Kendini İlk Bakışta Hiç Belli Etmeyen Karakterli Şehir Ankara'yı Sevme Nedenleri

Yaşayanlar, şehri tecrübe edenler bu nedenleri iyi bilir.

orada büyümek

çocukluğu orada geçirmek değil kastettiğim, daha bir ergenken üniversite için gidip oraya yerleşmek. orada olgunlaşmak. bütün ilkleri, güzel anıları orada yaşamak. en sevilen arkadaşları orada tanımak. her sokakta bir iz bırakmak. her yerde bir anıya sahip olmak. hayatın kendine ait olan kısmının tüm temellerini orada atmak. yetişkin hayatının tüm temelleri orada atılmışken sevmemek imkansız oluyor zaten.

orta doğu teknik üniversitesi


sevilen insan

tek bir nedeni vardır. bakın bir ve yalnız bir nedenden bahsediyorum. o da sevdiğiniz birinin/birilerinin ankara'da yaşamasıdır. o kadar.

bahçelievler sokakları

tüm mevsimlerde gece yürümek kesinlikle çok dinlendiricidir bu sokaklarda.

kokusu

sadece gece duyabileceğiniz bir kokusu var. hani böyle soğuk... içine çektiğiniz an iliklerinize kadar üşüten ama huzurlu. tanıdık.

en kalabalık caddenin hemen bir sokak paralelinde sesssiz sakin, ağaçlar arasında mahalleler bulmaktır


çankaya'dan başlayıp, arjantin ya da seymenler üzerinden tunalıya yürümek, kuğulu'da mola vermek


olgunlarda kitapçılara, yüksel caddesinde enerji dolu gençlere bakmak

akşam olunca ufak tefek bir türkü barda hafif hafif demlenmektir.

gün boyu kasıp kavuran ağustos sıcağına rağmen akşam serinliğinde yürüyerek güven parktan mavi dolmuşlara binmektir.

şehrin kabullenişi

ankarada yaşayan ve pek de sevmeyen biri olarak şunu söyleyebilirim ki sizin hemen kabullendiğiniz bir parçası olmak istediğiniz ama sizi kolayca kabul etmeyen hatta garip bir şekilde dışlamaya çalışan diğer büyük kentlerin aksine ankara sizi hemen kabullenir ama siz onu kabullenmek istemezsiniz, dışlayan siz olursunuz...

yardımcı olmaya çalışır ankara elinden geldiğince burası sevme nedeni olabilir..ama anlamak yıllar alır bazen...

telaşsızlık

oldukça geniş ve farklı sebepler sayılabilir aslında ancak şahsıma göre boş vakitlerde, gezmek, eğlenmek, bir yerlere gitmek için insanları ezmek, üstünden geçmek gibi zorunluluklar olmamasıdır. vakit fazlasıyla size kalır ankarada, telaş, hız gibi kavramlar bir o kadar uzakken.

yaz ortasında bile gecelerin serin olması ve rahat uyuyabilmek


binaları

özellikle eski şehir merkezinde çok çok güzel binalar var. sonradan büyüyen bölgelere doğru gittikçe hemen ardı kesiliyor ama gerçekten merkezdeki bir çok bakanlık, komutanlık, şu-bu binası ve hatta etraftaki apartmanların çoğu, insanın istanbul'daki mimari kirliliği bir anda fark etmesine sebep oluveriyor.

bir gün kaldım, bütün gün arabanın penceresinden binalara baktım, memnun kaldım.

behzat ç'nin çekildiği topraklar olması yeterlidir


oturaklılık

memur şehri olduğu için insanı diğer şehirlere göre daha oturaklı, daha sakindir. o yüzden götü başı ayrı oynayan tipler pek sevmez ankara'yı.

ülkemin en nev-i şahsına münhasır kızlarına sahip olması 

"la bebe" diyebilen, acayip gider yapabilen, nargile içmeyi seven, dürüm ayran yediği 7. cadde de "hop ellere havaya" yapabilen, kızılay'da veya tunalı'da bir kitapçıda 2 saat geçirebilen, bira içen, bahar festivallerine giden, seksi değil sade giyinen, kırıtmadan yürüyen, gizemli bir "albeni"si olan inanılmaz sevimli ve güzel kızların yaşadığı bir şehir düşünün, siz de iyi bir neden bulacaksınız.

