Kendine Has Sinema Diliyle Fark Yaratan Auteur Yönetmen: Paul Thomas Anderson

There Will Be Blood, Magnolia ve Phantom Thread gibi filmlerin yönetmeni Anderson günümüzün en iyi yönetmenlerinden biri olarak gösteriliyor. İşte hayat hikayesi ve filmlerinin genel bir değerlendirmesi.
Kendine Has Sinema Diliyle Fark Yaratan Auteur Yönetmen: Paul Thomas Anderson


hayat hikayesi ve filmleri

1970 yılında abd’de doğan paul thomas anderson ilk filmini çektiği 1996 yılından beri hollywood’un en iyileri arasında sayılan ve daima ilgiyi üzerinde toplayabilmiş bir yazar/yönetmen. filmlerinin hepsinin senaryosunu kendisi kaleme alan anderson, tam bir auteur yönetmen olarak kendi sinemasını yarattı ve her filmiyle başarısını bir adım ileri taşıdı.

on iki yaşındayken babasının aldığı betamax kamerayla filmler çekmeye başlayan anderson hayatı boyunca başka bir iş yapmayı aklının ucundan bile geçirmedi. 1988 yılında, lise eğitiminin son senesindeyken, bir hayvan dükkanında kafes temizleyerek biriktirdiği parayla ilk kısa filmi “the dirk diggler story”yi yazdı ve yönetti. bu karakter daha sonra “boogie nights” (ateşli geceler, 1997) filminde de hayat bulacaktı.

iki yıl boyunca emerson üniversitesinde ingilizce eğitimi alan ve new york üniversitesi’ne sadece iki gün devam edebilen anderson, binlerce film izleyerek kendi kendini eğiten ve quentin tarantino, wes anderson ve steven soderbergh’in de aralarında bulunduğu yönetmenler kervanına katılmaya karar verdi ve profesyonel kariyerine televizyon filmlerinde, müzik kliplerinde ve yarışma programlarında prodüksiyon asistanlığı yaparak başladı. buradan kazandığı paraya kumarda kazandığı paraları, üniversite eğitimi için babasının kenara ayırdığı parayı ve kız arkadaşının kredi kartını alarak “kendi sinema eğitimim” diye adlandırdığı kısa filmi “cigarettes and coffee”yi çekti. yirmi dolarlık bir banknot etrafında kesişen hayatları anlatan kısa film sundance kısa film festivalinde gösterildi ve anderson’a orada eğitim bursu kazandırdı. anderson bir yandan eğitimine devam ederken, bir yandan ilk uzun metrajlı filmini çekmek üzere prodüksiyon şirketi rysher entertainment ile anlaşmıştı. böylece 1996 yılında, başrollerinde gwyneth paltrow, samuel l. jackson, philip seymour hoffman ve john c. reilly’nin oynadığı “sydney” (diğer adıyla “hard eight”) filmini çekti. ancak yapım şirketi filmin son halinden hiç memnun kalmayınca anderson filmi cannes film festivali’ne gönderdi ve festival seçkisine katılmaya hak kazandı. filmin adını değiştiren ve son halini vermek için gerekli olan masrafları paltrow ve reilly ile ortaklaşa üstlenen anderson, en sonunda stüdyonun hiçbir tanıtımı olmaksızın filmi vizyona sokmayı başardı. kariyeri bundan sonra çok daha parlak olacaktı.

Hard Eight

bir önceki filminin sıkıntılarıyla boğuşurken ilk kısa filmi “the dirk diggler story”den uyarladığı uzun metrajlı filmi “boogie nights”ın senaryosunu yazan anderson, new line cinema’nın başkanı michael de luca’nın dikkatini çekmeyi başardı. mesleği konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip dirk diggler’ın porno camiasında yükselmesini anlatan ve 1970’ler ile 1980’lerde geçen film 1997 yılında vizyona girdi ve anderson’ın çok tanınan bir yönetmen olmasını sağlayacak kadar başarılı oldu. hem ticari, hem de sanatsal olarak çok başarılı sayılan filmde yıldızı sönmekte olan burt reynold’s yeniden popülerleşirken julianne moore kariyerinin ilk büyük performansını sergiledi. o güne kadar daha çok iç çamaşırı reklamlarıyla tanınan marky mark, mark whalberg olarak iyi bir oyuncu olabileceğinin sinyallerini verdi. en iyi orijinal senaryo dalında oscar’a aday olan film reynolds ve moore’a da adaylıklar getirdi.

filmin başarısından sonra new line tarafından kendisine tanınan yaratıcı özgürlüğü kullanarak hayalindeki “küçük çaplı sıcak hikaye”yi yazmaya başladı. fakat hikaye gittikçe dallanıp budaklandı ve anderson’ın ilk başyapıtı “magnolia” (manolya, 1999) filmi ortaya çıktı. kaliforniya’da yaşayan ve hayatları bir şekilde birbirine bağlı olan bir avuç insanın hikayesini anlatan film beklenmedik finali ve üzerine saatlerce kafa yorulası derinliğiyle izleyicileri kendisine hayran bıraktı. müzik kullanımı konusunda da değişik bir yol deneyen anderson, senaryoyu yazarken kendisine müziğiyle ilham veren aimee mann’a film için şarkılar yazdırdı ve sinema tarihinin en akılda kalıcı sekanslarından birine birlikte imza attılar. yeniden en iyi orijinal senaryo dalında oscar’a aday gösterilen anderson, tom cruise’a da şimdilik son adaylığını getirdi. en iyi orijinal şarkı dalında da oscar’a aday gösterilen “magnolia”, efsanevi oyuncu kadrosu, üç saati aşkın süresine rağmen nefes kesen temposu ve etkileyici hikayesiyle bir dönemin çok popüler teması “kesişen hayatlar”ı temel alan en iyi filmlerden biri sayılıyor.

