bir orta çağ aşığı, yardımsever bir insan, sürgün günlerinde kendi yokluğuna aldırmadan evine kendisi ile aynı kaderi paylaşan insanları sürekli barındırması, bakması... yazdığı gibi yaşayan bir sakallı amcaydı kısacası.

insanlar, onun düşüncelerinin geçerliliğini sorgulayabilirler, kabul etmeyebilirler, her türlü alanda yapılan devrimler sonucu ortaya çıkan yeni sorunlara çare olarak göremeyebilirler, epigonlarının yaptıkları hataları marx'a dahil edip şeytanlaştırabilirler lakin düşündüğü gibi yaşamadığını, yaşamı boyunca inandığı için mücadele etmediğini ve zekasını, insanlığını yadsıyamazlar.

insanı olan hiçbir şey ona yabancı değildi.