karakterlilik

benim en büyük sevme nedenim; düzenli ve huzurlu olması, sistemli bir şehir olması. neyin ne olacağı bilirsin ve genelde şaşmaz bu. insanı evinde gibi hissettirir. kaybolsanız bile endişe yapmazsınız sanki bildiğiniz yer gibi hissettirir. dostlarınızla mahalle arasında basit bir kafe de bile eğlenebilirsiniz. manzaraya odaklanmazsınız sadece karşısınızdakine odaklanırsınız. insan ilişkileri daha derin ve samimidir. çok güzel bir şehir değildir ama işte onu da böyle kabul ettik. güzeli sevmek kolay, asıl zor olan güzel olmayanı sevmeyi becerebilmek.

sevmesi zordur, sevemiyorsanız usulca gidin.

insanîyet

ankara'yı sevenlerin ankara'yı sevme nedenleri mekanlardan çok, o mekanları paylaştıkları insanlardır. bu nedenle ankara da yaşamış olanlar ankarayı severler, yaşamayanlar değil. denize bakarken sırtınızı dönemezsiniz insanlara ankara'da. insanın eğlencesi gene insandır. yolda, caddede, kışın pis havasının sizi tıktığı mekanlarda. insan insana düşer yani, her anlamda.

insan lanet ankara'dan biraz uzaklaşmadıkça bilemiyor kıymetini, ankara'yı sevecek ne kadar sebep olduğunu

sonbaharda odtü'nün içinde yürümek, turuncuya doymak, türkiye'nin en güzel simitini yemek, atatürk bulvarından güvenpark dolmuş durağına koştururken mevsimine göre nergis, sümbül ya da papatya koklamak, tüm yolların kızılay'a çıkması, bahar günleri öğleden sonra çay içip tuzlu erik yiyerek yağmuru izlemek, yaz akşamlarının uyunabilecek kadar serin olması, sakaryada net piknikte bira içip patates kızartması yemek, çoğu konsolosluğu barındırdığı için dertsiz tasasız vize alabilmek, heryerde bulunan atatürk orman çiftliği dondurması, eymir gölü, yola düştün mü heryere yakın olması, kuğulu parkında daima elinde balonu olan sevindirik çocuklar görebilmek, elinde küçük bir kese kağıdı kestaneyle bahçelievler yedinci caddede boş boş yürümek, suyunda demlenen çayın daima güzel olması, kale içinde türk kahvesi içmek, d&r ve dost kitabevi, aşağı ayrancıda zamanın 20 yıldır hiç ilerlememiş olması, seğmenler parkındaki ufak çeşmenin yanında kitap okumak, cermodernde saf saf raylara bakmak, ulusta her cins kamp ve tamirat malzemesini bulabilmek, gece öten kumrunun sesi...

ankara, asla kıymeti bilinmeyen gri, karanlık, tozlu, hüzünlü bir şehirdir. 24 yıl yaşadıktan sonra bu şehirden tiksiniyorum diyerek terk edilen, 2 ay sonra yollarındaki çukuruna kadar özlenen şehirdir. hiçbir heyecanı yoktur, konserleri güdüktür, aşti keşmekeştir, kızılay kalabalıktır, trafiği berbattır, büyükşehir belediyesinden nefret edilir, ama ankara güzeldir.

Final yorumu

"nesini seviyorsun şu ruhsuz şehrin?" sorusuna cevap arama telaşesi içinde, aslında, çünkü burda doğdum, büyüdüm, çünkü en yakın arkadaşlarım, ailem burda, çünkü her köşesinde bir anım var, çünkü çok düzenli bir şehir (böyle gider bu) gibi basit yanıtların ötesine, bir türlü adının konulamadığını, dile getirilemediğini, senin gördüğünü başkalarının da anlamasını sağlamak için hiçbir şeyin yapılamadığını fark edip seviyorum işte var mı diyeceğin diye kestirip atmak... kendinin bile bilmediğin nedenlerden ötürü sevdiğin bu şehri, hissedilenleri anlamlandırma zorunluğundan sıyrılıp sevmeye devam etmek...

"istanbul'un manzarası çok güzel ama ankara'da hep binalar var, gel şöyle manzaraya bakarak oturalım bir iki bir şeyler içelim diyemiyorsun. o yüzden hep insanların gözlerinin içine bakmak zorundasın. ben en iyi arkadaşlarımı ankara'da edindim."

emrah serbes

Paranın Evriminin Son Halkası Bitcoin'in Yükselişi Neden Durdurulamaz?