hollywood’un dahi isimlerinden biri olarak gösterilmeye başlanan anderson’ın bir sonraki filmi, hala filmografisindeki en aykırı işlerden biri olan “punch-drunk love” (aşk sarhoşu, 2002) oldu. adam sandler kendisinden hiç beklenmeyecek derecede başarılı bir performans sergiledi ve kariyerinin en büyük övgülerini topladı. emily watson ile harika bir ikili oldukları romantik komedi, süresi çok uzun ve ağır filmler yazmaktan yorulan ve kendisini 90 dakikalık bir filmle sınamak isteyen anderson’ın bu konuda da başarıya ulaşabileceğini kanıtlayan iş oldu. anderson’ın adeta kadrolu oyuncusu olan philip seymour hoffman’ın efsanevi bir performans sergilediği film cannes film festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü aldı.

kendi hikayelerini filme çekmesiyle tanınan anderson ilk defa bir uyarlamaya imza attı ve upton sinclair’in “oil!” adlı romanını temel alarak “there will be blood” (kan dökülecek, 2007) filmini yazdı ve yönetti. daniel day-lewis’e en iyi erkek oyuncu oscar’ı kazandıran film en iyi film, en iyi uyarlama senaryo ve en iyi yönetmen kategorilerinde de adaylık kazandı. oscar tarihinin en büyük çekişmelerinden birinin yaşandığı senede söz konusu ödülleri coen kardeşlerin “no country for old men” (ihtiyarlara yer yok, 2007) filmine kaptırsa da anderson’ın yönetmenlik stilini iyice oturttuğu ve efsanevi sahnelere imza attığı film olarak akıllara kazındı.

There Will Be Blood setinde Day-Lewis ile.

büyük sinema filmlerine imza atan paul thomas anderson, bir yandan da o dönem nişanlı olduğu fiona apple için birçok müzik klibi yöneterek bu alanda da kendini kanıtladı. özellikle “paper bag” ve “across the universe” şarkılarına çektiği işlerle tüm zamanların en başarılı video kliplerinden bir kaçını ortaya koyan yönetmen ekim 2012’de vizyona giren “the master” filmiyle bol bol ödül adaylığı aldı ve bazılarını da kazandı. philip seymour hoffman, joaquin phoenix ve amy adams’ın başrollerinde olduğu film 1950’lerde yeni bir dini akım başlatmış entelektüel bir adamın hikayesini anlattı. komedyen maya rudolph ile evli olan anderson’ın, thomas pynchon uyarlaması “inherent vice” 2014'te gösterime girdi.

2014'teki inherent vice'tan sonra 2017'de daniel day lewis'in kariyerinin son filmi phantom thread'i çeken yönetmen bir süredir sessiz. 1970'lerde çekeceğini söylediği yeni filmi için hazırlık içinde olduğu biliniyor.

filmlerinin genel bir değerlendirmesi

thomas'ın son dört filminin tamamı, toplamdaysa sekiz filminden beşi dönem filmidir. hard eight, magnolia ve punch-drunk love kendi zamanlarında geçen filmler. bir sonraki filmi de 1970'lerde geçecekmiş, yani üst üste beş tane dönem filmi yapmış olacak.

favori oyuncusu, beş filminde beraber çalıştığı philip seymour hoffman'dır. hoffman'ın ölümüne kadar çektiği filmlerde sadece there will be blood'da beraber çalışmadılar ki zaten o filmde daha önceden çalıştığı hiçbir oyuncu yok.

kendi annesiyle yaşadığı sorunlu ilişki filmlerine de yansımıştır. filmlerinde ya anne yoktur/ölmüştür, ya karakterin annesiyle sorunlu bir ilişkisi vardır ya da anneden hiç bahsedilmez. (bkz: there will be blood) (bkz: boogie nights) (bkz: hard eight)

kendi kanaatime göre filmlerini tamamen hazmetmek için zamana ihtiyaç vardır. filmin alt metni üzerine düşündükçe, gözden kaçan detayları hatırladıkça ve film boyunca sağa sola serpiştirilen imgeleri çözdükçe, ki bu işlemler belli bir süre alıyor haliyle, filmden aldığınız zevk de artarak maksimuma ulaşıyor zamanla. film bitiyor, zevk bitmiyor. (bkz: there will be blood) (bkz: magnolia) (bkz: the master) (bkz: phantom thread)

en iyi filmi şüphesiz ki there will be blood'dur. onu magnolia takip eder, arkasından da punch-drunk love gelir.

son söz

thomas gerçekten müthiş bir adam. dahi gibi bir şey olduğunu düşünüyorum hatta. hakkında bildiklerimi yazayım tam olsun: çok fazla sigara içer. 17-18 yıldır komedyen maya rudolph'la birliktedir. 4 çocukları vardır. fiona apple, bu abimiz için "hayatımın aşkı" der. quentin tarantino'nun en yakın arkadaşlarından biridir. hamptons dolaylarında yaşar. senaryolarını da bu deniz kenarındaki evinde yazar. annesiyle çok sorunlu bir geçmişi vardır. fazlası vardır ama şu an aklıma bunlar geliyor. kronolojik olarak filmlerini izleyin. mükemmel seviyeye nasıl yaklaştığını göreceksiniz.